Her yıl binlerce işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. 2014 yılında 1886 işçi, 2015 yılının ilk 5 ayında ise en az 643 işçi iş cinayetlerine kurban gitti. Binlerce işçinin iş cinayetlerinde katledilmesinin, sakatlanmasının ve meslek hastalıklarına yakalanmasının nedeni patronlar sınıfının kâra dayalı sömürü düzenidir.
Patronlar sağlık ve güvenlik önlemlerini maliyetli buldukları için almıyorlar. Devlet ise ne doğru düzgün denetim yapıyor ne de iş cinayetlerinin sorumlularını ortaya çıkarıp onları cezalandırıyor. Aksine patronların kirli yüzlerini aklamak için elinden geleni yapıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenliği Bakanlığı da son zamanlarda iş kazalarına yönelik olarak hazırladığı kamu spotlarıyla patronların itibarını koruma derdinde! Bakanlık tarafından hazırlanan “iş kazası diye bir şey yoktur” konulu kamu spotları, hikâye örgüsüyle, seçilen ifadelerle ve hareketlerle tüm sorumluluğu ve suçu işçinin üzerine yıkıyor.
Bakanlık tarafından iş kazalarına yönelik olarak hazırlanıp yayına sokulan birçok kamu spotu bulunuyor. Yılbaşından bu yana televizyon kanallarında gösterime giren bu kamu spotlarının hemen hepsinde farklı sektörlerden işçiler yer alıyor. Hazırlanan kamu spotlarının birisi de tersanede geçiyor. Bir tersane işçisi “Bugün çok mutluyum, biraz önce telefon geldi, hanımı hastaneye götüreceğim, ilk çocuğumuzu kucaklayacağız” diyor ve şöyle devam ediyor: “Burada gemi yapıyoruz, tankın içinde bırakılması tehlikeli olan bakımsız şaloma nedeniyle içerde gaz sızıntısı var. Çalışma izni için gerekli olan gaz ölçümü de yapılamadı, çünkü amirin acelesi var. Kaynakçı arkadaş bir an önce işe başlamak zorunda, kaynak kıvılcımı tankın içinde sıkışan gazı ateşleyip…” İşçi daha cümlesini bitiremeden şiddetli bir patlama oluyor ve ardından ekranda “Tedbir alın! İş kazası diye bir şey yoktur” yazısı çıkıyor.
Bu kamu spotu izlendiğinde pek çok insana her şey normalmiş gibi gelebilir. Fakat ortada tam anlamıyla bir çarpıtma ve algı yönlendirme söz konusu. Öncelikle tersane gibi ağır ve tehlikeli sektörlerde sağlık ve güvenlik önlemlerinin başında işçi için ortam güvenliğinin alınmış olması gelir. Gemilerde kaynak gibi işlemler yapılmadan önce herhangi bir gaz patlamasını önlemek için ortam ölçümlerinin yapılması gerekir. Ortam ölçümlerinin ise patron tarafından yaptırılması gerekir. Kaynak yapılınca sıkışan gazın patlayacağı bal gibi ortadadır. “Acele” gerekçesiyle ölçüm yapılmadan işçiye iş emri vermek ise işçiyi bile bile ölüme göndermek demektir. Yani iş cinayetidir! Amirin neden acelesi olduğu elbette bilinçli bir şekilde spotta yer almıyor. Kurgu öyle bir incelikle hazırlanmış ki, izleyenlere, bu “aceleciliğin” daha fazla kâr için patronlar tarafından dayatılmayıp, son tahlilde yine bir işçi olan “kendini bilmez” bir amirin kabahati olduğunu düşündürtüyor.
Ortam ölçümlerinin yapılmadığı bir tersaneye nasıl olup da çalışma izni verildiği de belli değildir. Bunu denetleyecek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kendisidir. Bakanlık kendi hazırladığı kamu spotunda bile denetimleri yapmadığını apaçık gösteriyor. Ayrıca spottaki bir diğer çarpıklık ise spotun sonunda çıkan “Tedbir alın! İş kazası diye bir şey yoktur” yazısıdır. Tedbiri alacak olan kim? Bu net bir şekilde verilmiyor. Spotun sonunda “Gazla dolu bir gemi tankerinin ölçümlerini yapmayarak işçinin ölümüne neden olan patron suçludur” diye yazsa sorun yok. Fakat böyle yazmıyor. “Tedbirsiz” ve “suçlu” olan, sıkışmış gazla dolu bir tankere kaynak yapan işçiymiş gibi gösterilmek isteniyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenliği Bakanlığı ve İş Sağlığı ve Güvenliği Müdürlüğü tarafından hazırlanan “iş kazası diye bir şey yoktur” konulu kamu spotları sözde iş cinayetlerine “duyarlılık” ve “farkındalık” yaratmak için hazırlanmış. Fakat “farkındalık” ve “duyarlılık” yaratmıyor, tam tersine iş kazalarıyla ilgili yanlış bir algı oluşturuyor. Bu kamu spotlarının Bakanlık tarafından Esenyurt’ta, Soma’da, Ermenek’te, Isparta’da ve Torunlar’da meydana gelen işçi katliamlarından sonra yayınlanmaya başlaması da manidardır. Çünkü patronlar ve hükümet ardarda yaşanan bu katliamlardan sonra toplumda iş kazalarına yönelik oluşan algıyı değiştirmek, tepkileri engellemek ve kendi sorumluluğunu gizlemek istiyor.
