Dünyada ekonomik kriz her gün biraz daha derinleşirken, siyasal olarak da bütün ülkelerde daha otoriter, baskıcı uygulamalar artmakta, demokratik haklar ortadan kaldırılmakta, ifade özgürlüğü, basın-yayın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü tamamen yok edilmek istenmekte. Ekonomik krize bağlı olarak her ülkede siyasal iktidarlar, işçi-emekçileri denetim altına almak ve yürüyen emperyalist savaşa hazırlamak için yeni yasalar çıkarmakta ve fiilen uygulamakta.
Bugün Ortadoğu emperyalistlerin paylaşım alanı haline gelmiş durumda. Türkiye burjuvazisi de bu savaşta pastadan pay almak için Suriye topraklarına girmiş vaziyette. Ekonomik krizin derinleştiği, dış politikasının çöktüğü böylesi bir dönemde AKP hükümeti ve Erdoğan, ülkeyi başkanlık için referanduma götürüyorlar.
OHAL ve KHK’lar ile baskıların iyice arttığı, emekçi kitlelerin kutuplaştırılıp pasifize edildiği, her türlü muhalif sesin susturulduğu, milletvekillerinin, akademisyenlerin, gazeteciler ve aydınların tutuklandığı, totaliter bir rejimin fiilen uygulandığı bir süreçte yeni anayasa taslağını onaylamamızı istiyorlar. Tüm yetkilerin tek bir adamda toplandığı, meclisin fiilen ortadan kalktığı, kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı, her şeyi tek adamın belirlediği bir rejime “evet” dememizi bekliyorlar. Yaptıklarımız yapacaklarımızın garantisidir diyorlar ve bizim bunu onaylamamızı istiyorlar!
“Büyük Türkiye” için, istikrarın sürmesi için, “terörle mücadele” için referandumda “evet” dememiz gerekiyormuş. Bunun için tüm yetkiyi tek adama vermemiz gerekiyormuş. Hükümet ve cumhurbaşkanı çıkıp 80 milyonun geleceğini bir kişinin yetkisi altına vermemizi istiyor. Bunun adına da utanmadan “milli irade” diyorlar. Metal işçilerinin almış olduğu grev kararını yasaklayan, iradelerini yok sayan zihniyet şimdi çıkıp milli iradeden bahsediyor. Hakkını almak için direnişe, greve çıkan işçilerin üzerine kolluk kuvvetlerini yollayan, şiddetle baskıyla yıldırmaya çalışan, tutuklayıp cezaevine atan hükümet değil mi?
İşçilerden yapılan kesintilerle oluşturulan ve adına İşsizlik Fonu denilen fondan işçiler nedense yararlanamıyor. Ama hükümet patronlara teşvik adı altında fonu peşkeş çekiyor. İşçiler adına “milli hükümet” karar veriyor her şeye ama sermayenin çıkarına! BES ile işçilerden yeni bir kesinti başlatıldı hükümetin aldığı kararla. Üç kuruş maaşla çalışan işçileri bir de utanmadan BES adı altında soymaya kalkışıyorlar. Hiç sordular mı işçilere? Milyonlarca işçi asgari ücrete çalışıyor. Asgari ücret açlık sınırının altında kalmış durumda. Asgari ücret sefalet ücreti olmaktan çıkarılsın denildiğinde “kaynak yok, ülke ekonomisi batar” diyenler bugün patronlara teşvik adı altında kaynakları nereden buluyorlar?
Gerekli iş güvenliği önlemlerini almayan patronlara cezai yaptırım uygulamak yerine “bu işin fıtratında var” deyip iş cinayetlerini meşrulaştıran, her yıl binlerce işçinin ölümünün sorumlusu iken hesap vermek ve hesap sormak yerine, bu sorunu dile getirenleri bölücülükle, teröristlikle suçlayan bu hükümet değil mi?
Taşeron çalışmayı kaldıracaklarını söyleyip binlerce işçiyi kandıran, özel istihdam bürolarını yasalaştırarak taşeron çalışmadan daha beterini dayatan, sigortasız ve güvencesiz çalışmanın önünü açan, ücretleri düşük tutup fazla mesai çalışmasına işçileri mahkûm eden, sendikalaşmanın önüne sürekli engeller koyan bu hükümet değil mi?
Kürt illerinde yaşananları hafızalardan kim silebilir? İnsanların yakılmasından, doğmamış bebeklerin anne karnında öldürülmesine varan dehşet görüntülerini hangi sihirli güç beyinlerden silebilir? Günlerce sokak ortasında kalan annelerin ölü bedenleri, kokmasın diye buzdolaplarında bekletilen çocukların cesetleri, araç arkasına bağlayıp sürüklenen insan bedenlerini kim unutabilir, kim unutturabilir? Her yerin savaş alanına çevrildiği Kürt illerinde taş üstünde taş kalmazken, binlerce insan zorunlu göçe zorlanmışken bunun adına “terörle mücadele” demek nasıl bir yüzsüzlüktür?
Suriye’de yürüyen savaşta Türkiye’nin izlediği emperyalist talan politikaları yüzünden metropollerde patlayan bombalar yüzlerce insanın yaşamını yitirmesine sebep oldu.
Tüm bunlar olurken, şimdi kalkıp, “büyük Türkiye, istikrar sürsün, terörle mücadele” söylemleriyle referandumda “milli irade” sandığa yansıyacak deniliyor. HAYIR diyenlerin terörist, vatan haini, bölücü olduğunu dilinden düşürmeyen hükümet ve cumhurbaşkanı, sandıkta tek adam rejimine “evet” deneceğini düşünüyor. Öyle ya, şimdiye kadar ne yaptıysanız bu halk yedi!
Ama bu kez saraydaki hesap çarşıya uymayacak! Şimdiye kadar yaptıklarınıza baktığımızda, bundan sonra neler yapacağınızı çok rahat görebiliyoruz. O yüzden de, siz egemenlerin değil toplumun geleceği için tek adam rejimine HAYIR diyoruz!
link: Esenyurt’tan bir grup metal işçisi, Yaptıklarınız Yapacaklarınızın Garantisi!, 24 Mart 2017, https://marksist.net/node/5539
Sağlık İşçileri Tek Adam Rejimine “Hayır” Diyor!
Latin Amerika’da İki Referandum ve İki “HAYIR”!