Kapitalist sistemin kendi egemen fikir ve çıkarlarını topluma enjekte etmek için kullandığı araçların başında yazılı ve görsel medya geliyor. Öyle ki burjuvazi bütün gündemi medya ile belirliyor. İnsanlar televizyonlardan görmedikleri veya gazetelerden okumadıkları hiçbir şeye inanmıyorlar ya da tam tersi gerçekleşiyor, yani gördükleri ve okudukları her şeye inanıyorlar. Dolayısıyla burjuvazi için medya, çelişkilerin üstünü örtmek, kendi egemen fikirlerini istediği doğrultuda topluma kabul ettirmek ve her türlü olayı manipüle etmekte kullandığı eşsiz bir araç.
Hatırlayacak olursak bundan on sene önce, Hürriyet gazetesinin 14 Şubat 1999 tarihli manşetinde yer alan Ayıp Ettin “Gözüm” başlıklı haberde, Ahmet Kaya’nın Berlin’de katıldığı bir konserde Kürdistan haritası ve Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı önünde konser verdiği belirtilerek, Kaya’nın, “Orkestra ile gelmedim. Gelseydim bu konser 20-25 bin marka mal olurdu. Dağdaki adamın paraya ihtiyacı var” dediği yazılmıştı. O dönem bu uyduruk haber yüzünden Ahmet Kaya’ya dava açılmış ve 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu yüzden Fransa’ya gitmek zorunda kalan Kaya, burada hayatını kaybetmişti. Yıllar sonra bu haberin bir düzmece olduğu, Ahmet Kaya’nın gazetede yazılan sözleri söylemediği, üstelik arkasında Abdullah Öcalan posterinin olduğu görüntünün montaj olduğu ortaya çıktı. Şimdi sermaye medyası utanmadan günah çıkarıyor ve Ahmet Kaya’ya haksızlık yapıldığını söylüyor.
Yine hatırlayacak olursak, Kürt sorununun gündemi kapladığı bir dönemde kutlanan 2005 Newrozunda, medya, “Türk bayrağı yakıldı” yaygarası koparmış, toplumu şovenist duygularla kışkırtmıştı. Bu haberlerle yönlendirilen kitleler sokağa dökülmüş, Kürtlere linç kampanyası başlatılmış, evlere Türk bayrakları asılmıştı. Ancak sonraki görüntülerden ve beyanlardan, bu bayrağın “yakın” denerek çocuklara “derin” güçler tarafından verildiği, ancak yakılmadığı ortaya çıkmıştı. Bu bir provokasyondu, yakmaları için çocukların ellerine tutuşturulan bayrak yakılmamış, yere atılmıştı. Şimdi Ergenekon davası vesilesiyle, bu olayın Kürt sorununda çözümü baltalamak için yapılan bir eylem olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyor. Ama insanların zihninde bu gerçekler değil, medyanın yalan haberler eşliğinde verdiği bayrak çiğneme görüntüleri yer etmiştir ve egemenlerin istediği de tam budur zaten.
Burjuva devletin güdümündeki medya, Kürt düşmanlığını körüklemek için elinden geleni yapmaktadır. Yaşanan doğalgaz patlamalarında bile, televizyon kanalları akbaba misali olay yerine üşüşüp, “işte patlama burada oldu, patlamayı terör örgütü PKK yaptı” şeklinde yaygara koparabilmektedirler. İki saat aradan sonra patlamanın doğalgaz sıkışmasından kaynaklandığı ortaya çıkınca, burjuva medya işi pişkinliğe vurarak geçiştirmeye çalışabilmektedir. Ancak halkın aklında kalan çoğunlukla ilk haberde boca edilen yalanlar olmaktadır, haberin devamı değil.
