İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 16 Ağustosta düzenlenen Narkotim Temel Eğitim Sertifika Töreninde bir konuşma yaptı. Soylu, o konuşmasında, sanki uyuşturucu kullandıkları için sokak ortalarında, parklarda, kaldırımlarda baygın yatan gençlerin görüntüleri daha birkaç ay önce medyada döne döne verilmemiş gibi, uyuşturucu madde kullanımı konusunda devletin çok büyük bir mücadele verdiğini ve bu mücadeleyle dünyaya örnek olduğunu anlattı. Uyuşturucuyla mücadele konusunda üzerlerine düşen görevleri fazlasıyla yaptıklarını ileri sürdü. Hatta daha da ileri giderek şöyle övündü: “Biz olmasak Avrupa’da ayık gezen genç olmayacak. Buradan nakledileceklerin önemli bir bölümünü engellemeye çalışıyoruz.” Avrupa’nın uyuşturucu konusunda çok gevşek olduğunu, özgürlük adına bazı cins uyuşturucuları serbest bıraktığını iddia etti. Uyuşturucunun ve kaçak sigaranın terör örgütlerine çok büyük gelir sağladığını, uyuşturucu ve sigara kaçakçılığı ile mücadelenin terörün finansmanını engellediğini anlattı durdu.
Bu iddialı sözler uyuşturucu konusundaki gerçekleri yansıtmaktan son derece uzaktır. Soylu, devletin uyuşturucuya karşı verdiği mücadeleyi şöyle anlatıyor: “Deniliyor ki biz yakalıyoruz, mahkeme serbest bırakıyor. Size hapishanelerde tutuklu sayısını söylüyorum, 57 bin. Yani şu anda Türkiye’de hapishanelerde en çok uyuşturucudan tutuklu var.” Türkiye’de cezaevindeki tutuklu ve hükümlü sayısının 2018 yılı içinde 275 bine çıkacağı öngörülüyordu ve devlet bunun “gereği” olarak bu yıl içinde açılan cezaevlerinin sayısını 45’e tamamlamayı planlıyor. Türkiye 43 Avrupa ülkesi arasında tutuklu ve hükümlü sayısı bakımından ilk sırada yer alıyor ve “uyuşturucudan tutuklu” olanların sayısı ilk sırada yer almasa da hırsızlıktan sonra ikinci sırada yer alıyor. Ne verilen rakamlar ne Bakanın Türkiye’de şu anda en fazla uyuşturucudan tutuklu olduğunu öne sürmesi uyuşturucu sorununu çözüyor. Avrupa bir yana Türkiye’de pek çok gencin uyuşturucu nedeniyle ayık gezemediğini ortaya koyuyor!
Devleti yönetenler, uyuşturucu ile mücadeleyi uyuşturucu ticaretine bulaşanları ya da kullananları hapse atmak olarak gösteriyorlar. Durumun sonuçları üzerinden bir algı yaratıyor, nedenleri hakkında ise bir tek cümle etmiyorlar. Ortada toplumsal değil münferit bir problem olduğu, devletin toplumu uyuşturucudan korumak için kötü kişilerle mücadele ettiği izlenimi yaratmak istiyorlar. Bu propagandanın etkisiyle toplum, suça itilmiş, uyuşturucu batağına saplanmış insanları suçluyor ve devletin bu meselede görevini yaptığına inanıyor. Devletin bilinçli ve hedefli olarak yaptığı ideolojik propaganda neticesinde, toplum pek çok sorunda olduğu gibi uyuşturucu kullanımı ve ticareti konusunda da siyasi iktidarın manipülasyonlarıyla şekillendiriliyor. Toplumun, “devlet suçluları yakalayıp cezalandırıyor, daha ne yapsın, serbest mi bıraksın, insanlar kullanmasın” demesini istiyorlar. Fakat gerçekte olanlar ile topluma yansıtılmak istenilenler çok başkadır. Her soruna olduğu gibi uyuşturucu maddelerin kullanımı ve yaygınlaşması meselesine de doğru bir perspektiften bakılmak zorundadır. Sorunu ortaya çıkartan nedenlere bakıldığında, devletin hiç de masum olmadığı anlaşılacaktır.
