Tek adam rejimi getiren anayasa değişikliği referandumu yaklaşırken, sınıf mücadelesi yürüten sağlık emekçileri olarak bizler, bu değişikliğe söyleyecek sözümüz olduğunu düşündük ve bu mektubu kaleme almaya karar verdik. Sağlık sistemi hem çalışanlarıyla hem de hastalarıyla AKP hükümetinin yakın ilgisine mazhar oldu. AKP iktidara oturmaya başladığı ilk yıllarından itibaren sağlık alanında yaptığı kısmi “reformlar” (devlet hastaneleri ve SSK hastanelerindeki muayene ve ilaç kuyruklarının son bulması gibi) sayesinde propagandasını yürütme zeminini yarattı. Sağlık alanı bu sayede geniş yığınlardan oy devşirilen bir alan oldu. Ne var ki AKP’nin niyeti her zaman olduğu gibi sermayenin ihtiyaçlarına karşılık vermekti. Son 15 yılda “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında yapılanlar da gelecekte yapılacakların teminatı niteliğinde! Bu, tek adam rejimi geldiğinde kendini daha da hissettirecektir. Yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı bir rejimde, sağlık alanına dönük saldırıların da fütursuzca süreceği aşikâr.
Bizler sağlık alanındaki çürümenin en yakın tanığıyız. Dünyada, sermayenin yürüttüğü neo-liberal politikaların ürünü olarak özel hastanelerin teşvik edilip kamu payının azaltılması Türkiye’de de yürürlüğe sokuldu. Bütün bu süreç boyunca birinci basamak sağlık hizmeti sunum yerleri olan sağlık ocakları “aile sağlık merkezleri”ne dönüştürüldü. ASM’ler basamaklı sağlık sistemine geçişte ön koşuldu. Fakat beklenilenin aksine sadece raporlu ilaçların yazıldığı, bir aylık eğitimle aile hekimi uzmanlarının atandığı, doktor başına yaklaşık 5000 hastanın düştüğü kurumlar haline geldi bu sağlık merkezleri. Aşılama ve tarama çalışmalarının geri plana atılmasıyla koruyucu sağlık hizmeti terk edilmiş olundu. Böylece hastanelere giden hasta sayısını azaltmak yerine daha çok “müşteri” çekilmesinin önü açıldı. İnsanlar daha çok hastalanmaya, hastaneler de dolup taşmaya başladı. Az sayıda kişiyle daha uzun saatler çalışan sağlık emekçilerinin iş yükü arttıkça arttı. Performans sistemi ile çalışanların kendi aralarındaki rekabet tetiklenerek sağlık emekçileri daha da köleleştirildi. Bununla birlikte güvenlik, temizlik, yemekhane, bilgi işlem ve asıl iş niteliğindeki hasta bakıcılık, görüntüleme, laboratuar ve hemşirelik gibi bölümler taşeronlaştırılarak kamuda hem özel sektörün önü açıldı hem de örgütlenme ve sendikalaşmanın önüne geçilmiş olundu.
Özel hastanelerde SGK anlaşması kapsamında usulsüz birçok uygulamanın örneklerine rastlanıldığı gibi, hem bizzat bu özel hastane tekelleri hem de ilaç tekelleri tarafından SGK soyulup soğana çevrildi, çevriliyor. SGK işçilerin ücretinden kesilen sağlık primleriyle oluşturulmasına rağmen, işçiler sağlık kuruluşlarına her başvurduklarında katkı payı ödemek zorundalar. Üstelik birçok ilaç SGK kapsamından çıkarılarak ücretli hale getirildi.
Şimdilerde gündemde olan ve Kamu Özel İşbirliği projesi olarak sunulan Şehir Hastanelerinin de, devlet eliyle sermayenin teşvikinden başka bir şey olmadığı anlaşılıyor. Bütün bunlar sermayeye daha fazla alan açıyor. Peki ama sağlık sisteminin muhatapları olan biz sağlık çalışanları ile hastaların payına ne düşüyor? Sağlık emekçileri daha düşük ücretlerle daha çok çalışmak zorunda kalırken, işçi-emekçiler de her ay SGK primi ödedikleri halde giderek daha kalitesiz ve daha zor ulaşılan bir sağlık hizmeti alıyorlar.
Kapitalizmin dünyada yarattığı sistem krizinin insanlığı sürüklediği nokta; savaşlar, ölümler, sakat kalmalar, göç, işsizlik, yoksulluk ve depresyon! Kapitalizmin kendisi sağlıksızlığı yaratırken kapitalistler bizlerin sağlığını düşünüyor olabilirler mi? Onların düşündüğü tek şey kendi çıkarları temelinde işçi sınıfını peşlerine takmak ve oyunlarına alet etmektir. Nitekim Türkiye’de burjuva siyaset arenasında yaşanan tam da budur. Tayyip Erdoğan, AKP ve onun çevresinde kümelenen sermaye gurupları kendi çıkarları için topluma başkanlık sistemini dayatmanın peşindeler.
Bu şartlar altında sağlık emekçilerinin, işçi sınıfına hak ettiği sağlık hizmetini sunması mümkün değildir. Ayrıca OHAL’le birlikte gerçekleşen hukuksuz ihraçlar, şikâyetler üzerine açılan soruşturmalar, “Hayır” diyenlerin terörist ilan edilmesi gibi saldırılar yüzünden, sağlık emekçileri bölünmüş, kutuplaşmış durumdadır. İşte işçilerin, emekçilerin payına düşen bunlardır. Bu yüzden örgütlü sağlık işçileri olarak güçlü bir şekilde “HAYIR” diyoruz!
link: MT okuru bir grup sağlık işçisi, Sağlık İşçileri Tek Adam Rejimine “Hayır” Diyor!, 22 Mart 2017, https://marksist.net/node/5536
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Ne İş Yapar?
Yaptıklarınız Yapacaklarınızın Garantisi!