Biz ailelerinden uzakta üniversitede okumaya çalışan öğrencileriz. Ailelerimizden uzakta, İstanbul gibi büyük bir şehirde okumak gerçekten zorluyor bizi. Bir de hepimiz işçi ailelerinin çocukları olduğumuz için durumun zorluğu iki katına çıkıyor. Yaşadığımız onlarca sorunun başında ise barınma ve beslenme geliyor. Özellikle karnımızı doyurmak konusunda yaşadığımız sorunlar öylesine büyümüş durumda ki, hem hayat kalitemizi hem de ruh sağlığımızı derinden etkiliyor. Sıkça söylenir; beslenme insanın en temel haklarından biridir ve doğduğu andan itibaren sahip olduğu bir haktır. Fakat ne yazık ki kapitalist sömürü sisteminde yaşıyoruz. Sözde sahip olduğumuz hakların ya da zamanında işçi sınıfının kazandığı hakların birer birer bizden alındığına ya da alınmaya çalışıldığına şahit oluyoruz. Bu da anlattıkları “hak” masalının aslında gerçek olmadığını gösteriyor ve bu gerçekliği de bize her gün yaşatıyor.
Okuduğumuz okullarda da durum farklı değil. Öyle bir anlatıyorlar ki sanki öğrencilere ücretsiz ve muhteşem yemekler veriliyormuş gibi geliyor insana. Fakat gerçek hiç de onların anlattığı gibi değil. Okullarda belirli bir ücret karşılığı; kimi okulda iki ve çok az okulda ise üç öğün yemek veriliyor. Verilen yemeğin içerdiği besin miktarına, kullanılan ürünün kalitesine baktığımızda çoğu zaman yemek demeye bin şahit istiyor. Tüm bunlara rağmen yine de aç kalmamak için yemek zorundayız maalesef. Üstelik epeyce kalitesiz olan bu yemeklere sürekli zam yapılıyor. İstanbul’da son olarak İstanbul Üniversitesi (İÜ) ve Yıldız Teknik Üniversitesinde (YTÜ) yemeklere zam yapıldı. Bunların arasında en abes olanı ise İÜ’de yapılan zam ve yeni öğün düzenlemesi oldu. İÜ’de önceden üç olan öğün sayısı bire indi. 3,5 lira olan yemek fiyatı, ikinci bir öğün için yüzde 528 oranında zamla 18,5 lira oldu. Zaten bin türlü sorunla boğuşan öğrenciler için bardağı taşıran son damla da bu oldu.
Rektörlükler yaptıkları zamlara sebep olarak ekonomik sorunları gösterdiler. İnsanın aklına şu soru geliyor normal olarak; okullar ticarethane mi? Sanırım bunun böyle olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Bu sistemde eğitim bir meta, okullar ise ticarethanedir! Üstelik öyle bir sistem ki kapitalizm, öğrenci burslarına 50 lira, asgari ücrete yüzde 15 zam gelirken yemek fiyatlarına yüzde 500’ün üzerinde zam yapıyorlar! İÜ’de okuyan arkadaşlarımız yapılan değişikliğin geri alınması için mücadele ettiler. Okul önüne çıktılar ve bu haksız uygulamayı protesto ettiler. İÜ öğrencileri ile aynı sorunları yaşayan başka okullardaki öğrenciler de Beyazıt’taydı. Bu haklı haykırışı susturmak isteyen polis ise arkadaşlarımıza saldırdı. Copladılar ve susturmak, sindirmek istediler. Yaptıkları hiçbir şey öğrencilere geri adım attırmadı ve onlar polis copuna rağmen, soğuğa rağmen direndiler. Üç dört gün süren eylemlere ülke genelinden de destek gelmesi ve öğrencilerin kararlı duruşuyla birlikte okul yönetimi kararını geri almak zorunda kaldı.
Yapılan zamların geri alınması biz gençlerin gözünde önemli ve sebebi de aşikâr elbette. O da öğrencilerin her türlü yıldırma çabasına, polis copuna ve soğuğa rağmen yılmamaları ve kararlı bir duruş sergilemeleridir. Ama bir sıra arkadaşımızı kaybettik bu süreçte… İÜ’de okuyan Sibel’in kendini denize atarak intihar etmesi gençliğin yaşadığı çıkışsızlığın son örneği oldu maalesef. Sibel’in yılbaşındaki dileği neydi? İş bulmak… Hepimizin dilediği gibi o da yeni yıla iş bulma arzusuyla girdi. Kendisini yapayalnız ve çıkışsızlık içinde hissetti. 7 milyar insanın yaşadığı bu koca dünyada, bu sistem, gencecik bir kadına “gidecek yerim yok, yaşamaya değer bir hayatım da” dedirtti.
Bizler örgütlü gençleriz ve bizi ayakta tutanın da bu olduğunu biliyoruz. Fakat her gün intihar haberleri duyuyoruz. Sıra arkadaşlarımız, sınıfımızın insanları canlarına kıyıyor. Bu haberler bizi üzüyor ama aynı zamanda kapitalizme olan öfkemizi de biliyor. Bir insana bunları yaşatacak kadar, gencecik insanları ömürlerinin en güzel yıllarında intihara sürükleyecek kadar gaddarlaşan ve kokuşan bir sistemdir kapitalizm. Eli sopalı züppelerin, zorbaların, sömürücülerin dünyadan süpürülüp atılmasının zamanı çoktan gelmiştir. Devrimci Marksist gençler olarak biz bunun farkındayız. Acılar, intiharlar ancak bu zorbalık düzeninin yıkılmasıyla son bulur ve insanlık yaşanası bir dünyaya ancak o zaman gözlerini açar.
link: İstanbul’dan üniversite öğrencileri, Gençlik Hem Aç Hem Çıkışsız!, 14 Ocak 2020, https://marksist.net/node/6820
Süleymani Suikastı ve Tırmanan ABD-İran Gerilimi
Yıldızlara Bakmanın Tam Vaktidir