Afyon, koka, marihuana, kenevir gibi uyuşturucu maddelerin çok eski tarihlerden beri kullanıldığı bilinen bir gerçek. Fakat her şeyi metalaştıran, kâr elde etmenin bir aracı olarak gören kapitalizm, uyuşturucu maddeleri ve uyuşturucu pazarlarını korkunç bir biçimde genişletmiştir. Kapitalist sistemin gelişmesiyle birlikte, kimya sektörü ve dolayısıyla ilaç sanayii de gelişti. Kapitalist pazar için eroin, kokain ve türevleri gibi daha etkili uyuşturucu maddeler, laboratuar ortamında geliştirildi. Bugün büyük kimya ve ilaç şirketleri, bağımlılık yapan maddelerin geliştirilmesi için büyük fonlar ayırıyorlar. Çeşit çeşit sentetik uyuşturucular üretip hayvanlar ve insanlar üzerinde denemeler yapmaktan geri durmuyorlar.
Her yıl uyuşturucu kullanımının ne düzeyde olduğuna dair raporlar yayımlanıyor. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisinin (UNODC) “Dünya Uyuşturucu Raporu 2018 - Sonuçlar ve Politika Önerileri” raporuna göre, son yıllarda uyuşturucu çeşitleri eşi görülmedik biçimde artıyor, uyuşturucu pazarları genişliyor, kullananların sayısı belirgin bir biçimde artış gösteriyor. Yeni yeni psikoaktif maddeler üretiliyor ve bunların önemli bir kısmı reçete ile satılıyor. Derin internet, uyuşturucu satışlarının artmasında, uyuşturucunun çok daha kolay elde edilmesinde büyük rol oynuyor.
Raporlara göre, 2016 yılında dünyada en az bir kere uyuşturucu kullanan 15-64 yaş arası insan sayısı 275 milyondu ve bu sayı yıldan yıla artış gösteriyor. Aynı yıl 31 milyon insanın uyuşturucudan kaynaklanan ve acil tedavi gerektiren sağlık sorunları yaşadığı, 450 binin üzerinde insanın uyuşturucu nedeniyle öldüğü tespit edildi. Hastalara reçete ile ağrı kesici ilaçlar olarak verilen ve yüksek düzeyde bağımlılığa neden olan opioid türü uyuşturucu maddeler de tehlike saçmayı sürdürüyor. 2016’da 10,6 milyon insan opioidler nedeniyle yaşamını yitirdi. Yani dünyada madde bağımlılığına bağlı her dört ölümden üçü opioid kullanımı nedeniyle gerçekleşiyor.
Kapitalist devletler uyuşturucuyla mücadele kampanyaları düzenlemekten, suç örgütü kartellerine göz açtırmamaktan bahsetmektedirler. Ancak bu sorunun kaynağı tam da kapitalist devletlerdir. Bugün uyuşturucuya ulaşmak her zamankinden kolay hale getirilmiştir. Uyuşturucu maddeler her taraftadır hatta bir reçete kadar yakındır. Kapitalist devletler, bir yandan uyuşturucu ticareti yoluyla kâr elde ediyor, diğer yandan da toplumu uyuşturmak için kontrollü bir pazar oluşturuyorlar. Söz konusu olan kârları ve uyuşturucunun sistemin işleyişini devam ettirmeye sunduğu katkı olduğunda, kapitalistler için uyuşturucu sorun değil nimettir; gençlerin hayatının kararmasının hiçbir mahsuru yoktur.
Soylu, insanların hayatını karartan, canını alan bir sorundan bahsederken bile yalan söylemekten, Avrupa’yı aşağılayıp düşmanlaştırmaktan geri durmuyor. Her sorunun kaynağını dış mihraklarda bulan, kendilerinin ise tertemiz, pirüpak olduklarını savunan bir iktidardan başka bir üslup beklenemezdi zaten. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de uyuşturucu kullanımı fazlasıyla artış göstermiştir. Uyuşturucuya başlama yaşı Türkiye’de 10’a kadar düşmüştür. Süleyman Soylu “biz olmasak Avrupa’da ayık gezen genç olmayacak” diyor, oysa Türkiye’de ne kadar çok gencin ayık gezemediğinden hiç bahsetmiyor.
