“Dinleyin arkadaşlar bir atasözümüz var/ Biri yer biri bakar/ Kıyamet ondan kopar/ Kıyamet dedikleri ha koptu ha kopacak/ Yoksuldan, halktan yana bir dünya kurulacak/ Görmüşler ileriyi atalarımız demek/ Herkese yeter dünya/ Herkese yeter ekmek.” Bu şarkıyı o heybetli sesiyle söyleyen Ruhi Su, işçi sınıfının unutulmaz ozanlarından biridir. Ve işçi sınıfının mücadelesinde sonsuza dek yaşayacaktır.
Nâzım Ustanın şiirindeki gibi, 8 yaşında işe başlamıştım. O zamana dek bir fabrika görmemiştim. Yüzlerce işçi çalışıyordu fabrikada. İlk işim diğer çıraklarla beraber fabrikayı süpürüp kırpıntıları çuvallara doldurup atmaktı. Yetişkin işçilerin hemen hemen tamamının çıraklara iş öğretme yöntemi iki tokat ve bir tekmeydi. Bunların tamamının, bu tokat ve tekme sınavından kendileri de geçtikleri için hınçlarını çıraklardan çıkardıklarını çok sonraları kavrayabilmiştim. Yalnız bu işçi abilerimizin biri bize kötü davranmazdı. Adı Rahmi Ustaydı. Doğrusu ilk başlarda Rahmi Ustanın bize tokat ve tekme atmamasını yadırgadığımı hatırlıyorum. Rahmi Usta diğer işçilerden çok farklıydı. Diğer işçilerin de çoğunun Rahmi Ustayı sevdiklerini ve saydıklarını fark etmiştim.
Bir sene çıraklıktan sonra çeşitli üretim bölümlerindeki ekip başları çırakları seçip beğenerek yanlarına alıyorlardı. İşte benim hayatımdaki ilk şansım Rahmi Ustanın beni ekibine alması olmuştu. Ruhi Su’nun şarkılarını ilk kez Rahmi Usta dinlerken duymuştum. Fakat Ruhi Su’nun sesi bana çok bet gelmişti. Bas bas bağıran ve ne dediği belli olmayan garip bir sesti benim için. Rahmi Usta sanki benim beğenmediğimi anlamıştı. Şarkının sözlerini anlatmıştı birinde. Zoraki ve hiç sevmeden dinledim çok uzun bir süre. İçimden “bu Rahmi Usta akıllı bir adamdır, bu garip adamın sesinden ne anlıyor?” dediğimi hâlâ anımsarım. Rahmi Ustam bana evvela işini iyi yapmaya çalışan bir işçi olmayı belletmişti. Bana aynı zamanda mücadeleci bir işçinin nasıl olması gerektiğini de kavratmış olduğunu zaman içerisinde anladım. Duruşu ve tutumuyla işçi arkadaşlarının saygısını kazandığını da sonradan kavrayabildim. Dinlemekten hoşlanmadığım Ruhi Su’yu severek dinlemeyi de Rahmi Ustama borçluyum.
Hepimizin hayatında kaybettikten sonra değerini fark ettiğimiz insanlar olmuştur. Şimdi düşündüğümde anlıyorum ki, ben de Rahmi Ustamı kaybettikten sonra hayatımda ne denli büyük bir yeri olduğunu fark ettim. O bana hiçbir şeyle ölçülmeyecek denli kıymetli bir miras bırakarak mücadeleci bir işçi olmamı sağladı. Bu vesileyle aramızdan kopartılmasının 36. yıldönümünde Ruhi Su’yu ve 1981’de işkenceyle katledilen sevgili Rahmi Ustamı birlikte anmak istiyorum. İkisi de mücadelemizde yaşıyorlar. Ruhi Su’nun “Dinleyin Arkadaşlar” ezgisinin derin anlamını bir işçi kardeşimize daha kavratmak örgütlü işçilerin boynunun borcudur.