Önlem demek sadece eldiven giymek, maske kullanmak, kemer ve baret takmak demek değildir. Bunlar tabii ki alınması gereken önlemlerdir. Fakat önemli olan kazaya sebep olacak olan durumun, tehlikenin, riskin önceden tespit edilmesi ve ortadan kaldırılmasıdır. Çalışma mevzuatına göre patron işçi sağlık ve güvenlik önlemlerini almakla sorumludur. Bu durum gerek İş Kanununda gerekse de İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda açıkça belirtilmektedir. Fakat patronlar kanun ve yönetmeliklere uymak şöyle dursun onları istedikleri gibi kullanıyorlar. Herhangi bir iş kazası olduğunda da kılıfına uyduruyorlar. Denetleme yapması gereken devlet organları ise yaptıkları çalışmalarla, kamu spotlarıyla, açıklamalarıyla patronların sağ kolu gibi davranıp onların emrinden çıkmıyorlar.
Bakanlık kamu spotlarının çekiminde 2007’de Kanada’da iş kazalarına yönelik çekilen kamu spotlarından esinlenmiş. Bu spotlar Türkiye’de ekranlara Türkçe altyazılı olarak yansıdı. Fakat bu reklâmlar arasında bile dağlar kadar fark var! Spotun Kanada’da çekilen versiyonunda iş kazasına uğrayan işçilerin her biri olayın nedenini, iş koşullarındaki eksikliği ve patronun almadığı önlemleri açıklıyorlar. Türkiye versiyonunda ise durum tam tersidir. İş kazalarında tüm sorumluluk işçiye yıkılıp, kazaların sebebinin işçilerin dikkatsizlikleri olduğu söylenirken, patronlara dokunulmadığı görülmektedir. Yani Çalışma Bakanlığı patronlara zarar gelmesin, onlar incinmesin diye spotun içeriğini değiştirmiş. Bu spotlardan birisi şu şekildedir: “İş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı alınan her önlem bir fabrikanın üretimini ve itibarını korur. İster işveren ister çalışan lütfen iş güvenliğini ciddiye alın. Çünkü takmazsak kaybederiz. Güvenle büyü Türkiye. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.” Bakanlık, patronları işte böyle uyarıyor!
Bütün kamu spotları patronların ve onların temsilcisi olan AKP’nin “Yeni Türkiye”sine hizmet etmektedir. “Yeni Türkiye” sloganının ardından “Güvenle Büyü Türkiye” sloganı gelmektedir. Büyüyen, yenilenen şeyse patronların sermayeleridir. Bu büyümeden işçi sınıfının payına düşense yoksulluk, sefalet, düşük ücret, uzun çalışma saatleri, meslek hastalıkları ve ölümdür! Soma’da ve Ermenek’te yüzlerce madenciyi gerekli güvenlik önlemlerini almayarak göz göre göre ölüme gönderen, Torunlar’da asansörün bakımını yaptırmayarak işçileri feci bir şekilde öldüren, Isparta’da işçi servisinin bakımını yaptırmayarak kadın işçileri öldüren, Esenyurt’ta işçilere doğru dürüst kalacak yer tahsis etmeyerek onları yakarak öldüren patronlar sınıfıdır! Doğrudur, iş kazaları durup dururken olmaz; bu anlamıyla iş kazası diye bir şey yoktur. Patronların kâr iştahı yüzünden önlemlerin alınmaması ve işçilerin planlı bir şekilde ölüme itilmesi vardır!
İş kazalarını, uzun ve yorucu çalışma koşullarını, düşük ücretleri ortadan kaldıracak olan işçi sınıfının örgütlü mücadelesidir. Örgütlü olursak patronların ve onların hizmetkârı bakanların, bakanlıkların yalanlarına kanmayız. Ve ancak işçi sınıfı örgütlenip kapitalizm denen sömürü düzenini yıkarsa, iş cinayetleri ve meslek hastalıkları son bulur.
link: İstanbul’dan bir MT okuru, Kamu Spotlarıyla Patronları Aklama Çabası, 24 Haziran 2015, https://marksist.net/node/4289
15-16 Haziran’dan Metal İsyanına
Bir Sınıf Düşmanı Daha Hesap Vermeden Gitti