Geriye dön ve bak! Ne görüyorsun? Kapatma gözlerini, koyma ellerini yüzüne! Bırak akacaksa aksın gözyaşların Ne diye tutuyorsun? Nasıl hızla akıyorsa damarlarında kanın İşte öylece, ne tutacaksın yasını, Ne de kalbinden damlayan hüznün yaşını. Gelecek günler için, Geliyorsa ciğerlerinden bir titreme, bırak dolsun gözlerin. Tutup da boğazında düğüm olacağına, Bırak da düşmana öfkenin tadına varasın. Ocakta buz tutar kimi yerler, kuzey yarısında dünyanın Ama bilmezler ki en çok da Ocakta yangın yeridir. En çok Ocakta harlanır, ateşi çalanların tutkusu. En çok Ocakta parlar yıldızlar gökyüzünde. Neden diye soracak olursan; Yıllar farklı ama ay aynıydı, Yerler farklı ama yürek aynıydı, Yüzler farklıydı ama kavga aynıydı, Düşman aynı, kin aynı, cesaret aynıydı. Kalbimizi sıkıp sıkıp bırakan sancı aynıydı. Kızıl kanatlarıyla “Vardım” diyordu, “Var olacağım!” “Her şeyi öğren” diyordu. “Her şeyi öğren ve hiçbir şeyi unutma!” Bu sesler kulaklarda yankılanıyordu. Ellerin, ayakların, gözlerin haykırmaya, Ve yıkıp yeniden yaratmaya hazır olduğu bir anda, Her şeyi bir anlığına suspus edercesine Fırtınanın an öncesinde sanki, sesleniyordu: “Vakit tamam” diyordu “Bugün!” Ve çok yakınlarında, iki adım ötelerinde senin İnanıyordu Rusya’dan gelen şeyin Dünyayı değiştireceğine! Ve alkış tutacağına tüm insanlığın Beynelbeşer ve beynelmilel bir dünyanın kardeşliğine! O koca dünyanın özlemi gibi Saygıyla anıyoruz yiğitlerimizi, Güçlü yürekleriyle, ölmez fikirleriyle, eylemleriyle. O sermayeyi korkudan titreten Kara gök kubbede ışıl ışıl dört yıldızımız! Burada, yanımızda, yolumuzda duyduğumuz. Bıraktılar geleceğin mimarlarına diye, Elbet yok gidecek halleri. Görmeden gururla şu köhnenin yıkılışını Görmeden kıvançla yeni dünya kapılarını Gitmeyecek, bekleyecekler. Çünkü yok hiç tereddütleri İlla ki diyorlar gelecek, getirecekler… Harmoniyi duyuyor musun derinlerden gelen Ulu çınarın köklerinden gelen şu coşkun sesleri? Hiç boşuna kıvranmayasın, sen yapacaksın bu işi. Hiç boşuna dertlenmeyesin, kolay iş demiyorlar. Hiç boşuna uğraşmayasın, kaybedecek yok bir şeyin. Hiç boşuna kapatmayasın gözlerini, Gerçekler hep yanı başında. Aç gözlerini aç! Aç yüreğini aç! Korkma, korkma aç kendini! Dolsun tüm benliğine, Tutkular gözyaşlarınla kavrulsun. Kıvama gelsin düşüncenin imgesi. Gelsin ki hazırlanasın, Vücut bulsun karanlıkların ortasında, Bulsun ki ilerleyesin. Biledin mi öfkeni ince ince Bir ustaca bile ki tam hedefe doğrulsun Baktın mı ardına? Baktın elbet. Aldın mı alacağını? Aldıysan ne güzel. Şimdi dön de bak bir önüne. Ne bekliyor seni, sen neyi bekliyorsun? Kokusu burnuna geldiyse Almanya’nın, Soğuğunu hissettiysen Rusya’nın, Dalgalarını duyduysan kara deryaların, Gözünde canlanıyorsa hıncı meydanların, Bir de almaya başladıysan tadını kavganın, İşte tam vaktidir sıkı sıkı tutunmanın Düşmana sırt çevirip, dostuna yaslanmanın, Güvenmenin, omuz vermenin, çoğalmanın Yıldızlara bakıp, sevdaya sarılmanın, Gelecek yaşama gülerek koşmanın tam vaktidir!
14 Ocak 2020
link: Başak Güler, Yıldızlara Bakmanın Tam Vaktidir, 14 Ocak 2020, https://marksist.net/node/6821
... önceki yazı
Gençlik Hem Aç Hem Çıkışsız!
Gençlik Hem Aç Hem Çıkışsız!
sonraki yazı ...
“Bir Umudum Sende, Anlıyor musun?”
“Bir Umudum Sende, Anlıyor musun?”