Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mayıs ayında genç nüfus üzerine “İstatistiklerle Gençlik 2018” adıyla bir rapor yayımladı. Söz konusu raporda, pek çok başlık altında gençliğin durumuna ilişkin veriler yer alıyor. Bu başlıklardan biri “yaşam memnuniyeti” adını taşıyor. Rapor, bir önceki yıl yayımlanan rapora göre oranı düşmüş olsa da gençlerin %55,4’ünün mutlu olduğunu söylüyor. Peki, Türkiye gençliğinin yarısından fazlasının mutlu olduğunu, gelecek kaygısıyla yaşamadığını, hayatından memnun olduğunu söylemek gerçeklerle ne kadar örtüşüyor? Yayımlanan rapor bu soruya cevap vermiyor. Günümüz Türkiye’sinde biriken sorunlara rağmen gençlerin sorulan sorular karşısında “mutlu” olduklarını belirtmelerinin nedenleri üzerinde durmuyor.
TÜİK, bu raporun 18-25 yaş arasında olan genç nüfusu kapsadığını belirtiyor. Türkiye nüfusunun %16’sını yani yaklaşık 13 milyonunu 18-25 yaş arasında olan gençler oluşturuyor. Ekonomik kriz işsizliği çığ gibi büyütürken genç nüfusta işsizlik oranı çok daha yüksek boyutta. Geçtiğimiz yıl %19 olan genç işsizlik oranı TÜİK verilerinde bu yıl %20,3’e çıkmıştır. Erkeklerde %17,6 olan bu oran kadınlarda ise %25,3 olarak gerçekleşmiştir. Her dört gençten ve her üç kadından biri işsiz durumdadır. Üstelik gençlerde belirtilen bu işsizlik oranları resmi kurumun açıklamalarıdır. Sendikalar ve sivil toplum örgütleri tarafından yapılan araştırmalara baktığımızda ise, bu rakamların gerçekte çok daha yüksek olduğunu görüyoruz.
Son bir yıl içinde işsizler ordusuna 1 milyon 376 bin kişi katıldı. Üstelik bu sayı devletin resmi kayıtlarının söylediğidir. Bu sayıların düşük gösterildiğini de hesaba kattığımızda, işsizlik rakamlarının çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. İşsizliğin rakamlardan ibaret olmadığı, somut hayatta kendisini büyük problemlerle gösterdiği ortadadır. Giderek artan işsizlikten gençler de büyük oranda etkileniyor. İşsizlik gençlerde sosyal ve psikolojik sorunlar yaratıyor. Bir işte çalışmak, kendi ayakları üzerinde durmak gençler için son derece önemlidir. Çalışmak bir anlamda sosyalleşmenin de aracıdır. İşsizliğin uzun süreli devam etmesi durumu gençlerde geleceğe ilişkin kaygının artmasına neden oluyor. Yapılan araştırmalar gençlerin uzun süren işsizlik sonucunda depresyona girdiğini ve kendilerine zarar verdiklerini kanıtlıyor. Genç, dinamik, kanı kaynayan insanın kendini işsizlik girdabının içinde bulması, yaşadığı sorunların suçunu kendisinde aramasına neden oluyor. Gençler kendilerini işe yaramaz ve değersiz görmeye başlıyor. Kendisine karşı güven duygusu azalan gençler içine kapanıyor, hayata karşı umudunu yitirip yalnızlaşıyor. Ama “İstatistiklerle Gençlik 2018” raporunda işsizlik oranları yer alırken, bunun yarattığı sonuçlara ilişkin tek bir cümle göremiyoruz.
