AKP hükümeti, iktidara geldiği dönemden beri sermayenin kârını kat kat arttırabilmek için, emeğin sömürüsünü azdıran ve doğanın tahribatını hiçe sayan adımları birbiri ardına attı. Dizginsiz sömürünün önündeki tüm engelleri kaldırmak üzere maden yasaları değiştirildi, özelleştirmelere hız verildi, maden sahalarında faaliyet yürütmek için yerli ve yabancı sermayenin önü açıldı. Fakat uzun bir dönemdir; “şimdi elimiz kolumuz bağlı, yeraltı kaynaklarımızı çıkaramıyoruz, 2023’de Lozan Antlaşmasının getirdiği yasaklar bitecek, kendi madenimizi çıkaracağız, ülke zenginleşecek” minvalinde propagandalar yapılıyor. Birbirinden tamamen ayrı olgular iç içe geçiriliyor, içinde bir tutam gerçeklik bulunmayan efsanelerle emekçi halk oyalanmaya çalışılıyor. Böyle büyük bir yalanı ortaya atıp insanları aldatmaya çalışsalar da durum söylenenden tamamen faklıdır. Gerçeği görmek için AKP’nin iktidara geldiği dönemden günümüze kadar yapılan değişikliklere ve maden arama faaliyetlerinin durumuna bakmak yeterli olacaktır.
AKP’li sermaye grupları, AKP’nin iktidara gelişinden sonraki dönemde daha çok inşaat ve enerji gibi alanlardaki ihalelere talip oluyorlardı. Lakin madencilik alanından milyarlarca liralık rant sağlandığını fark etmeleri de fazla uzun sürmedi. Ancak, maden saha ruhsatlarının uzun dönemli olması nedeniyle ilk dönemler sektöre girmeleri kolay olmuyordu. Bunun üzerine, 16 Haziran 2012 tarihinde bir yönetmelik çıkarılarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında olan maden ruhsat işlemleri Başbakanlığa bağlandı. Gerekçe olarak o dönemde, “PKK’ya yardım eden işadamlarının maden ruhsatlarına sahip olduğu” belirtildi, bu kişilerin eleneceği söylendi. Yani ruhsatların güvenlik nedeniyle Başbakanlığa alındığı ileri sürüldü. Asıl olarak ise, AKP iktidarı, bu ve benzeri çok sayıda değişiklikle yerin üstü gibi altını da sermayenin talanına açık hale getirdi.
Ruhsat izinlerinin Başbakanlığa geçmesiyle birlikte daha önce hiçbir şekilde madencilik sektöründe çalışmamış kapitalistler de maden şirketi kurmaya başladılar. 2009-2014 yılları arasında AKP’li yöneticiler, milletvekilleri ve teşkilat başkanlarının yakınları üzerine çok sayıda şirket kuruldu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in, “2012 ile 2021 tarihleri arasında maden ruhsatı alınabilmesi için yapılan müracaat sayısı 20 bin 320, bu dönemde düzenlenen arama ruhsat sayısı ise 19 bin 454” açıklaması duruma dair bir fikir verebilir. Siyasi iktidarın denetlenemediğini düşündüğümüzde bu alandaki yağmanın boyutları tahmin edilebilir.
Hükümetin planlarının bir ayağını yönetmelik değişiklikleri oluştururken bir ayağını da madenlerin özelleştirilmesi oluşturdu. Özelleştirmelerin gerekçesi olarak, madenlerin yeterince verimli çalıştırılmaması, rödovans sürelerinin kısalığı nedeniyle iş sağlığı ve güvenliğine yönelik uzun süreli yatırımların yapılamaması gösterildi. İleri sürülen bir diğer gerekçe ise, “dışa bağımlılığı azaltmak” olarak ifade edildi. Ancak yerli şirketlerin yanı sıra onlarca uluslararası şirkete de pastadan büyük paylar verildi. 2019’da CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının yanıtlaması istemiyle verdiği önergeye, Bakan Fatih Dönmez, “Mevcut durum itibarıyla yürürlükte olan maden ruhsat sahalarından 206 adet ruhsat, Türk Ticaret Kanununa göre kurulmuş yabancı yatırımcı şirketler tarafından ihale yolu ile alınmıştır. Yabancı yatırımcı şirketler tarafından ihalesi kazanılan 14 adet saha için ise işletme projesi verilmiş olup işlemleri devam etmektedir” cevabını verdi. Bir taraftan millilik edebiyatı yapılırken bir taraftan uluslararası şirketlere madenleri talan etme imkânı verilmesi burjuva ikiyüzlülükle açıklanabilir ancak.
