İnsanın kendini ifade etme biçimlerinden biri olarak sanat, duyguların, tasarımların, güzelliğin derin bir biçimde dışa vurumu ve bu yolla yaratıcılığın ortaya konulmasıdır. Aynı zamanda çeşitli deneyimlerin geleceğe aktarılmasının bir aracıdır. Bu nedenle zamanının ruhunu yansıtır. Böylesine önemli bir araç olan sanat, tarihin çeşitli dönemlerinde ezilenlerin egemenlere karşı verdiği mücadelelere güç vermiştir. Toprağa atılmış bir tohumun yeşermesi için verilen su misali, işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinin yeşermesi ve örgütlenmesi için de çok önemlidir.
Kapitalizm dünyamıza egemen olduğundan bu yana, birçok kez olağanüstü süreçler, krizler, haksız savaşlar ve faşizm dönemleri yaşanmıştır. Bunun yanında işçi sınıfının devrimci mücadelesinin yükseldiği, kapitalizme karşı mücadelenin güçlendiği dönemler de. Yeterli örgütlülüğe ve hazırlığa sahip olunamadığında, işçi sınıfının mücadelesi yenilgilerle sonuçlanmıştır, ama asla boyun eğilmemiştir. Böylesi gericilik zamanlarında, karanlığa hapsolmayıp geleceği ve kendini dönüştürmeye niyeti olanları diri tutan şey ise en temelde örgütlü, devrimci bilinçtir. Bu bilinci içselleştirmek ve örgütlemekte devrimci sanatın da çok önemli bir rolü vardır. Faşizme karşı verilen mücadelelerde, bir direnç noktası olarak şiirlerin ve ezgilerin önemini hatırlamak yerinde olacaktır.
Yanıbaşımızdaki Yunanistan’da 21 Nisan 1967’de gerçekleştirilen askeri darbeyle, Albay Papadopulos liderliğinde faşist bir rejim kuruldu. Faşist rejim, devleti yukardan aşağıya yeniden yapılandırmaya girişmişti. Elif Çağlı’nın Bonapartizmden Faşizme adlı kitabında yer alan satırlardan hatırlayalım: “Faşist amaçlara tam uygun hale gelmesini sağlamak üzere orduda temizliğe gidildi ve subay mevcudunun yaklaşık altıda biri emekliye sevk edildi. Muhalif unsurlar, devrimciler ve komünistler eski faşist diktatörlük döneminde de toplama kamplarıyla ünlenmiş olan adalara hapsedilerek işkencelerden geçirildiler.” Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, toplumsal muhalefeti ve faşizme karşı mücadeleyi yok edemediler. İşçilerin ve öğrencilerin yer aldığı mücadele kitleselleşerek büyüyordu. “Cuntaya karşı mücadelede devrimci öğrenci hareketi önemli bir yere sahipti. Çeşitli üniversitelerde faşist diktatörlüğe karşı düzenlenen eylemlerle, fakülte işgalleriyle ilerleyen süreçte, 1973 Kasımında Atina’da Politeknik kampüsünde önemli bir ayaklanma gerçekleşti. Öğrencileri, işçileri, diğer emekçi unsurları ve kent aydınlarını kapsayan bu eylem sırasında 300 bin civarında insan askeri cuntanın tanklarına karşı durarak meydan okudular.” (age)
1973 yılında, laboratuvardan topladıkları malzemelerle radyo yayını yapan öğrenciler, Politeknik kampüsünden Yunan halkına “Çocuklarınız sesleniyor size!” diyerek faşizme karşı mücadele çağrısı yapıyorlardı. Cuntaya karşı gelirken, yüreklerini, bilinçlerini ve mücadele azimlerini diri tutan faktörlerden biri de devrimci sanattı. O dönemde, cunta tarafından devrimci müziklerin çalınması, devrimci sanatçıların albümlerinin satılması yasaklanmıştı. Ancak Odysseas Elytis’in Övgüler Olsun Sana (Axion Esti) şiirinden bestelenen “Yalnız Kırlangıç” (Ena to helidoni) ezgisi, tüm yasaklamalara rağmen kitleler tarafından coşkuyla sahiplenilmişti. Müzisyen Mikis Theodorakis’in bestelediği bu şarkı, Yunanistan’daki askeri faşist cuntaya karşı mücadelenin simgesi haline gelmişti. “Kırlangıç yalnızdır ve büyüktür baharın gelişinin bedeli…” diyordu bu şarkı. Ancak Yunanistan halkı bedeli ne denli büyük olursa olsun baharı getirmek için mücadeleye hazırdı.
