4857 sayılı İş Kanunu işçi ve işveren arasındaki ilişkiyi düzenliyor. İş Kanunundaki 120 maddeden beni en fazla düşündüren 5. madde oldu. Bu madde “Eşit Davranma İlkesini” tanımlıyor. Bir İş Kanununda eşitlik ilkesini okumak (her yan eşitsizliklerle doluyken) insana oldukça şaşırtıcı geliyor doğrusu.
5. maddeye göre: “İş ilişkisinde dil, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırım yapılamaz. İşveren esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz. Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz. İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir.”
Bir yanıyla 5. madde sınıflar savaşımında işçi sınıfının kazanımlarını ifade ediyorsa, bir diğer yanıyla da kapitalizmin eski topluma karşı üstünlüğünü, kapitalist yasaların kâğıt üstünde ve cezaların göstermelik olduğunu ifade ediyor.
Sermayenin dili, ırkı, cinsiyeti, mezhebi yoktur!
Burjuva ideologları sık sık kapitalist toplum özgür toplumdur ve insanlar arasında ayrım yapılmaz derler. Sermaye sahipleri de iş ilişkisinde her işçimiz eşittir ve aralarında hiçbir ayrım yapmıyoruz diyorlar.
Sermaye asıl olarak pazar ayrımı yapmaz. Pazar üretim araçlarını, işgücünü ve alıcılarla satıcıların buluştuğu yeri kapsar. Sermaye sahiplerinin gözü pazarda hâkimiyet kurmaktır. Bu pazar iç pazar olabileceği gibi dış pazar da olabilir. Ulusal pazardan uluslararası pazara açılan sermaye için din, dil, ırk, cinsiyet ve mezhep ayrımı yoktur. Dünya pazarlarına satacağı ürünlerle kârlarına kâr katar sermaye. Farklı uluslardan, din ve inanıştan insanlara ayrım yapmak, olsa olsa tarihin tekerleğini tersine çevirmek isteyen küçük-burjuvazinin dar bakışını ifade eder. Oysa burjuvazi kendi bindiği dalı kesmez! Pazar payını genişletmek için her kılığa girmekte bir sakınca görmez.
Sermayenin düzeni, siyasal düşüncesi ve felsefi inancı aynıdır. Sermayenin düzeni kapitalizm, olağan dönemlerde siyasal düşüncesi liberalizm-parlamentarizm ve felsefi inancı idealizmdir. Sermaye tüm toplumu bu fikirlere örgütlemek için hiçbir ayrım yapmaz.
Sermaye ayrım yapar mı?
Sermaye ayrım yapmaz mı? Uluslara, dinlere, siyasal düşüncelere eşit mesafede midir? Hayır! Burjuvazinin tarihi gösteriyor ki sermayenin düzeni eşitsizlikler ve ayrımlar üzerine kurulmuştur.
Sermayenin ilk önce kendisi farklı parçalara bölünmüştür. Ulus-devlet temelinde bölünme beraberinde ayrımları körüklemiştir. Sermaye din, dil, ırk, cinsiyet, mezhep, siyasal düşünce ve felsefi inanç ayrımlarını işçileri bölmek ve birbirine kırdırmak için kullanır. Sınıf mücadelesinin tarihi bu türden bölünmüşlüklerle doludur. İşçi sınıfının her birlik oluşunda, grevlerde, sendikal mücadelelerde, hak arayışında ve başkaldırışında sermaye işçileri bölmek için tüm geçmiş dönemden kaynaklanan ayrımları, fikirleri ve inanışları kullanır.
İş ilişkisinde sınıf ayrımı yapılır!
İş ilişkisinde çeşit çeşit ayrım yapılamaz, ancak sınıf ayrımı yapılır. Hiçbir burjuva yasa bunun aksini iddia edemez. İş ilişkisinde işçiler bir sınıfa patronlar başka bir sınıfa mensup olurlar. Ve bu ayrım alınlarına vurulmuş bir damga gibi kapitalist düzen sürdükçe, sürer.
İşçiler sömürülen, mülksüz, emek-gücünü satan, sayıları milyarları bulanların sınıfa dahildirler. Patronlarsa sömüren, özel mülkiyet ve iktidar sahibi bir avuç azınlık sınıfına dahildirler. İki sınıf arasındaki ayrım uzlaşmaz ayrımdır. Kimisi çalışır kimisi yer. Kimisi saatlerce çalışır kimisi saatlerce eğlenir. Kimisi sefalet içinde yaşar kimisi sefahat içinde yaşar. Kimisi kanun koyar kimisi kanunlara uyar. Ancak üretimdeki, yaşamdaki ve zenginliğin bölüşümündeki ayrım işçiyle sermayeyi asla yan yana getirmez.
Kapitalistlerden özgürlükçü, eşit ve adil yasalar beklenemez. Rekabet, kriz ve sınıf ayrımlarının olduğu bir düzende yasalar daima egemen sınıfın baskı ve sömürü karakterini taşır. Örgütsüzlük ve bilinçsizlik dönemlerinde burjuvazinin böl-parçala-yönet politikaları işçi sınıfını her anlamda geriletir. Kapitalist toplum uzlaşmaz iki temel sınıfa bölünmüş durumdadır. Sınıfsal bölünmüşlük toplumun hemen her gözeneğine siner. İş ilişkisi, yasalar, mahkemeler, partiler, felsefe, ideoloji vs. sınıfsal bölünmüşlüğe göre şekil alır.
Sınıf ayrımının farkına varan işçi, kendinin, yaşadığı toplumun ve dünyanın farkına varır. Sömürünün tek nedeninin kapitalistler sınıfı olduğunu görür. İşçilerin bir sınıf olarak hem de uluslararası bir sınıf olarak aynı çıkarlara sahip olduğunu öğrenir. Sonuçta işçilerin kapitalistlerden ayrı bir felsefi inanç ve siyasal düşünceye sahip olması gerektiğini kavrar ve böylece kurtuluşu için kendi sınıfının öz fikirleriyle tanışmış olur.
Üretimin toplumsal bir karakter kazanmasıyla beraber işçi sınıfı arasındaki her tür bölünmüşlük ve ayrımın aşılması yönünde bir eğilim doğuyor. İşçi sınıfı dünyasal ölçekte ortak sorunlar ve çözüm yollarında birleşiyor. İşçi sınıfının tek kurtuluş yolu sınıf ayrımlarına son verecek sosyalist devrim düşüncesi etrafında örgütlenmesine ve mücadele etmesine bağlı. Sınıflarla beraber tüm kapitalist bölünmüşlük düzenine son verecek yegane çözüm yolu, işçi sınıfının sosyalist dünya devrimidir.
link: Kartal’dan MT okuru bir işçi, Eşit Davranma İlkesi!, 5 Nisan 2006, https://marksist.net/node/971
İstanbul Üniversitesinde Polis Terörü
İşçi Hareketinden: Mart 2006