Gençlerin sentetik uyuşturucuları piyasada rahatlıkla bulabildikleri ve ucuz olduğu için kolaylıkla satın alabildikleri biliniyor. Bu maddelerin başında Bonzai ile amfetamin türü maddeler geliyor. Bu yüzden Bonzai ve benzeri amfetamin türü maddelerin kullanımı, Türkiye’de patlamalı bir şekilde artmış durumdadır. İktidar yetkililerinin uyuşturucu ile mücadele ettiklerini söyleyerek övünmeleri, Avrupa’yı aşağılamaları gerçeği değiştirmiyor. Avrupa genelinde sentetik uyuşturucu madde kullanımında Türkiye birinci sıradadır. Resmi kayıtlara göre sadece 2017 yılı içinde Türkiye’de sentetik uyuşturucudan ölen insan sayısı 580’dir. Dünya genelinde uyuşturucuya ilk defa bulaşma yaşı 13-15 iken, Türkiye’de ise bu rakam 9’a kadar düşmüş durumdadır. Bonzai kullanımı son beş yıl içinde on beş kat artmıştır. Son 10 yılda, madde bağımlılığı nedeniyle tedavi görenlerin oranında büyük bir artış görülmektedir. 15 yaş altı madde kullananların oranında da yüzde 90’lık bir artış olduğu ifade edilmektedir. Bunun sonucunda İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin her bölgesinde, sentetik uyuşturucu kullanan gençlerin kaldırım kenarlarında, parklarda, inşaat alanlarında baygın haldeki görüntülerine rastlanıyor. Madde bağımlısı binlerce genç kriz geçirerek ölüyor.
Avrupa Acil Tıp Birliği Konsey Üyesi ve Herkes İçin Acil Sağlık Derneği (HİASD) Başkanı Dr. Ülkümen Rodoplu, madde bağımlığının geldiği duruma işaret ediyor. “Devletin resmi rakamlarına göre son 10 yılda uyuşturucu madde bağlantılı suçlardan dolayı ceza infaz kurumlarında bulunanların sayısı %410, madde bağımlılığından kurtulmak için tedavi merkezlerine ayaktan başvuru yapanların sayısı ise %674 oranında arttı. Madde kullanan kişi sayısında, hastanelere başvuru oranlarında ciddi bir artış var. Özellikle sentetik uyuşturucu madde, yani Bonzai kullanımı ve buna bağlı sorun yaşayan kişilerde ciddi artış var. Ayrıca bağımlılık yaşının çok düştüğünü görüyoruz. 11, 12, 13 hatta 10 yaşında madde bağımlılığı için hastaneye getirilen çocuklar var.” Resmi rakamların ötesinde sorunun daha da büyük boyutlu olduğunu tahmin etmek güç değil.
Türkiye’de madde bağımlısı olanların, bu sorundan kurtulmak istediklerinde başvurabilecekleri iki tedavi merkezi bulunuyor. Bunlardan biri Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma Tedavi ve Eğitim Merkezi (AMATEM), diğeri de Çocuk Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Eğitim Merkezi’dir (ÇAMATEM). Bu merkezlerin yetersiz olduğu bilinen bir gerçektir. Madde bağımlısı bir gencin, bu merkezlerde tedavi olabilmek için önce sıra alması gerekiyor. Merkezlerin kapasitesinin yetersizliği nedeniyle, madde bağımlısı bir insan 3-4 ay sıra beklemek zorunda kalabiliyor. Hızla tedavi edilmesi gerekirken uzun süre beklemek zorunda bırakılan kişi bağımlılıktan kurtulmak isterken, tekrar eski haline dönüyor. Belirli bir sosyal güvencesi olmayan gençler, tedavi masraflarının yüksek olması nedeniyle kendi başına kalıyor. Buralarda tedavi görenlerin çoğunluğu ise, tedavinin bir işe yaramadığını düşünüyor. Madde bağımlıları, merkezlerde birkaç hafta tedavi gördükten sonra taburcu ediliyorlar. Bağımlılıktan kurtulmaya çalışanlara, yoksunluk giderici ilaçlar veriliyor. Tek başına ilaç verilmesinin çözüme yönelik bir adım olmadığı ortadadır. Merkezlerdeki tedavinin büyük kısmı, medikal yöntemlere dayandığından çok farklı boyutları olan madde bağımlılığına bir çare de olamamaktadır.
