Mevsim dönüşleri çoğu insan için yeni başlangıçlar ifade eder, çoğu insana heyecan verir. Yaz gelirken denizi, güneşi, tatili, kış gelirken beyazlara bürünen dünyayı sevinçle karşılayanlar olur. Sonbahar renkleriyle mest eder. İlkbahar doğadaki canlanmadır, insandaki umuttur. Ama mevsimlik işçiler için mevsim dönüşleri yeniden yollara düşmek demektir. Yeni gelen mevsim bir öncekinin çilesine eklenecek yeni çilelerin, bitip tükenmek bilmeyen bir göçebelik ve çalışmanın habercisidir. Mevsimlik çalışan tarım işçileri, inşaat işçileri bir yerden bir yere göçer dururlar. Ne bir evleri, ne bir yuvaları vardır. Tarlalarda, çadırlarda, şantiyelerde geçirirler ömürlerini. Geçici işçiler yaşamı herkesten daha yarım yamalak yaşarlar. Geçici işçilik geçici yaşamlar, kalıcı eziyetler demektir.
Doğup büyüdükleri yerlerde kendilerini ve çocuklarını doyuramayan binlerce işçi, mevsimler döndükçe bir yerden bir yere göçer durur. Kimileri inşaat işçisidir. Büyük binalar dikerler ama kendi başlarını sokabilecek bir yuvadan mahrumdurlar. Kimisi tarım işçisidir. Malatya’ya kayısı, Çukurova’ya pamuk, Karadeniz’e çay ve fındık toplamaya giderler. Tarım işçileri ailelerini de alarak giderler gidecekleri yere. Birkaç aylık bebekler, okul çağında çocuklar, bıyıkları yeni terlemeye başlamış delikanlılar, bedeni fazla çalışmaktan erken yaşlanmış genç kızlar bu yolculuğa eşlik ederler. Buna mecburdurlar, çünkü ailenin bir kısmını geride bırakacak kadar para yoktur cepte. Üstelik küçük de olsa çocukların da çalışması ya da en azından yemek ve ekmek pişirmesi, bulaşıkları ve çamaşırları yıkaması, çadırı ve yatakları derli toplu tutması gerekmektedir. Bu çocuklar genellikle okula gidemezler. Her gittikleri ilde sadece birkaç ay kaldıklarından, sürekli yer değiştirdiklerinden yaşıtları gibi okula gitmeleri mümkün olmaz. Eğitim almak bir tarafa, sağlıklı büyüyemezler bile. Çalıştıkları tarlalarda, ishalden güneş çarpmasına, akrep sokmasından tarım ilaçlarıyla zehirlenmeye kadar birçok hastalıkla boğuşurlar.
Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre tarım sektöründeki mevsimlik işçilerin yüzde 81’i çocuklarını çalıştıkları yere götürüyor. Türkiye’de 6-17 yaş arasında 958 bin çocuk çalışıyor ve bunların 320 binini tarım işçisi çocuklar oluşturuyor. Çalışamayacak kadar küçük olanlar da eklendiğinde, her mevsim başka bir yerde sıkıntılara katlanmak zorunda kalan çocukların sayısı yarım milyonu geçmektedir. Bu çocukların durumu kendilerine de ailelerine de büyük acılar yaşatmaktadır.
Siverek’ten Adana’ya kavun, karpuz toplamaya giden Hanife Ekincioğlu 35 yaşında ve şöyle diyor: “Yedi çocuk doğurdum. Hepsini bu rezillikte büyüttüm. Temiz bir evde büyütemedim çocuklarımı. Çalışırken Kürtçe konuşmamıza bile karışıyorlar. Bize ‘Türkçe konuşun diyorlar.”
