İşsizlik tüm dünyada artıyor. Kapitalizmin istihdam sağlayamadığı yüz milyonlarca insan açlık, yoksulluk ve ümitsizlik bataklığına sürükleniyor. Ülkeden ülkeye farklılık gösterse de tüm dünyada işsizlik oranları çarpıcı bir gerçeği ortaya koyuyor: Kapitalizm özellikle genç nüfusun önemli bir kısmına istihdam sağlayamıyor. İş bulabilen gençler ise daha ziyade kayıt dışı, geçici ya da part-time işlerde çalışıyor. İşsizlik kırbacıyla terbiye edildikten sonra sürekli işlerde çalışan gençlere daha düşük ücretler ve ağırlaşan çalışma koşulları dayatılıyor.
Burjuvazi gerçek işsizlik oranlarını gizlemek üzere çeşitli hileler kullanıyor. Çeşitli nedenlerle iş arama kanallarını 3 ay kullanmayan ve iş bulma umudunu yitiren işsizleri hesap dışı bırakıyor. Bunun dışında ancak birkaç gün ya da saat çalışma imkânı bulabilmiş yani, geçici, güvencesiz ya da part-time çalışanlar da işsiz sayısına eklenmiyor. Tarımda istihdam edilen gizli işsizler, iş bulamadığı için aile işletmelerinde 4’te 3’ü ücretsiz çalıştırılan aile bireyleri de istihdam edilenlere dâhil edilerek işsizlik oranları kâğıt üzerinde düşürülüyor. Bu hileler Türkiye’de resmi kurumların işsizlik rakamlarında çarpıcı biçimde sırıtıyor. TÜİK, işsizlik oranının %11 seviyesinde olduğunu açıklıyor. DİSK’in araştırmasında umutsuzlar ve “eksik istihdam” edilenler de hesaba katılıyor. Son 3 aydır iş başvurusu yapmayan umutsuz işsizler de hesaba katılınca işsizlik oranı %18’e, yetersiz ve kısa süreli işlerde çalışanlar, yani “eksik istihdam” edilenler hesaba katılınca %22’ye fırlıyor. Bu oranlara göre işsizler resmi rakamlara göre 3 milyonluk, umutsuz işsizlerle birlikte 5 milyonluk, “eksik istihdam” edilenlerle birlikte 6 milyonluk dev bir işsizler ordusuna tekabül ediyor.
Genç nüfustaki işsizlik oranları ise daha trajik bir tabloya işaret ediyor. Resmi rakamlara göre bile ortalama işsizlik oranı %11 iken 15-24 yaş arası gençlerde bu oran %25’e kadar yükseliyor. Ankara Ticaret Odası’nın verilerine göre çalışma çağındaki 11 milyon 500 bin gencin 3 milyon 900 bini öğrenime devam ediyor, 3 milyon 700 bini çalışıyor, 3 milyon 900 bin genç ise ne eğitimde ne de çalışma hayatında yer alıyor. Yani her 100 gençten 34’ü atıl durumda. Bu atıl durumdaki gençlerin bir işe girip çalışamamasındaki asıl sorun eğitim ve meslek durumları da değil. Üniversite mezunu her 100 gençten 40’ı atıl durumda. Diplomalı genç işsizler ordusunun büyük kısmını yeni mezun genç kadınlar oluşturuyor.
Burjuvazi işsizliğin suçunu mesleksiz veya vasıfsız işsizlerin sırtına yıkmaya çalışıyor ve tüm pişkinliği ile gençlere vasıf kazandırmak suretiyle işsizliğe son verilebileceğini ileri sürüyor. Yeni üniversiteler ve meslek edindirme kursları açılıyor. Diplomalı işsizlik olgusu, burjuvazinin işsizlik konusundaki yalanlarını gözler önüne seriyor.
İşsizlik sorunu ve genç nüfusta işsizlik oranındaki trajik artış sadece Türkiye’de değil tüm dünyada genel bir eğilim. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), işsizliğin ekonomik krizin başladığı 2007’den bu yana rekor düzeylere ulaştığına, asıl ve öncelikli sorunun genç nüfustaki işsizlik olduğuna dikkat çekiyor.
ILO, 2011 Küresel İşsizlik Trendi Raporu’na göre dünya çapında genç nüfusta işsizlik oranı yetişkin işsizliğinin 2,6 katı. ILO da iş bulma umudunu yitirenleri ve “eksik istihdam” edilenleri işsiz saymıyor. Tüm rakamsal hilelere rağmen 2011 yılında dünyadaki işsiz sayısı tahmini 200 milyonun üzerinde çıkıyor. Bu işsizlerin yaklaşık 80 milyonunu genç işsizler oluşturuyor. İş bulanlar da sefaletten kurtulamıyor. İş bulanların 630 milyonluk bir kısmı aileleri ile birlikte günde 1,25 dolarla geçinmek zorunda, yani açlık ve sefalet içerisinde bir yaşam sürdürüyor.