Uyuşturucu kullanımı kaynaklı ölümlerin ne düzeyde olduğu ne yazık ki sağlıklı bir şekilde tespit edilmemektedir. Uyuşturucu maddelerinin her biri kullanan üzerinde çeşitli düzeylerde etki yapıyor. Kimi bağımlı ağır sağlık sorunları, kimi psikolojik travmalar yaşıyor, kimisi de intihar ediyor. Bonzai benzeri sentetik uyuşturucular kullanan insanların çoğunun ölüm nedeni kalp krizidir. Özellikle son yıllarda 15-35 yaş arası grupta kalp krizi vakalarında belirgin bir artış olmasının nedenlerinden biri de uyuşturucudur. Vakaların sağlıklı bir biçimde incelenmediği ve kayıt altına alınmadığı düşünüldüğünde sentetik uyuşturucu kullanımı sonucunda yaşamını yitirmiş insanların, açıklanan rakamların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
Siyasi iktidar, uyuşturucu kullanımı ve satışı konusunda bütün suçu başka ülkelere ve Türkiye üzerine oyun kuran güçlere yıkıyor. Uyuşturucu ticaretinin önüne geçtiklerini iddia ederek kahraman pozları kesiyorlar. Uyuşturucu ticaretinde transit ülke olduğumuzu söyleyerek mağdur edebiyatı yapmaktan da geri durmuyorlar. İşlerine gelince madde kullanan gençlerin içler acısı görüntülerini medya ve gazetelerde boy boy gösteriyorlar. Sözde bunun önüne geçmek için, okul önlerinden mahalle köşelerine, hayatın her alanına polisi yığıyorlar. Baskılarının ve faşizan uygulamalarının toplumda meşru görünmesini sağlamaya çalışıyorlar, gençlerin acıları üzerinden buna zemin döşüyorlar. Siyasi iktidar uyuşturucu ticaretinin terör örgütleri tarafından yapıldığını söyleyerek, dilediği örgütü hedef gösteriyor, bu örgütlere destek verdiğini iddia ettiği muhalif kesimleri düşmanlaştırıyor.
Oysa uyuşturucu konusunda egemenlerin sicili geçmişten beri son derece kirlidir. Zamanında Osmanlı dünyanın en önemli afyon üreticisi ve ihracatçısıydı. Cumhuriyet döneminin ilk yılları da eroin ve kokain fabrikalarıyla, uyuşturucu taşıyan gemileriyle ün yapmıştır. Uyuşturucu ticaretini kontrolleri altına almak isteyen büyük devletlerin müdahalesiyle fabrikalar kapatılıncaya kadar Türkiye Cumhuriyeti Uyuşturucu Maddeler İnhisarı çok büyük kârlar elde etmiş, 1937’de de Toprak Mahsulleri Ofisine dönüştürülmüştür. O dönemlerde bu maddeler gazete ve dergilerde övülüyor, masum gösteriliyor, toplumun eroin ve kokain kullanmasının önü açılıyordu. Siyasiler, istihbarat örgütleri, bizzat uyuşturucu ticaretini yürütüyor ve kontrol ediyor, uyuşturucu baronlarıyla birlikte çalışıyorlardı. Bugün de değişen bir şey yoktur.
Siyasi iktidarın ideolojik propagandasını yapan ana akım medya, gerçeklerin üzerini kapatmakta, suçu madde bağımlısı gençlere ve ailelerine atmaktadır. Uyuşturucu madde bağımlılığının, gençlerin “merak, sınırları aşma isteği, özenti ve heves” gibi duygularından kaynaklandığını iddia etmektedir. Uyuşturucu kullanımını gençlerin yaşadığı travmalara, ailedeki sevgisizliğe, eğitimsizliğe indirgemektedir. İktidar ve medya el ele vererek, uyuşturucu mafyası ile işbirliğinin üzerini örtmektedir. Uyuşturucu ticaretini önlemeye dönükmüş gibi görünen operasyonların uyuşturucu trafiğini kontrol etme amaçlı olduğunu gizlemektir.
Türkiye’nin de içinde olduğu kapitalist devletlerin, bu sorunu çözmek gibi bir dertleri yoktur. Egemen sınıf, kendisine isyan eden ve mücadeleye atılan bir gençlik istemez. Sorgulayan, gelecek için mücadele eden, kendisi ve çevresiyle uyumlu bir gençlik yerine, beyinleri uyuşmuş, her an suça itilebilecek, kindar nesilleri tercih eder. Bu sorun baskıcı, yasakçı uygulamalarla çözülemez. Sorunu yaratan, gençliği çürüten kapitalizmdir. Kapitalizmi ortadan kaldırmak için mücadeleye atılmadan ve bu amaca ulaşmadan uyuşturucu sorunu çözülemez. Umut dolu, dayanışma ve kolektivizm duygusuyla daha güzel bir dünya için, mücadele saflarını sıklaştırmak dışında bir seçenek yoktur.
link: Mikail Azad, Uyuşturucu Sorununda da Gerçeklik Tersyüz Ediliyor, 3 Eylül 2018, https://marksist.net/node/6477
Dış Mihrak Nedir, Kimdir?
21. Yüzyılı Doğru Kavramak