Bir başka işçi ise şu şekilde ifade ediyor çektikleri sıkıntıları: “Konya’ya, İzmir’e, Manisa’ya da gidiyoruz. Şimdi burada, Adana’dayız. Kavun, karpuz, biber topluyoruz. Çapa, kazma yapıyoruz. Ailemizle birlikte buradayız. Sabah saat 6’da işbaşı yapıyoruz. Havanın kararmasına yakın işi bırakıyoruz. Memleketimizde iş olmadığı için buraya mecbur geliyoruz. Burada işimiz kolay değil, sigortamız yok. Burada yaşamımız iyi değil. Kışın kar, yağmur, çamur içindeyiz, yazın ise sıcaktan çok zorlanıyoruz. Çocuklarımız doğru düzgün okula gidemiyor. Çocuklukları burada geçiyor. Çadırlarımıza bakın, halimizi anlarsınız.”
Mevsimlik tarım işçilerinin çadırlarına bakmak gerçekten hallerini anlamaya yeter. Güneşin altında naylon çadırlarda kalırlar genellikle. Bu çadırlar su ve banyo ihtiyacını karşılamak için mümkün olduğunca su kaynaklarına yakın yerlere kurulur. Bu da sivrisineklere ve onlarla beraber gelen hastalıklara davetiye çıkarmak demektir. Bu çadırların ve su kaynaklarının yakınına kazılan çukurlar tuvalet işlevi görür. Çocuklar tüm gün boyunca güneşin, sivrisineklerin, akrep ve yılanların tehdidi altındadırlar. Çalışabilecek kadar büyümüş olanları daha da şanssızdır. Onlar güneşin doğuşundan batışına kadar iki büklüm vaziyette kimi zaman çapa yapar, kimi zaman pamuk toplar. Tarla işleri biter bitmez yemek ve ekmek pişirmek, çamaşırlar için su taşıyıp, kaynatmak ya da küçük kardeşlere bakmak gerekir. Mevsimlik tarım işçilerinin çocukları bu nedenle çocuk olamazlar.
Aileleriyle beraber sayıları milyonları bulan mevsimlik işçilerin, çektikleri zorlukların karşılığında ellerine geçen ücret son derece düşüktür. Üstelik yevmiyelerini, toprak sahibiyle aralarındaki aracıyla paylaşmak zorundadırlar. İş Kanununa göre, işçi sayısı 50’den düşük olan tarım ve orman işletmeleri bu kanunun kapsamı dışındadır. Bu işletmelerde çalışan işçiler İş Kanunu hükümlerine tabi değildirler. Bir sosyal güvenceleri yoktur. Yoksulluk, sefalet ve her türlü aşağılanmanın üzerine bir de bu dışlanmışlık eklenir. Ama işçi sayısı 50’nin üzerinde olan tarımsal işletmelerde de durum çok farklı değildir. Tarım, işçi sınıfının en örgütsüz ve güvencesiz olduğu sektörlerden biridir.
Mevsimlik işçiler genellikle en yoksul illerden, yani Kürt illerinden çıkıp batıdaki şehirlere giderler. Kürt oldukları için çalışacakları tarlalara polis eşliğinde giden, yanında kimliği olmadığı için il sınırlarından geldiği yere geri gönderilen, Kürtçe konuştuğu için işten atılan hatta dövülen mevsimlik işçilerin hikâyelerini yansıdığı kadarıyla gazetelerden okuyoruz. Birkaç sene önce Ordu’ya fındık toplamaya giden Kürt tarım işçilerinin başına gelenleri unutmak mümkün mü? Üç gün boyunca il sınırında, kamyon kasalarında bekletilmiş, tuvalet ihtiyacı için bile şehir merkezine gitmelerine izin verilmemişti. Yağmur altında bekletilmelerine, sürekli yerlerinin değiştirilmesine isyan eden işçiler jandarma tarafından dövülmüştü. Yerel gazeteler bu olayın haberlerini işçileri karalayarak, “bölücüler fındık toplamaya gelmiş” başlıklarıyla vermişlerdi.
Ne yazık ki yaşadıkları yerlerde geçimlerini sağlamalarına izin verilmeyen, köyleri yakılan, mevsimlik tarım işçiliği yapmak dışında hiçbir şansları olmayan insanlara yalnızca devlet değil, tarla sahipleri de son derece kötü davranıyor. Hem de sadece yoksul ve Kürt oldukları için.
