Çocukluğumdan hatırlıyorum 12 Eylül’de yaşananları. Ailemde 12 Eylül’den nasibini alan herkes bir şeyler anlatıyordu. Anlatmasına anlatıyorlardı fakat ben hiçbir şey anlamıyordum. O dönemde okuyan, düşünen kim varsa tespit edilmiş ve bir bir evler dolaşılarak evlerde kitaplar, müzik kasetleri aranmış.
Bizim ailenin yaşadığı bölge jandarma bölgesiydi. Köyde, bir kış günü sabah kahvaltı yaparken jandarmaların bizim eve geldiğini fark eden babam, koşa koşa malzeme odasındaki kitapları ve kasetleri odunluktaki çukura gömüp üzerine çürük odunları ıslak ıslak serpiştirdi. Ben babamın ne yapmak istediğini anlamadım. Babam sadece bize “Odunlukla ilgili konuşmayın, yemek yiyip gitsinler” demişti. Onlar bir şey sormazsa siz konuşmayın, sepeti bulurlarsa mahvoluruz” diyordu. Biz de babamın dediği gibi jandarma gidene kadar ağzımızı bile açmadık, hep sustuk. Babamın sakladığı büyük sepet dolusu kitap ve kaset amcama aitmiş, ben bunu sonradan öğrenmiştim. Nihayetinde benim amcam ucuz atlatmış, fakat on binlerce işçi ve emekçi, ezilen Kürt halkı bu kadar şanslı değildi maalesef. İşkence görenler, yaşı 18’e yükseltilerek idam edilen gençler ve yetişkinler. “İbret olsun” denilerek asılan devrimciler. Patronlar tarafından isim isim fişlenerek yıllarca iş bulmaları engellenen direnişçi işçiler!
Biz 19 Eylülde yapılan 12 Eylül mitinginde bunların hesabını sormaya bilendik bir arkadaşımın dediği gibi. Birkaç hafta önce iş kazası geçiren ve kolunu dirsek bölümünden kaybetmek üzere olan Galip kardeşim aklıma geldi. 12 saat çalışmanın vermiş olduğu yorgunluğa dayanamamış olsa gerek, kolunu patronlar sistemine verdi. Duyunca gözyaşlarımı tutamadım. Çünkü o benim öz kardeşimden öte sınıf kardeşim. Bugün işçi sınıfı bu ağır çalışma koşullarında kol, bacak, kafa, göz, organlarını patronlar kâr etsin diye feda ediyorsa ve kimseler bizim bu acılarımızı duymuyorsa bu darbe hayaletinin hâlâ işçi sınıfının üzerinde dolaşmasından dolayıdır.
Darbe kelimesini duyduğum her saniye patronlara öfke kusuyorum. Bu meselelere duyarlı bazı çevrelerin 12 Eylül mitingine gelmemesi beni gerçekten düşündürttü. Gerçekten emekten yana dostlar ve darbe mağduru Kürt halkı alanda iken, yıllarca 12 Eylül’e dair çene patlatan solcularımız neredeydiler acaba? Biz Kadıköy alanında yankılanan sesimizle “Darbe yasaları kaldırılsın, darbeciler yargılansın!” diye sokakları inletirken o arkadaşlar neredeydi acaba? Ama sorunun cevabını bulmak pek zor değildi elbette, çünkü gerçekte kimler darbecilerin yargılanmasında samimi duruş sergiledi, bunu net olarak orada gördüm. Bugün işçi sınıfı, yeniden doğrulmak için güçlerini odaklamaya çalışıyorken işçi sınıfından uzaklaşmış solumuz neyin peşinde dolaşıyor anlamak güç. Ne yazık, mücadelede hayatlarını feda edenlerin kemikleri sızlıyor. Ama olsun varsın gelmesinler, bir gün işçi sınıfı darbecilerden hesap sorma gücünü kendinde bulup, doğrulup kalkınca ayağa, o zaman herkes bugünlerin hesabını verecek.
Biz işçi sınıfı devrimcileri yolumuzda ilerlemeye devam edeceğiz. Yeter ki işçi sınıfının gücü, bilinci daima sağlam ve örgütlü olsun. Örgütlü olan işçi sınıfı her zaman kazanacaktır. İşçi sınıfı faşist darbenin etkilerini üstünden atınca, sermayeyi de paşaları da tahtlarından indirecektir. Buna kalpten inanıyorum.
Darbe yasaları kaldırılsın, darbeciler bir an önce yargılansın, adalet yerini bulsun!
link: Kocaeli’den bir kadın metal işçisi, 12 Eylül’ün Hesabını Sormaya Bilendik, 13 Ekim 2010, https://marksist.net/node/2503
Kürt Sorunundan Kaçış Yok!
Bir Mektup, Bir Yanıt