Kapitalist sistemin hâkim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bir avuç patron saltanat sürerken, dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçilere açlığı ve yoksulluğu reva gören bu sistem, toplumsal alanda çok büyük bir eşitsizlik yaratıyor. Mesela dünya üzerinde milyonlarca insan başını sokabilecek bir ev bulamazken zenginlerin dünyamızın uydusu olan Ay’dan arsa satın alması bu sistemin bir sonucudur. Yaşadığımız tüm toplumsal sorunlar kapitalizmden kaynaklanıyor.
Peki, nasıl oluyor da gerçekten bunca eşitsizliği yaratan, insanlık dışı bu sistem ayakta kalabiliyor? Tabi ki, sorunların kaynağını gizleyerek bunu başarabiliyor. Bir an için dünya üzerindeki işçi ve emekçilerin sorunlarının gerçek kaynağını fark ettiklerini bir düşünelim. Kapitalizm bir gün olsun ayakta kalabilir mi? Elbette kalamaz. İşte insanların bilincini bulandırmaya, sorunların kaynağını toplumdan gizlemeye çalışan egemenler bu nedenle insanların birlik olup harekete geçmesini önleyecek sinsi ideolojik saldırılarını asla eksik etmezler. Bu düzenin dayattığı çeşitli davranış kalıpları ve fikirler işçilerin bir sınıf olduklarının farkına varmalarının ve ortak bir mücadele yürütmelerinin önüne geçmeyi amaçlar. Bunun için topluma özellikle bireyselliği ve duyarsızlığı pompalarlar. Toplumsal yardımlaşma, dayanışma gibi önemli değerleri özellikle gençlerin gözünden silmek, unutturmak isterler.
Bizler de bir grup genç öğrenci ve işçi olarak bir araya geldik ve toplumsal yardımlaşma ve dayanışma gibi önemli değerleri yaygınlaştırabileceğimiz üzerine konuştuk. Bulunduğumuz bölgedeki iki farklı köye gidip sokaklarda oynayan çocuklarla vakit geçirdik. Çocuklara yanımızda getirdiğimiz kitap ve oyuncaklardan dağıttık. Bizleri gören çocuklar koşarak yanımıza geldiler, onlarla sohbet edip vakit geçirdikten sonra bizlere sarıldılar ve teşekkür ettiler. Çocuklardan ayrılmak ne kadar zor olduysa da tekrardan gelmek ve onlarla oyunlar oynamak için sözleştik. Daha sonra arkadaşlarımızla hep beraber yaptıklarımız üzerine konuştuk. Maddi bir çıkar gözetmeden insanları sevindirebilmenin, paylaşmanın ne kadar önemli olduğu konusunda ortaklaştık.
Toplumdaki eşitsizlik üzerine konuşurken bir öğrenci arkadaşımız, zengin olan insanların çocukları en lüks arabalara binip gezerken bir emekçi çocuğunun bir oyuncak arabayla bile oynayamadığını, oysa hepsinin eşit şartlarda büyümeyi hak ettiğini söyledi. Bir diğer arkadaşımız ise bugün bizlerin okuduğu üniversitelerde de çok büyük eşitsizliklerin olduğunu, zengin ailelerin çocukları her türlü imkânlarla yetişirken işçi ailelerinin çocuklarının eğitimin birçok olanağından yararlanamadığını anlattı. Daha sonra ise bu yaşadığımız sorunların sınıfsal olduğunu ve bu sorunların temelinde de kapitalizmin yattığını ve kapitalizm altında ancak yardım edilmiş yoksulluğun olabileceğini konuştuk. Biliyoruz ki kapitalist sistem, işçi sınıfına ve işçi sınıfının çocuklarına mutlu bir yaşam veremez. Güzel günler için bu sistemin değişmesi gerekir.
Bizler genç öğrenci ve işçiler olarak bize reva görülen bu eşitsizliği kabul etmiyoruz. Biliyoruz ki işçi sınıfı sınıf bilinciyle donanıp örgütlendiğinde, bütün bu eşitsizliklerin hesabını kapitalist egemenlerden mutlaka soracaktır. Bizler dönemin karanlığını görüp de umutsuzluğa kapılmamalı ve doğacak güneşi görüp yarına hazırlanmalıyız.
Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip... Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne cellâdın, Fırsatçının, fesatçının, hayının... Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme beni. Gör, nasıl yeniden yaratılırım, Namuslu, genç ellerinle Kızlarım, Oğullarım var gelecekte, Her biri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası, Gözlerinden, Gözlerinden öperim, Bir umudum sende, Anlıyor musun?
link: Manisa’dan bir öğrenci, “Bir Umudum Sende, Anlıyor musun?”, 16 Ocak 2020, https://marksist.net/node/6822
Yıldızlara Bakmanın Tam Vaktidir
Libya Eğik Düzleminde