Kapitalizm var oldukça işsizlik de olacak
İşsizlik, insanların eğitimsizliğinden, vasıfsızlığından ya da meslek sahibi olamamasından kaynaklanmıyor. Yüz milyonlarca işsiz tembelliği, aylaklığı ya da yoksulluğu yaşam biçimi haline getirmek istediği için işsiz kalmıyor.
Marx, işçi sınıfının işsiz kesimini “artı-nüfus” olarak tanımlamıştı. İşsizlik sorununu bilimsel bir analize tâbi tutan Marksizm, işsizlik türlerini ve “artı-nüfusun” ortaya çıkışının sebeplerini açıklamıştır. Kapitalizmin durgunluk, canlanma, hızlanma ve çöküş evreleri işsizliğin artışına veya azalışına yol açan etkenler arasında.
“Büyük sanayiin izlediği kendine özgü yol, yani (daha küçük dalgalanmalarla kesilen) on yıllık devresel dalgalanma, ortalama canlılık dönemleri, yüksek yoğunlukta bir üretim, bunalım ve duraklama, yedek sanayi ordusunun ya da artı-nüfusun durmadan meydana gelmesine, bunun az ya da çok ölçüde emilmesine ve tekrar meydana gelmesine dayanır. Ayrıca sınai devresel dalgalanmaların çeşitli evreleri artı-nüfusu sağlar ve bunun yeniden-üretiminin en canlı ögelerinden birisi halini alır. (…) Demek oluyor ki, büyük sanayiin bütün hareket şekli, emekçi nüfusun bir kısmını, sürekli olarak, işsiz ya da yarı-işsiz insanlar haline getirmeye dayanıyor.” (Kapital, c.1, s.650)
İşsizliğin yegâne sebebi kapitalizmin devresel yükseliş ve çöküşleri değildir. Kapitalizm, kronik bir işsizlik sorunu yaratmak zorundadır. Elif Çağlı, Büyüyen İşçi Sınıfı kitabında kapitalist sermaye birikim sürecinin olağan döngüsünün işsizliği nasıl yarattığını şöyle özetliyor:
“(…)aktif işçi ordusunun yanı sıra bir de yedek işçi ordusu yaratmayan bir kapitalizm düşünülemez. Çünkü kapitalizmin hizmetindeki makineleşme, bir taraftan kapitalistlere, işçi sınıfının daha önce el atamadıkları 'örneğin kadın işçiler gibi' yeni tabakalarını çalıştırma olanağı sağlarken, diğer taraftan da kendi yerlerini makinelerin aldığı işçilerin açıkta kalmalarına neden olarak bir artı-işçi nüfusu yaratır. Ek işçi istihdamını mümkün kılmak ve de çalışmakta olanları muhafaza edebilmek için, artan oranda sermayeye ihtiyaç vardır. Oysa rekabet ve merkezileşme koşullarında sermayenin büyümesi, daha çok makineleşme ve sonuç olarak toplam sermaye içinde işçi ücretlerine ayrılan değişen sermayenin görece küçülmesi sonucunu doğurur. Böylece, çalışan işçiler kendi ürettikleri sermaye birikimiyle birlikte, bir artı-nüfusu da üretmiş olurlar; bu durum kapitalist birikim sürecinin bir yasasıdır.”
Marx işsizliğin, kapitalist sermaye birikim sürecinin zorunlu bir sonucu, aynı zamanda kapitalist birikim sürecinin kaldıracı, hatta kapitalist üretim biçiminin varlık koşulu olduğunu açıklar. Her an el altında bulundurulan yedek sanayi ordusu bütünüyle sermayeye aittir. Bu artı-nüfus, sermayenin genişletilmiş yeniden üretim döngüsünün değişen gereksinimlerini karşılamak üzere sömürülmeye hazır bir insan kitlesidir.
Burjuvazi işçi sınıfının işsiz ve çalışan kesimlerini birbirine karşı kullanır. İşçilerin uzayan iş saatlerine ve fazla mesailere karşı koyamaması işsiz kitlesini büyütür. İşsiz kitlesinin varlığı işçilerin ücret ve çalışma koşullarına yönelik taleplerini baskı altına alır. İşçiler, işsiz nüfusun yarattığı basınç altında uzun çalışma saatlerine, düşük ücretlere ve patronların diğer dayatmalarına boyun eğmek zorunda kalır.
Genç nüfusta işsizlik
Genç nüfus işsizliği yeni bir işsizlik türü değil elbette. Ancak tüm dünyada genç nüfus içerisindeki işsizlik oranlarının ortalama işsizlik oranının oldukça üzerinde seyrettiği bir gerçek. Bunun birkaç önemli sebebini tespit edebiliriz. Kapitalizm çalışabilir nüfusa dahil olan genç kuşaklar için yeni istihdam alanları yaratamıyor. İçerisinden geçmekte olduğumuz kriz dönemi burjuvaziyi yeni iş yaratacak sermaye yatırımlarından uzak tutuyor. Geniş ölçekli istihdam yaratabilecek emek yoğun sektörler giderek dünyanın en geri kalmış, iş gücünün en ucuz olduğu bölgelere kayıyor. Bu bölgelere yönelen sermaye ihracı, söz konusu yerlerde de işsizliği azaltmıyor. Bilakis bu ülkelerde kapitalizmin sıçramalı gelişimi kırsal ekonomileri çözüyor. Kapitalist gelişme az gelişmiş ülkelerde de orta sınıfları hızla çözüyor, mülksüzleşme süreci, küçük mülkiyeti yutuyor, kendine yeterli küçük mülkiyetin yaşam alanını daraltıyor. Buralarda da kapitalizm yarattığı istihdamdan çok daha hızlı bir biçimde işsizlik üretiyor. Sermaye ucuz işgücü sayesinde kâr oranını arttırırken dünya çapında işsiz ve yoksul sayısı giderek artıyor.
