Gazeteler ve televizyonlar cinnet geçirerek eşlerini, çocuklarını, analarını, babalarını veya arkadaşlarını öldüren insan haberlerini verip duruyorlar. Cinnet geçiren “vatandaş”, hayatındaki bir veya daha fazla sorundan dolayı normal düşünmekten kopmuş, “başka türlü” düşünmeye başlamıştır. Hayatındaki sorun veya sorunlar kişiyi en sonunda en yakınlarını öldürmeye ve çoğu olayda da kendisini öldürmeye kadar götürmüştür. Bilimsel otoriteler cinneti, kişinin herhangi bir ruhsal nedenle öz denetimini yitirip kendine ve çevreye zararlı girişimlerde bulunması olayı olarak tanımlıyorlar. Yine bu otoritelerden biri, “yaşam koşullarının ağırlığı ya da ailevi sorunlar başta olmak üzere yaşanan sıkıntılar önce ruhsal problemlere, ardından depresyona, önlem alınmadığı takdirde ise ruhsal sorunların en doruk noktası olan cinnet geçirmeye kadar varabiliyor” diyor. Ardından ekliyor, “çözümü var, gelsin psikiyatra hallederiz, psikiyatra gitmeyi delilik olarak algılamasınlar, ayıp değil günah değil.” Fakat parası olmadığından ya da psikiyatra gitmeyi delilik saydıklarından gelmeyenlere ve gelemeyenlere cinnetin nasıl geldiğini de anlatıyor ki önlemimizi alabilelim. “Cinnet, aslında önceden verdiği belirtilerle ‘geliyorum’ der. O kişi eğer sakin, hoşgörülü, sevecen ve neşeliyse, birden bire bunun tam tersi olabilir. Kişi mutsuz, karamsar, agresif ve keyifsizdir, uykusuzluk çeker, hayattan zevk almadığını sık sık telaffuz eder, ölümden, öldürmekten de bahsedebilir.” Bakın cinnetin belirtileri neymiş: Kişi mutsuzmuş. Kişi karamsarmış. Kişi agresifmiş yani saldırgan. Kişi keyifsizmiş. Kişi uykusuzluk çekermiş. Hayattan zevk almadığını sık sık telaffuz edermiş. Ve en önemlisi ölümden ve öldürmekten bahsedermiş.
Yapılan bu tanıma göre herhalde hepimiz cinnet uçurumunun kenarında yürüyoruz! Kapitalizmin dayattığı bu çalışma ve yaşam koşullarında insanların cinnet geçirmemesi hiç de kolay değil. İşten atılanların, kredi kartı mağdurlarının, deprem mağdurlarının ve bilumum mağdurun (siz bunları kapitalizm mağduru diye okuyun) ve ailelerinin yaşadığı sorunlar, insanı mutsuz da yapar, karamsar da yapar, uykusuz da bırakır, ölümden ve öldürmekten de bahsettirir!
Kapitalizm, kapitalistlerin kapitalini daha da büyütmek için daha çok kâr elde etme temeline dayanmıştır. Bu sistem insanın gelişimini, iyiliğini hedeflemez. Tek hedefi kapitali büyütmek için daha çok artı-değer sömürmektir. Bunun için de insanları, işçileri daha kötü koşullarda daha düşük ücretle çalıştırır. Artı-değer sömürüsünün sekteye uğradığı zaman da kapı dışarı eder işçilerini kapitalizm. Eğer yeni bir iş bulamazsa atılan işçi için cinnet yanı başında belirmiştir.
Kapitallerini daha da büyütmek isteyen banka sahipleri piyasanın canlanması için ekmek dağıtır gibi kredi kartı dağıtırlar. Öte yandan ödeme gücünün üstünde harcama yapan işçiye haciz getirmek için ellerini ovuşturarak beklerler. Bu tuzağa düşenlere ise kendi hazırladıkları yasalar ve hukuksal anlaşmalarla saldırıya geçerler. Böylece banka sahipleri kapitallerini kredi kartı tuzağına düşürdüğü işçilerin küçük birikimleriyle arttırırken, ömrü boyunca çalışsa ödeyemeyeceği bir borç içine düşen işçiye cinnet, bir seçenek olarak belirir.
Deprem ardından burjuvazi tutturdu, “deprem öldürmez bina öldürür” diye. Deprem sırasında çürük yapılan binalar yıkılarak içindekileri öldürüyordu. O çürük binaları yapan inşaat firmaları kapitallerini arttırmak için binalara koyacağı standart malzemeyi koymuyor ve bu kısmı kendi kapitallerine ekliyorlardı. Çünkü kapitalizmin temel yasası buydu: kapitali büyütmek. Yüz binlerce insan bir yakınını kaybetti depremlerde, çünkü çöken binalar kapitalizmde kapitalistler tarafından yapılmıştı. En sevdiği insanları bir anda kapitalizme kaptıran depremzedelerin, işin aslı cinnet geçirmemesi yadırganmalıdır.
Kapitalizm ve cinnet ilişkisi daha da uzatılabilir. İnsanı dünyaya geldiğine pişman eden sorunların binlercesini insanların, işçilerin önüne diken bu sistem yıkılmadıkça, insanlar sürekli bir cinnet halinde yaşacaklardır. Yarın yakınlarımızdan birinin cinnet geçirmeyeceğini kim garanti edebilir. Belki babamız, belki eşimiz, belki iş arkadaşımız cinnet geçirebilir. Gazeteler ve televizyonlar bu haberlerle dolu. Bu haberleri ile burjuvazi, topluma, aman hiçbir şeye dokunmayın, kimseye karışmayın mesajı vermektedir.
Kapitalizm yaşadığı sürece toplum ve onun bireyleri cinnet geçirmenin kıyısında yaşamaya mahkûmdurlar. Kapitalizm kaldığı sürece insanları terörize eden burjuva basın bu işlevini yerine getirecektir. İnsanı insanlığından çıkaran bu sistemi yıkmak bizlerin elinde. Günlerimizin karabasana dönüşmesini engellemek için sosyalizmi tüm dünyaya getirmeliyiz. Çünkü ancak sosyalizm insanları ve insanlığı daha ileriye götürebilecek bir sistemdir.
Kahrolsun kapitalizm ve onun bize yaşattığı karabasanlar!
Kahrolsun toplum düşmanı burjuva basın!
Kurtuluş sosyalizmde, kurtuluş kendi ellerimizde!
link: MT okuru bir eğitim emekçisi, Kapitalizm ve Cinnet, 19 Mart 2006, https://marksist.net/node/964
Burjuva Devletin Katliam Geleneği
Artık Temiz Hava Almak da Parayla!