Mikis Theodorakis, faşist rejimin yasaklı müzisyenleri arasındaydı. Gençlik yıllarında Yunanistan Mussolini ve Hitler faşizmi altındayken anti-faşist mücadelede yer almış, yakalandığında hapse atılmış, ilerleyen yıllarda ise ülkesinden sürülmüştü. Sürgün cezasındayken yurtdışında verdiği konserlerde ülkesindeki faşist rejimi teşhir etmişti. Onun bestelediği Yalnız Kırlangıç şarkısı Yunan halkının yüreğinde büyük yer tutmuş, cuntaya karşı direnişin simgesi haline gelmişti. Şarkıdaki kırlangıç simgesi, Yunanistan’ın faşizmden kurtuluşunu betimliyordu. 1974’te diktatörlüğün yıkılmasının ardından, Karaiskakis stadında pek çok devrimci müzisyenin yer aldığı konserde, bu şarkı binlerce genç işçi ve öğrenci tarafından umutla ve coşkuyla söylendi. Konser boyunca yumrukları havada şarkılar ve marşlar söyleyen kitleler, ellerinde taleplerinin yazılı olduğu dövizler taşıdılar. “Cuntayı halka teslim et!” sloganlarıyla faşizme karşı tepkilerini dile getirdiler.
Bugün Şili meydanlarında şarkıları yüz binler tarafından söylenen Viktor Jara da şarkılarıyla faşizme karşı direnenlere güç ve umut vermiştir. Viktor Jara 1973’te faşist cunta tarafından katledilse de Şilili bakır madencilerinin, Şili gençliğinin yüreğinde, mücadelesinde yaşamaya devam etmektedir. Elif Çağlı’nın dediği gibi;
Şilili emekçiler her gece gökyüzünde
Yiğitlerini seyreder
Neruda’nın dizeleri
Victor Jara’nın gitarıyla güçlenirler.
Jara sadece Şilili emekçilerin değil dünyanın dört bir yanında faşizme karşı mücadele edenlerin yüreğindedir. Onun gitarının ezgileri hâlâ çınlayıp durur dünyanın dört bir yanındaki mücadele meydanlarında.
Faşizme karşı direnen şiirler ve ezgiler, yaşanan acıları, verilen mücadeleyi, umudu ve direnci anlatır. Gericilik yıllarının sürdüğü günümüzde de devrimci sanat, egemenlerin saldırılarına karşı bir direnme aracıdır. Nasıl geçmişte direnenlerin yüreklerine su serpmiş, mücadelelerine azim vermiş ve bugünlere taşınmışsa, bugün de yüreklerimizi gericiliğe teslim etmeden coşkulandıracaktır. Sınıfsız, sınırsız, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesi verenler bilirler ki, bugünler gelip geçicidir. Nasıl ki yıkılmaz denen firavunlar yıkıldı, devrilmez denen padişahlar devrildi, bugün de değişmez denen sömürü düzeninin yıkılacağını biliyoruz. Tarihsel iyimserliğimiz bize bunun kaçınılmaz olduğunu, ama sömürü düzeninin kendiliğinden yıkılmayacağını da gösteriyor. Her ne kadar burjuvazi hafızamızı silmeye kalkışsa da, şiirlerimize, ezgilerimize, tarihimize ve mücadelemize sahip çıkıyoruz. Sınıf kinimizi büyüterek, mücadele coşkumuzu yaygınlaştırarak yolumuzda kararlı adımlarla yürümeye devam ediyoruz, edeceğiz.
link: Gebze’den bir metal işçisi, Kırlangıcın Kanatlarındaki Özgürlüğün Hikâyesi, 22 Kasım 2019, https://marksist.net/node/6786
Bolivya’da Darbe
Artan İntiharlar Neyi Gösteriyor?