Eylül ayı doğanın kışa hazırlık için yeşil yapraklarının solup döküldüğü zaman değildir yalnız. Eylül ayı aynı zamanda sömürücülerin kanlı yumruğu olan 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle işçi sınıfının dallarının kırıldığı aydır. Burjuvazi askeri faşist yönetim eliyle yalnız dallarını kırmamıştı işçi sınıfının. Adeta bir ağacı dibinden kesercesine işçi sınıfının tüm örgütlü güçlerini kökünden söküp atmıştı. Burjuvazinin kanlı elinin başı Kenan Evren “kaybolan devlet otoritesini tesis etmek içün” derken perdenin arkasındaki burjuvazi kıs kıs gülüyordu. Ardından Halit Narin’in “20 yıl işçiler güldü, biz ağladık. Şimdi gülme sırası bizde” sözleri askeri faşist darbenin kime karşı yapıldığını başka söze gerek kalmadan açıklıyordu. Yani mesele sadece kaybolan devlet otoritesi değildi. 12 Eylül 1980 günü sayısız fabrikada grevler vardı. Mesele işçi sınıfının örgütlü elinin, kolunun kırılmasıydı. Mücadeleci sendikalarının kapısına kilit vurulmasıydı. İşçi sınıfının devrimci güçlerini ezmek ve yok etmekti. İşçi sınıfı örgütlerinin gırtlağına basarak sesini kesmekti asıl amaçları. Böylece burjuvazi işçi sınıfının tarihsel aktarma kayışlarını da kopartmış olacaktı. Ve işçi sınıfının hafızasını silmek için de saldırılar aralıksız sürdürüldü.
Burjuvazi aynı sebeplerle işçi sınıfının ozanı Ruhi Su’nun da sesini boğmak istiyordu. Çünkü Ruhi Su geçmişten geleceğe işçi sınıfının ve bir bütün olarak ezilenlerin sesi ve ozanıydı. Ruhi Su, işçi sınıfı için geçmişle gelecek arasında çok güçlü bir köprüydü. Yaşamını ve ezgilerini her anlamda işçi sınıfının mücadelesine adamış bir devrimci ozandı. Şarkılarını öyle bir coşku ve inançla söylerdi ki dinleyenleri sadece mest etmezdi, coştururdu da... Dinleyen her işçide mücadele aşkını beyinlere, yüreklere işlerdi. Kişiliği ve müziğiyle işçi sınıfına ve ezilenlere geleceğin ışıltılı ve mutlu günlerini gösterirdi. Doğmakta olan güneşi gösterir gibi. Hayatını ve ezgilerini işçi sınıfının kurtuluş mücadelesine adamış olan Ruhi Su elbette sermayenin sahipleri için sesi boğulması gerekenlerin başında geliyordu. Burjuvazi askeri faşist yönetimi işbaşına getirene kadar dişlerini sıkarak beklemek zorunda kalmıştı. Burjuvazinin kanlı yönetimi olan 12 Eylül 1980 askeri faşist diktatörlüğünün üzerinden 41 yıl geçti. Son yıllarda Erdoğan ve AKP’nin tek adam rejimi ise işçi sınıfına ve ezilenlere her türlü baskıyla saldırıyor.
Ancak tarihte karanlık dönemler hiçbir zaman ilelebet sürmemiştir. 12 Eylül askeri faşist darbesinin de izleri silinecek, onun sivil biçimi olan bugünkü tek adam rejimi de sonsuza dek sürmeyecek. Derin yaralar almış olsa da kesilen köklerinin yanından filizler veren bir ağaç gibi işçi sınıfının ve ezilenlerin mücadelesi sürüyor, sürecek. Karanlıkları yırtan ilk şafak ışıkları gibi, akıp yatağını bulup denize ulaşan ırmaklar gibi sınıfsız bir dünya mücadelemiz sürecek. Buna, güneşin her gün doğup dünyamızı ışıtacağına ve ısıtacağına inandığımız gibi inanıyoruz.
link: İzmir’den emekli bir işçi, “Dinleyin Arkadaşlar Bir Atasözümüz Var” , 23 Eylül 2021, https://marksist.net/node/7465
6-7 Eylül’e Dair
Örs, Çekiç, Ateş, Su ve İki Kavga Ustası