İşçi sınıfı, hayatı yaratan, güzelleştiren, bunun için kendisinden fedakârlıkta bulunmak zorunda olan, milyarları kapsayan koskocaman bir sınıftır. Birlik olduğunda üstesinden gelemeyeceği hiçbir sorun yoktur. Kararlı ve samimi birlikler güzellikleri yaratabilecek temel koşuldur. Şu an yaşadığımız dünyada, muazzam çoğunluğu oluşturan işçi sınıfının karşısında, bir avuç kapitalistler sınıfı bulunmaktadır. Güç her zaman örgütlü, disiplinli ve uluslararası mevzilerin kurulmasına bağlıdır. Çünkü kuracağımız sistem sadece bir ülkeyi değil, dünyaya hükmetmeli ki bu örgütlülüğü yıkacak başka bir güç olmasın.
Burjuvalar ile işçi sınıfının yaşamları arasında dağlar kadar fark vardır. Burjuvalar, sıcak evlerinde, sıcacık yataklarında keyif çatıp, yediği önünde, yemediği arkasında hayatlarını istedikleri gibi yaşarlar. İstedikleri türden yiyecek ve giyeceklere, sağlık ihtiyaçlarını giderecek olanaklara ve lüks bir yaşama sahiptirler. Yani kapitalizmde her türlü özgürlüğe sahip bir sınıftır burjuvazi. Hayatını idame ettirmek için işçiler gibi çalışmak zorunda da değildirler. Yönetici sınıf olan burjuva sınıf kapitalizmde zorunluluk için olmasa da planlı ve örgütlüdür. Her zaman, rekabet ve kâr hırsı için, işçilerden fedakârlıkta bulunmalarını ister. Kendisiyle ilgili hiçbir şeyi kısıtlamaz. İşçinin aylık maaşından ve sosyal haklarından kesinti yapar. Her zaman gözü işçinin emeğindedir.
İşçi sınıfının yaşamına kısaca baktığımızda ise, sabah ezanı ile sokaklara dökülerek, işyerlerine zamanında gidebilmenin telaşı içindedir. Günün yorgunluğu ile eşine çocuklarına sevdiklerine zaman ayırmak yaşamının en lüks kısmı olur, çünkü o yorgunluk ve yaşama karşı bitkinlikle ancak yemek yiyerek ve uyuyarak bir sonraki günün enerjisini toplamaya çalışır. Karın tokluğuna çalışmaktır onun yaşamı. İnsani şartlara uygun barınaklarda yaşamak, giyinmek, yemek ve ısınmak çok büyük bir lükstür onun için.
İki sınıf arasındaki bu uçuruma, gazeteden okuduğum bir haberle örnek vermek istiyorum. Bir tekstil fabrikasında gece 02:30’da yangın çıkmış, biri üç aylık hamile olmak üzere 5 kadın işçinin yaşamına neden olmuştur. Haberin ayrıntısında ise her zaman olduğu gibi çoğu 15 yaş ve üzerindeki çocuk işçilerin çalıştırıldığını okuyoruz. Tekstil fabrikasının sahibi gazetelere konuşup şöyle söylemiştir: “İşçiler beni çok seviyorlardı. Hepsi sigortalıydı.” Bunlar bir burjuvanın ağzından çıkan cümlelerdir. Gerisini siz düşünün lütfen. Peki bu mesailer neyin nesi? Hamile bir kadın işçinin mesaiye kalması ne kadar içler acısı. Çocuk yaşındaki işçilerin mesaiye bırakılması, burjuvanın işçileri ne kadar “sevdiğinin” göstergesidir. Sonra fabrikası yandı diye kriz geçirip tansiyonu yükseliyor diye hastaneye kaldırılıyor. Peki bu 5 canın hesabını verebilecek mi? Tabi ki hayır. İşçi sınıfının yaşamı ölümle kalım arasındadır.
İşçi sınıfının çocuk, genç, ihtiyar üyeleri hayatlarının tehlikede olduğu işlerde çalışmakta, kapitalistlerin ceplerine fazla para girecek diye uzun çalışma saatlerine maruz kalmaktadırlar. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan işlerde çalışarak hayatlarını idame ettirirler. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, kapitalist sistemde yaşıyoruz, kapitalist sistem var oldukça da, bize sunulan hayat hep böyle olacaktır. Buna izin mi vereceğiz? İnsanca yaşamak için işçi sınıfını iliklerine kadar sömüren bu sistemi yıkmalıyız. Devrimci mücadele için çalışmalıyız. Bunun için de sınıfımızın tarihini ve bilimini iyi bilerek bilinçli mücadele yolunu örmeliyiz. Mücadelemizde bize ışık tutacak Marksizmi öğrenmeli, anlamalı ve anlatmalıyız. Burjuvazinin ideologları ve tüm araç gereçlerine karşı topyekun seferber olmalıyız ve mücadelemizin saflarına kazanmalıyız sınıf kardeşlerimizi.
Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
link: MT okuru bir işçi, Yaşamak İçin Yaşamını Satmak Zorunda Olanlar, 20 Mart 2006, https://marksist.net/node/966
Kapitalizm ve Cinnet
Eşit Davranma İlkesi!