İnternette bakınırken “ahir zaman, deccal, kıyamet” üzerine bir tartışma dikkatimi çekti. Şahsen dini inancım olduğunu veya internet ortamında bolca dönen bu tür “geyiklere” ilgi duyduğumu söyleyemem, ama yine de söylenenlere bir göz attım. Çünkü “ahir zaman”da yaşadığımızı ve “deccal”in gelmiş bulunduğunu, “kıyamet”in yakında kopacağını savunanların argümanları epeyce ilginçti. “Geyik” diye nitelediğimiz kategorinin dışına çıkan ifadeler vardı.
Ardından meseleyi hatırlamak için önce konu hakkında biraz araştırma yaptım. Gördüm ki Yahudilikte de, Hıristiyanlıkta da, Müslümanlıkta da bu inanış ortaktır. Bu dinlere göre “ahir zaman” kıyamet kopmazdan hemen önceki dönemdir ve insanların dinden uzaklaştığı, paraya, gurura, kendini beğenmişliğe, sefihliğe ve zalimliğe tamah ettiği, birbirine düştüğü; savaşların ve yıkımların arttığı, doğal felâketlerin ortalığı kasıp kavurduğu (depremler, seller vb.) bir süreç şeklinde tarif edilmiştir. Kısacası insanlığın kendini ve doğayı yok oluşun eşiğine getirdiği bir dönem olarak tasvir edilmiştir “ahir zaman”.
Arapça bir kelime olan “deccal” ise kök itibariyle yalan söylemek, gizlemek, örtmek, karıştırmak gibi anlamlara geliyor ve aldatan, yalan söyleyen kişiyi betimlemek için kullanılıyor. İslam inancına göre “deccal” ahir zamanda dünyaya gelecek ve kendini insanların kurtarıcısı yani “Mesih” gibi gösterecek, insanları doğru yoldan saptırarak kötülüğe ve sapkınlığa sevk edecek. Bu kavramın Hıristiyanlıktaki karşılığı “antichrist”, Yahudilikteki karşılığı ise “armilus”.
İnternette okuduklarıma dönersek... Bu “ahir zaman” savunucuları dünyanın ahvaline, insanlığın haline, yaşanan acılara bakarak dünyanın çivisinin çıktığını ve tastamam “ahir zaman”da bulunduğumuzu söylüyordu. Yazılanların detaylarını buraya almıyorum ama şu kadarını söyleyeyim ki, tarifler bugüne epeyce uyuyordu. Bir an düşündüm; neredeyse dünyanın her köşesine yayılmış savaşlar, bu savaşlarda hayatını kaybeden milyonlar, yerinden yurdundan olup perişan halde sefalete sürüklenen on milyonlar, açlık çeken yüz milyonlar ve sefillik içinde kıvranan milyarlar... Bir yanda da sefahat içinde yüzen, insanlığın kaderini elinde tutan, savaşları çıkartıp sürdüren, insanlığın acılarından çıkar sağlayan bir avuç azınlık... Al sana ahir zaman!
Bu kavramlar dini anlamda olmasa da başka bir anlamda kafamda canlanmaya başladı. “Madem ahir zamanlardan geçiyoruz, kıyametin kopması yakındır” dedim kendi kendime, hatta dedim bir an önce kopmalı! Bir an önce kopsun da altüst olsun dünya! Alttakiler üste, üsttekiler alta geçsin biraz da... Zaten “kıyamet” de böyle tarif edilmiyor muydu? Bütün insanlık “kıyam” edecek yani ayağa kalkacak, bir araya toplanacak ve herkesten yaptıklarının hesabı sorulacak. Bu da kafama yatmaya başlamıştı. Gerçekten de insanlık öyle kötü bir yöne, mahvoluşa sürükleniyor ki, insanların ayağa kalkarak tepedeki bir avuç azınlıktan hesap sormasının zamanı geldi de geçiyor diye düşündüm. Ama bir türlü bu “kıyam” gerçekleşmiyordu, çünkü insanlar hâlâ kendilerine yalanlar söyleyen ve aldatan politikacıların peşinde sürüklenip duruyorlardı. Demek ki dedim, “deccal” denilen de azınlığın çıkarlarını savunan, savaşların sürmesini sağlayan, insanlığı acılara ve sefalete mahkûm eden liderler ve politikacılarmış. İnsanlar “deccal”lerin peşlerine takıldıkları için “kıyam” etmiyor, bu “ahir zaman”a son vermiyorlarmış.