Küresel krizin yatırımları frenlediğini, işsizliği daha trajik boyutlara taşıdığını, 2008’den bu yana dünya çapında çalışabilir nüfusa dahil olan gençlerin daha zorlu hayat koşullarıyla yüzleşmek zorunda kaldığını görüyoruz. Krizi fırsata çeviren burjuvazi, iş saatlerini uzatarak ve çalışma koşullarını ağırlaştırarak az işçiyle daha fazla iş yaptırmaya yönelmiştir. 12 saate kadar uzayan iş saatleri, 3 vardiya yerine 2 vardiya çalışan fabrikalar, işçi sınıfını daha fazla sömürerek işsizliği arttırmanın çarpıcı örnekleridir.
Dünya çapında kırsal nüfusun çözülme süreci devam ediyor. Ebeveynlerini köyde bırakıp iş bulmak ya da okumak için kentlere akın eden gençler potansiyel işsizler kervanına katılıyor. Kırsal kesimden büyük kentlere okumak için gelen gençler okulu bitirdiklerinde okudukları kentlerde iş bulmaya çalışıyorlar. Varlığını sürdürme savaşı veren küçük esnaf da kurtuluşu çocuklarını okutmakta görüyor. Oysa üniversite ya da meslek okullarını bitiren bu gençlerin önemli bir kesimi işsizler kervanına dâhil oluyor. Sermaye sürekli büyüyüp merkezileşirken küçük-burjuvazinin can çekişen kesimlerinin çocukları da işçi sınıfına katılıyor.
Emeklilik yaşını uzatmak üzere yapılan saldırılar da genç işsizliğini arttıran etkenler arasında. Tüm dünyada işçi sınıfına dayatılan “mezarda emeklilik” yasaları, yaşlı işçileri daha uzun yıllar çalışmak zorunda bırakıyor. Emeklilik yaşı uzadıkça devlet işletmelerinde ve özel şirketlerde gençler için yeni iş alanı açılması zorlaşıyor. Devletin, patronları genç işçi istihdam etmeye teşvik eden yasalar çıkarması da genç işsizliği sorununu ortadan kaldırmıyor, aksine sömürüyü arttırmaya hizmet ediyor.
İşsizlik, genç nüfusun yeteneklerini, enerjisini ve potansiyelini çürütüyor, umutsuzluğu ve dejenerasyonu besliyor. Yaşlı kuşak işçilere mezarda emeklilik sunuluyor. İşçi sınıfına ağır çalışma koşulları, uzayan iş saatleri ve sefalet ücretleri dayatılıyor. Milyarlarca insanın ve genç işçi kuşaklarının hayatı yoksulluk, çürüme ve çaresizlik içerisinde heba ediliyor.
“(…) yaşamını çalışarak üretmek zorunda olan milyarlarca işçi açısından çalışmak yaşamın ta kendisiyken, işsizlik (…) kişinin psikolojik ve fizyolojik hastalıklara yakalanması, insani saygınlığından mahrum bırakılması, toplumdan dışlanması, yaşamının boş ve anlamsız hale gelmesi demektir. İşsizlik, kapitalist sistemin insanlığa karşı işlediği bir suçtur.” (Oktay Baran, Kapitalist Çürüme ve Akıldışılık, MT, no:51)
Kapitalizmin işçi emekçi kitlelere sunabileceği daha iyi bir hayat yok. Bu sistem emekçi sınıflara ağırlaşan yaşam koşullarına boyun eğmeyi, haksızlıklar ve adaletsizliklerle dolu dünyayı kader olarak benimsemeyi dayatıyor. Halbuki kapitalizm insanlık tarihinin varıp varabileceği son durak değildir. Sınıfların, sınırların, savaşların, işsizliğin yok edildiği; herkesin yetenekleri doğrultusunda topluma faydalı ve üretken bir işte daha kısa sürelerle çalışıp bolluk ve refah içerisinde yaşayabileceği bir dünya mümkün.
Kapitalizme boyun eğmeyi reddederek işçi mücadelesinin saflarında yerini alacak genç kuşakları o dünyada onurlu bir hayat bekliyor.
link: Serhat Koldaş, Kapitalizm ve Genç Nüfusta İşsizlik, Mayıs 2011, https://marksist.net/node/2655
Ortadoğu'da İşçi Sınıfı ve Sol
Emperyalizme “İnsaniyet” Kılıfı