Bundan 34 yıl önce Türkiye, güne gözlerini, radyodan okunan Milli Güvenlik Konseyi bildirisiyle ve sokaklardaki askeri araçların sesleriyle açmıştı. Faşist cuntanın hazırladığı bu bildiride, “yüce Türk milletini”ne, ordunun, “ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek” amacıyla yönetime el koyduğu söyleniyordu.
Bu sözler arkasına gizlenen gerçek amaç ise, yükselen işçi hareketi ve sosyalist hareket karşısında alabildiğine sıkışan ve düzeninin yıkılma tehlikesiyle yüz yüze gelen burjuvazinin imdadına yetişmekti. Ve ordu kılıcını kuşanarak bunu yaptı.
12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen faşist darbe başta sosyalist hareket ve işçi hareketi olmak üzere tüm toplumsal muhalefetin üzerinden silindir gibi geçti. Sendikalar, siyasi partiler, örgütler, dernekler tarumar edildi. Yüzbinlerce insan gözaltına alındı, işkenceden geçirildi, yüzlercesi işkencede katledildi, onbinlercesi yargılanmadan ya da düzmece yargılamalarla yıllarca zindanlarda yattı.
Bu arada, tekelci sermayenin işçi sınıfı hareketinin güçlü muhalefeti nedeniyle hayata geçiremediği ve 24 Ocak kararlarında somutlaşan ekonomik saldırı politikaları, darbeden sonra faşizmin demirden pençeleri aracılığıyla teker teker hayata geçirildi.
12 Eylül darbesi Türkiye’nin üzerine bir karabasan gibi çöktü ve aradan onyıllar geçmesine rağmen silinmeyecek izler bıraktı. Bugün hâlâ genel çatısı ve özü varlığını korumaya devam eden 12 Eylül anayasası ve yasaları yürürlükte.
Faşist generaller ve bu kanlı rejimin diğer sorumluları, kendilerini korumaya alacak anayasal önlemleri kendi hazırladıkları anayasaya eklemeyi unutmamışlardı. Nitekim bu koruma duvarının da yardımıyla 30 yıl boyunca yargılanamadılar. Söz konusu madde 30 yıl sonra anayasadan çıkarıldığında ise göstermelik bir yargılamayla sadece hayatta kalan iki cunta üyesi, Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya mahkeme önüne çıkarıldı. Bu dava geçtiğimiz Temmuz ayında iki faşist caninin müebbet hapis cezası almasıyla sonuçlandı. Ancak bu iki sanığın “yaşları” ve ceza indirimleri nedeniyle gerçekte cezasız kalacakları açıktır.
Bu yargılamayı zoraki yapan düzen mahkemeleri, bu iki sanık dışındaki hiç kimseyi davaya dahil etmemiş, ilgili davalar birleştirilmemiştir. O dönemde yapılan işkenceler için dava açan bir mağdurun açtığı dava ise birkaç gün önce, “zaman aşımı” denerek reddedilmiştir. Üstelik bu red kararı, daha önce başka bir mahkemenin “işkence bir insanlık suçudur ve insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olamaz” şeklindeki kararına rağmen verilmiştir. AKP hükümeti, demokrasi kahramanı pozları keserek başlattığı bu dava sürecini, tam da beklenen rotada devam ettirmiş ve sona erdirmiştir.
12 Eylül askeri faşist darbesinin hesabı aradan geçen 34 yıla rağmen hâlâ kapanmamıştır ve bu hesabı ancak işçi sınıfı kapatabilir:
“12 Eylül faşizminin hesabı kimlerden sorulacak? Bir kere, sanık sandalyesine öncelikle oturtulması gerekenlerin, 12 Eylül faşizminin simgesi haline gelmiş ve onca insanın katledilip, sakat bırakılmasından doğrudan sorumlu olan generaller olduğundan hiç şüphe yok. Fakat suçlular bu kadardan mı ibarettir? Kuşkusuz ki değildir ve kabarık bir suçlular listesinin ardında esas suç odağı, faşizmi yaratan sermaye düzeni yer almaktadır. O nedenle, faşizmi yalnızca vitrinin önünde duran ‘cellâtlar’la özdeşleyip, bunlara görev veren ve öne itekleyen gerçek suçludan hesap sormaya yeltenmemek, bir anlamda onun oyununa gelmek ve onu bağışlamak demek olurdu. İşçi sınıfı, 12 Eylül faşizmine isim babalığı yapan generalleri istirahata çekildikleri rahat köşelerinden çıkartıp boyunlarına suçlu yaftasını mutlaka asmalıdır. Ama asla bununla yetinilemez. Bu haklı sorgulamanın son tahlilde burjuvazinin işine yarayacak bir deşarj aracı olmasına izin verilemez. Hesabını gerçek anlamda sormaya ant içen bir işçi sınıfı, öncelikle sanık sandalyesine oturttuğu suçlulardan hareketle, mücadelesini sermaye düzenini sorgulamaya yöneltmeksizin hesap defterini kapatamaz.” (Elif Çağlı, 12 Eylül Faşizminin Hesabı Sorulmalı)
link: Marksist Tutum, 12 Eylül’ün Hesabını İşçi Sınıfı Soracak!, 12 Eylül 2014, https://marksist.net/node/3520
Bir Kova Buzlu Suyla Meydan Okumak?
17 Ağustos Depreminin 15. Yılında Ne Değişti?