“Ahir zaman, deccal ve kıyamet” üzerine söylenenleri hiç bu şekilde düşünmediğimi, yorumlamadığımı fark ettim. Altını bu şekilde doldurunca gözüme farklı görünmeye başlamışlardı. Herhalde diye düşündüm, eski çağlarda yaşayan insanlar, dinlerin kurucuları olan peygamberleri dinlerlerken ezilmedikleri, sömürülmedikleri, acı çekmedikleri bir dünya hayal ediyorlardı. O peygamberlerin vaatlerinde hayallerindeki dünyayı gördüler ve peşinden gittiler. Ama kolay değildi o hayaldeki dünyaya kavuşmak. Peygamberler, bu iyi dünyaya ulaşmak için çok çalışmak, birçok fedakârlıklarda bulunmak ve sadece birkaç kişinin değil insanlığın çoğunluğunun bu yoldan gitmesi gerektiğini, her şeye rağmen acıların kolay kolay son bulmayacağını, yoldan çıkanlar ve saptırmaya çalışanlar olacağını söylemişlerdi. Ve “ahir zaman”ı, “deccal”leri, “kıyamet”i öngörmüşlerdi. “Peygamber” olmak da kolay değildi...
Sonra tekrar bugüne döndü düşüncelerim. Aslında dedim, bugünün de “şeytan”ları var insanları kötü yola düşüren, “deccal”leri var insanlığı mahvoluşa sürükleyen ve “peygamber” olmasalar da rehberlik etmeye çalışanlar var doğru yola döndürmeye çalışan... Yani iyilik ve kötülük arasındaki savaş binlerce yıldır devam ediyor gerçekten ve geçmişin peygamberleri gibi ben de inanıyorum eninde sonunda iyiliğin kazanacağına ve kıyametin kopup kötülerden hesap sorulacağına.
Düşündüm ki, gerçekten de “ahir zaman”ları yaşıyoruz. Baş “şeytan” sermayenin hükmettiği kapitalizm dünyayı hızla yok oluşa götürüyor “deccal”ler eliyle. O “deccal”ler ki, kendilerini dinin en büyük savunucusu ilan ediyorlar aslında günah içinde debelenmelerine rağmen. “Ben olmazsam mahvolursunuz, benim peşimden gelin” diyorlar. İnsanı insan yapan değerleri hiçe sayıyorlar. Yoksullara maneviyattan bahsedip kendileri hamuduyla götürmeye çalışıyorlar dünyanın malını. Firavunluk taslıyorlar ve her şeye muktedir olduklarını zannedip kendilerini ölümsüz sanıyorlar. İnsanların acılarıyla, kanıyla, canıyla besleniyorlar ve bir türlü doymuyorlar. Ama insanlar henüz göremiyor onların gerçek yüzünü, çünkü içinde bulundukları durumun bilincinde değiller, her biri kendi küçük çıkarlarının peşinden koşmaya çalışıyor ve asıl çıkarlarının bir araya gelmekten, ortaklaşmaktan geçtiğinin farkına varamıyor.
Kapitalizm tarihsel bir kriz içinde. Dünya üçüncü büyük emperyalist savaşın ateşiyle yanıp kavruluyor, sanki cehennemin alevleri yeryüzüne inmiş gibi. Belki kurtarıcı bir “mesih” gelmeyecek ama insanlığa doğru yolu gösterenler geçmişte de vardı, şimdi de var, gelecekte de olacak. Eninde sonunda kopacak “kıyamet” ve altüst olacak dünya. Hesap sorulacak kötülerden ve cennet inecek yeryüzüne. Daha iyi, daha güzel bir dünya hayali gerçek olacak eninde sonunda... Tıpkı Nazım ustanın dediği gibi;
Çok alâmetler belirdi, vakit tamamdır
Duyuldu kim ölüm satılıp kâr edile
kendi kendilerin reddü inkâr edile
ve duyuldu kabuğuna tık ettiği civcivin
Duyuldu uykusundan uyandığı
zincirinden başka kaybedecek şeyi olmayan devin
link: İstanbul’dan MT okuru bir işçi, Ahir Zaman, Deccal ve Kıyamet, 18 Ocak 2017, https://marksist.net/node/5462
Çocukların Hayallerini Çalıyorlar
10 Yıldır Hrant Yok, Adalet Yok!