Yıllarca burjuva medya, 1 Mayıs’tan bir ay önce karalama kampanyaları başlatıp, polislerin kitleye copla, biber gazıyla saldırdığı görüntüleri döne dene vererek, bir korku atmosferi yaratmaya çalıştı. Bu görüntüleri izleyen emekçilerin, “a gördün mü gene olay çıkacak” diye düşündüğünü herkes evinden, ailesinden çok iyi bilir. Böylece işçilerin mücadele alanına inmesinin önüne geçilmeye çalışılmış ve kitlelerin örgütsüzlüğü nedeniyle bu büyük oranda da başarılmıştır. İkiyüzlü medya yıllarca polis şiddetini görmezden gelip, işçileri, emekçileri öcü gibi göstermiştir. Ancak işine geldiğinde tam tersini yapmaktan da çekinmemektedir. Örneğin 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmak istendiği son birkaç yıldır, özellikle hükümetle ters düşen Aydın Doğan medyası, hükümeti köşeye sıkıştırmak için, polis şiddetini teşhir etmiştir. Gören de burjuva medyanın işçi sınıfının yanında olduğunu sanır. Oysa medya burjuvazinin medyasıdır ve takındığı tutumlar sınıf çıkarlarından ve siyasi güç ilişkilerinden bağımsız değildir:
“Bugün statükocu medya, salt olağanüstü dönemlerde yaşadığı Genelkurmay korkusu yüzünden değil, sahiplerinin çıkarları bunu gerektirdiği için paşasının düdüğünü çalıyor. Öte yanda AKP cephesinde saf tutan medya grupları da var. Statükocu güçler karşısında ‘aslan demokrat’ pozlarında kükrüyorlar. Aynı yayın organları, Kürt ulusal başkaldırısı veya işçi sınıfının grev ve eylemleri söz konusu olduğunda ise demokrat pozlarından sıyrılıp aslına rücu ediyor; Kürt halkının siyasi iradesini inkâr ediyor; işçi düşmanlığından asla vazgeçmiyorlar.” (Serhat Koldaş, Marksist Tutum, no:61)
Burjuva medya kapitalist sistemin ideolojik örgütleyicisidir. Bu bağlamda, gösterilen her reklâmın, her dizinin, her haberin altında ideolojik bir mesaj yatmaktadır. Burjuva gazeteler, büyük ve renkli puntolu başlıklarla doludur. Başlıklar dikkat çekicidir ve başlıkla yazının içeriği genellikle uyuşmamaktadır. Başlığa bakıp çoğu zaman yanılmak mümkündür, çünkü yazının tamamı okunduğunda bambaşka sonuçlar çıkmaktadır. Toplumda okuma alışkanlığı olmadığını bilen burjuva gazeteciler, “ne de olsa vatandaş başlığı okuyup geçer” düşüncesiyle hareket etmektedirler. Gösterilen dizilerin konusunun emekçilerin yaşamıyla ilgisi yoktur. Genellikle hali vakti yerinde olanların yaşamı anlatılır. En büyük örneği “Aşk-ı Memnu”dur, böylece kitlelere “siz de böyle yaşayabilirsiniz” mesajı verilmektedir. Benim de büyük bir evim, lüks arabalarım, yazlıklarım, kışlıklarım olabilir hayali kitlelerin bilinçaltına sokulmaktadır. Romanlardan uyarlanan senaryolar çarpıtılıp, burjuva çıkarlar doğrultusunda yazılmaktadır. Örneğin “Fatmagül’ün Suçu Ne?” adlı dizi Vedat Türkali’nin yazdığı, orijinal adı “Umutsuz Şafaklar” olan senaryodan alınmıştır. Ancak senaryoda burjuvaların ikiyüzlülüğü ve kokuşmuşluğu anlatılırken, dizinin tanıtımında öne çıkartılan bu değil tecavüz sahnesi olmuştur. Bu sahnenin utanmadan sıkılmadan günlerce yayınlanması, burjuva medyanın kâr uğruna nasıl insanlıktan çıktığını yeterince çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Burjuva medyanın haber bültenleri de tümüyle sermayenin sınıf çıkarları esas alınarak hazırlanmaktadır. Haberlere baktığımızda hiçbir işçi eylemine veya direniş haberine rastlamak mümkün değildir. Sadece Tekel Direnişi ekranlara taşınmıştı, onun da sebebi ortadadır, statükocu güçlerin AKP’yi sıkıştırmak istemesi. Örneğin UPS İşçileri 8 aydır direnişteler, direniş boyunca defalarca basın açıklaması ve eylem yapıldı, ancak hiçbiri burjuva medyada yer almadı.
Burjuva medyanın yalanlarına karşı koymak ancak örgütlü mücadeleyi yükseltmekle mümkün olacaktır. Devrimci bilinçle donanan kitleler, burjuva medyanın yaydığı yalan ve ideolojik yanılsamaları devrimci süzgeçten süzerek bertaraf edecektir. Devrimci fikirlerin işçi sınıfı içinde vücut bulması için sınıf devrimcilerine fazlasıyla iş düşüyor. Sosyalist yayınların işçi sınıfına ulaşması büyük önem taşımaktadır. İşçilerin burjuva medyanın yalanları karşısında gerçekleri öğrenebilecekleri tek araç sosyalist basındır (gazete, dergi, kitap, bülten, radyo ve televizyon). Devrimci ajitasyon ve propagandanın etkin bir şekilde yapılması için bu araçların güçlü olması gerekiyor. Ancak bunun yolu da güçlü bir örgütlülüğün yaratılmasından geçiyor.
link: Hakan Sönmez, Burjuva Medyanın Yalanları ve İkiyüzlülüğü, 1 Ocak 2011, https://marksist.net/node/2550
Maraş Katliamında Yitirilen Canlar Avusturya'da da Anıldı
Milli Eğitim Şurası Kararlarına Dair