AKP iktidarının maden işletmeleri üzerine en önemli politikalarından biri kömür madenlerinin özelleştirilmesi ve en düşük kalorili kömürlerin bile yer altından çıkarılması oldu. Geçmişten günümüze kömür üretimi sürekli arttırılırken hava kirliliği umursanmadan kömüre yönelim teşvik edildi. Şimdilerde BM’den para almak için yeşil enerjiden, bu alanda yapılacak yatırımlardan bahseden iktidar, göz boyamak için Türkiye’nin Paris Anlaşmasını imzalamasının hemen ardından Ekim ayında bir adım daha attı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının adını Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirdi. Ne var ki arka planda, kömür çıkarılması ve tüketilmesinin arttırılması politikasından bir adım geri atmadı.
Tüm bu yasal düzenlemelerin, özelleştirmelerin ve politikaların sonunda Türkiye’de iktidar ve etrafına kümelenen sermaye kesimleri, madenlerden milyarlarca lira kâr elde ettiler, ediyorlar. Ülkenin altını üstüne getirdiler, getiriyorlar. Mal bulmuş mağribi misali her yere saldırıyorlar. Çanakkale Kaz Dağları Milli Parkı, Artvin Cerattepe, Munzur vadisi ve onlarca başka bölgede, altın, kömür, bakır, kurşun, çinko, cıva, bor gibi mineral ve madenler, doğanın geri dönülmez tahribatı pahasına çıkarılıyor. Bu tablo ışığında, Lozan Antlaşmasıyla birlikte Türkiye’nin yerli kaynaklarına ulaşılmasının önüne geçildiği, bazı madenlerin ve petrolün çıkarılmasına izin verilmediği, gizli antlaşma maddelerinin olduğu söylemlerinin kuyruklu yalan olduğu ortadadır. Bu yalanların nedeni, sıkışmış olan iktidarın emekçi halkı milliyetçilikle zehirleme, oyalama isteğidir. Sorunların kaynağı olduğunu gizleme, hedef şaşırtma çabasıdır.
Kapitalizmin doğası gereği, dikkate aldığı şey insan ve doğa değil, kârdır. Göstermelik atılan adımlar, göz boyamalar ve uydurulan efsaneler bir tarafa gerçeklik gün gibi ortadadır. İktidar ve çevresinin açgözlülüğü inanılmaz boyutlara ulaşmış durumdadır. Sermaye kâr ederken felâketleri yoksul emekçiler ve doğa yaşıyor. Tarım alanları, zeytinlikler, ormanlar, sit alanları tahrip edildi. Köylülerin yaşamları altüst oldu, göçe zorlandılar. Sermaye, doğaya, insana, insanın daha güzel bir dünya özlemine düşmandır.
Doğanın akıl almaz tahribatı ve işçilerin, emekçilerin düşük ücretler, iş kazaları, iş cinayetleri, yoksulluk, iklim değişikliği ve afetler gibi gerçek sorunları, ancak işçi sınıfı tarihsel rolünü oynayarak kapitalizmi yıktığında son bulacaktır.
link: Gebze’den bir işçi, Efsaneler, Göz Boyamalar, Sermaye ve Doğa, 20 Aralık 2021, https://marksist.net/node/7531
Rejimin Krizi ve Mücadele Dinamikleri
Bir Yıkım Hikâyesi: Hasankeyf