Geçtiğimiz yıllarda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, “Mevsimlik Gezici Tarım Eylem Planı” adlı bir plan hazırlamıştı. Bu planla güya mevsimlik işçilerin çalışma ve sosyal güvenlik sorunları çözülecekti. İş güvencesi ve sosyal sigorta kapsamı dışında sayılmaları, ücretlerin düşüklüğü ve alacakları ücretlerde anlaşmazlıklar, iş kazaları ile ilaç zehirlenmelerine karşı güvencesizlik, sağlık hizmetlerine ulaşımda yetersizlikler, çocuk ve kadın çalışma yasaklarına uymama şeklinde özetlenebilecek konular üzerine hazırlanan bu plan mevsimlik işçilerin koşullarında hiçbir değişiklik yaratmamıştır. Mevsimlik işçiler, ücret baremi, sözleşme fesihleri, haftalık izin, iş sağlığı ve güvenliği gibi konularda diğer işçilerin yararlandığı haklardan yararlanamamaktadır. Ailedeki tüm çocuk ve kadınların birlikte çalışmaları nedeniyle, çocuk ve genç işçiler de İş Kanununun koruyucu yasakları dışında kalmaktadır.
Tarım işçilerinin en büyük sorunlarından biri de bir yerden bir yere giderken yaşadıklarıdır. Her yıl çok sayıda mevsimlik tarım işçisi yollarda, trafik kazalarında yaralanmakta ve ölmektedir. Geçen dönem mecliste görev alan BDP Van milletvekili Fatma Kurtulan, mevsimlik işçilerin insanlık dışı koşullarda bir yerden bir yere taşınırken trafik kazalarında toplu ölümlerle katledilmelerine karşı bir meclis önergesi vermişti. Ancak işçi ölümlerini engellemek için meclisin komisyon kurmaya da, çalışmaya da niyeti yoktu. Aradan geçen zamanda seçimler yapıldı, yeni hükümet kuruldu ancak gezici tarım işçilerinin kaderi değişmedi. Traktörlerle, kamyon kasalarıyla taşınan işçiler ve aileleri toplu halde ölmeye devam ediyorlar. Yaklaşık bir yıl önce Beypazarı’nda yaşanan kazada, Mardinli işçiler ve çocuklarından 11 kişi, kahredici zorluktaki yaşamlarına aynı kahredicilikteki bir sonla veda etmişti. Ağustos ayında Diyarbakır’dan Karadeniz’e fındık toplamaya giden işçileri taşıyan minibüs meyve taşıyan kamyona çarpmış ve 24 işçi hayatını kaybetmişti. Böyle kazalarda ölen işçilerin sayısı oldukça fazladır ve büyük çoğunluğu Kürt illerinden batıya doğru çalışmaya giden işçilerdir. Yoksullukla boğuşan bu işçiler ekmek parası kazanmak için çıktılar yola. Ancak gün yüzü görmemiş yaşamlarının sonlandığı kazaların ardından, tabutların içinde döndüler aynı yollardan.
Bıraktık insan yerine konulmayı işçi yerine bile konulmayan mevsimlik işçilerin yaşamındaki bu zorluklar ve belirsizlikler ruh dünyalarında da derin yaralar açmakta. Tıpkı diğer işçi kardeşleri gibi mevsimlik işçilerin de insan olduklarını hatırlatacak iş ve yaşam koşullarına ihtiyacı var. Mevsimlik ya da değil, tüm işçilerin ihtiyacı kapitalizmin dört mevsim azap veren cehenneminden kurtulmaktır. İşçi sınıfının geneline dayatılan örgütsüzlüğe karşı, mevsimlik işçiler de diğer işçi kardeşleriyle beraber mücadele yürütmelidir. Yaşamı katlanılması gereken ağır bir yük olmaktan çıkarmak için yürütülen mücadeleye, mevsimlik işçiler de katıldığında ancak, mevsim işçilerden yana dönecektir. Dört mevsimlik dramın yerini dört mevsim mutluluk alacaktır.
link: Ezgi Şanlı, Dört Mevsimlik Dram, 17 Nisan 2012, https://marksist.net/node/2994
Unutmadık O Zemheri Geceleri
4+4+4’ün Arkasına Gizlenenler