Uzun süre işsiz kalan gençler, iş bulma umudunu da yitiriyor. Pek çok sorunla yüz yüze kalan gençler, çıkışsızlık içine düşüyor. Kendine güveni yiten gençler, kapitalist sistemin değirmeninde öğütülüyor. Son yıllarda gençler arasında uyuşturucu madde kullanımı artıyor. Bugün Türkiye’de uyuşturucu kullanma yaşı 9’a kadar düştü. Gençler arasında esrar, ekstazi, bonzai ve amfetamin kullanım oranları bir hayli yüksek. Türkiye sentetik uyuşturucu kullanımına bağlı ölümlerde Avrupa’da birinci durumda. “Nurlu ufuklara yürünmeli” diyen siyasi iktidar, gençlere işte böyle bir yaşam veriyor. Ekonomik kriz ve işsizliğin damga vurduğu böyle dönemlerde, intihar oranlarında da artış olduğunu görüyoruz. İntihar edenlerin büyük bir kısmını gençler oluşturuyor. Türkiye’de son yıllarda işsiz kalan gençlerde intihar oranlarında belirgin bir artışın gözlemlendiğini söyleyebiliriz. İntihar eden gençlerden geriye “sizi çok üzdüm, işsizlikten bunaldım” notları kalıyor. Böyle bir ortamda gençlerin mutlu olduğunu söyleyebilir miyiz?
Önemli bir husus da şudur: Söz konusu araştırma üniversiteyi bitirerek işsizlikle karşı karşıya kalan, evlenerek yaşam yükü ağırlaşan 25 yaş üstü gençleri kapsamıyor. Çok daha fazla çalışmaları, eğitim hayatlarında başarıyı yakalamak için her türlü fedakârlığa katlanmaları telkinleriyle büyüyen gençler, oradan oraya yarış atı gibi koşturuluyor. Toplumsal sorunlara ilgi duymaları istenmeyen gençler, sanki mümkünmüş gibi hayatlarını “kurtarmak” için çalışmaları gerektiği yalanlarıyla oyalanıyor. Üniversite mezunu işsiz sayısının bir milyonun üzerinde olduğunu raporlar söylüyor. İş bulan üniversite mezunlarının büyük bir kısmı da düşük ücretlerle ve kötü koşullarda çalışmak zorunda kalıyor.
Son yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve siyasi iktidarın baskıları yüzünden gençler bu ülkede kendilerine bir gelecek görmüyor ve geleceklerini yurtdışında, başka ülkelerde arıyor. Hatırlayacak olursak 23 Nisan kutlamalarının yapıldığı günlerde, bir televizyon kanalı Darüşşafakalı çocukları canlı yayına almıştı. Sunucu 13 yaşındaki bir kız çocuğuna gelecek planını ve akademik olarak hayalini sordu. Genç kız “ben Almanya Köln Üniversitesinde okumak istiyorum, tıp okumak istiyorum. Ondan sonra da belki Alman vatandaşı olurum” dedi. Gençlerin umudu başka ülkelerde görmesi ve bunun 13 yaşında bir kız çocuğuna böyle yansıması, ülkedeki mevcut durumu özetliyor. İşçi sınıfının gençleri ise bıraktık bir başka ülkeye gitmeyi, ekonomik sıkıntılardan dolayı üniversiteyi dahi bitiremiyor. Oysa TÜİK’in raporunda yer alan yaşam memnuniyeti araştırması sonuçlarına göre, 2018 yılında gençlerin %58,3’ü şimdiye kadar almış oldukları eğitimden memnun olduklarını söylüyor.
TÜİK’in işsizlik verilerine göre 15-19 yaş aralığında bulunan 1 milyon 57 bin genç, ne eğitim görüyor ne de bir işte çalışıyor. Bu sayı %24,5’lik bir orana tekabül ediyor. Devletin resmi kurumunun sayılarda oynama yaptığını hesaba kattığımızda ve alınan yaş aralığını biraz daha arttırdığımızda gerçek resim daha net belirginleşiyor. OECD’nin 2017 verilerine göre 20-24 yaş arasında bulunan gençlerin %32,9’u ne bir işte çalışıyor ne de bir okulda okuyor. Yani her üç gençten biri işsiz ve eğitim görmüyor.
Siyasi iktidar sık sık “biz geldik, üniversite sayısını arttırdık. Mesleki eğitim kurumlarının işlevlerini arttırdık. Meslek yüksekokullarında meslek grupları sayısını çoğalttık. Eğitim kalitesini arttırdık” benzeri sözler söylüyor. Gerçeklik ise bunun tam tersi. Üniversite mezunu gençlerin büyük çoğunluğu ya işsiz kalıyor ya da okuduğu alanın dışında, düşük ücretlerle ağır çalışma koşullarında bir işte çalışıyor. Krizin gittikçe derinleşmesiyle birlikte, emekçi ailelerin çocukları maddi yetersizlikten dolayı eğitimlerini yarıda bırakıyorlar. Son yıllarda 1 milyonun üzerinde üniversite öğrencisinin okulu bıraktığı belirtiliyor.
TÜİK “İstatistiklerle Gençlik 2018” raporunda 18 yaş altında olan çocuk işçiliğine ise yer vermemiş. Türkiye’de bugün 2 milyona yakın çocuk işçi var. Her 10 çocuk işçiden 8’inin kayıt dışı çalıştığı belirtiliyor. Eğitim sisteminin sorunları ve kapitalist sistemin yaşattığı yoksulluk gencecik insanları çalışmaya itiyor. Mevcut şartlar altında aileler geçinemedikleri için, pek çok çocuk okulu bırakıp kötü koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. Devlet de çocuk işçiliğin yasal altyapısını oluşturmuş durumdadır. Mesleki eğitim denilerek “çıraklık”, “stajyerlik” kapsamında çalışan çocuk işçilerin sayısı her yıl katlanarak artıyor. Bugün Türkiye’de bu kapsamda çalışan 1 milyonun üzerinde çocuk işçi bulunuyor. Ne yazık ki çocuk işçiler işyerlerinde en ağır şartlarda çalışmaya zorlanıyorlar. “Kullan at” mantığıyla makine parçası gibi görülüyorlar. İş kazaları, iş cinayetleri çocukları da vuruyor. 2018 yılı içinde iş cinayetlerinde ölen işçilerden 67’si çocuktu. TÜİK’in raporunda bunlara da yer verilmediğini görüyoruz.
“İstatistiklerle Gençlik 2018” raporunun yaşam memnuniyeti başlığı dikkat çekiyor. Gençlerin %76’sı işinden, %58,3’ü aldığı eğitimden memnun olduğunu söylüyormuş! %55,4’ü ise genel olarak kendisini mutlu hissediyormuş! Raporun nasıl ve ne şekilde hazırlandığını bir tarafa koyacak olursak, Türkiye’de yoksul olmanın, yoksulum demenin ayıplandığı bilinmektedir. Mutluluğun ne olduğuna ilişkin normlar oluşmadığı için mutsuzluğun dibinde gezinenler bile sorulduğunda “mutluyuz tabii ya, çok şükür” diye cevap verebilmektedir. Gerçeği söylemenin şikâyet etmek, şükür etmemek, nankör davranmak olduğunu düşünebilmektedir. Yukarıda değindiğimiz sorunların yaşandığı böyle bir zamanda, gençlerin mutlu olmasının beklenemeyeceği açıktır.
Siyasi iktidar tarafından yürütülen politikalarla emekçi kitleler, her alanda büyük sorunlarla yüz yüze kalıyor. Eğitimden sağlığa her alanda yaşanan büyük sorunlar, temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesi, işsizlik, düşük ücretler vb. işçi sınıfının gençliğinin öfkesini büyütüyor. Her alanda baskıyı arttıran siyasi iktidar, somut yaşamda gerçekleşen olayları çarpıtarak sunuyor. Ekonomik kriz yokmuş gibi davranıyor, krizin faturasını işçi sınıfının üzerine yıkıyor. İnsanların rahatının yerinde olduğu, siyasi iktidara güvenin arttığı yalanını yayıyor. Devletin istatistik kurumlarının bu yalanları destekleyecek şekilde raporlar yayımlamasını istiyor. Bu koşullar altında gençliğin mutlu olduğunu söylemek gerçekliğe terstir. İşçi sınıfının gençleri, ancak kendilerini mutsuz kılan kapitalist sistemi yıkmak için verilen mücadelede yer alırlarsa mutlu ve umutlu olabilirler.
link: Mikail Azad, Gençler Gerçekten Mutlu mu?, 6 Haziran 2019, https://marksist.net/node/6676
AP Seçimleri, Faşist Yükseliş ve Faşizme Karşı Mücadele
Filipinler ve Hindistan Seçimleri