Türkiye tarihine genel olarak baktığımızda, belli dönemler arasındaki bağların ne kadar kopuk, daha doğrusu koparılmış olduğunu görürüz. Yakın geçmişle günümüz arasında da muazzam bir kopukluk yaratılmıştır. ‘80 öncesi, gençlik ve işçi sınıfı hareketliliği ve militanlığı açısından çok önemli bir tarihi kesiti oluşturmaktadır. O dönem, kolektif olarak tartışan, dünyayı sorgulamayı ilke edinen, kendisinden emin, yan yana, omuz omuza mücadele eden, hakkını almasını bilen, umut dolu insanların ağırlıkta olduğu bir dönemdi. O dönemin gençliği de böyle bir mücadelenin içinde işçi sınıfıyla birlikte var olmuş ve onun ruh halini belirleyen de bu toplumsal atmosfer olmuştu. Büyük bir bölümü emekçi sınıflardan gelen öğrencilerin sorunlarının sınıfın sorunlarından bağımsız olmadığını düşüncesi çok yaygındı.
‘80 sonrasında ise öğrenci gençlik ve işçi hareketi birbirinden kopuk, içi boşaltılmış bir duruma getirilmiştir. Tabii ki bu acı tablonun tek sorumlusu 12 Eylül askeri faşist darbesidir. Öğrenci gençlik ve işçi sınıfının devrimci ruhunu, devrimci kişiliğini söküp, yerine yepyeni bir kişilik yaratmıştır. Bu darbe öğrenci işçi sınıfının yükselen sınıf bilincini bastırmış, duyarsız, sorgulamayan, boyun eğen, kabullenen, sorunların içinde tek başına debelenen ve doğal olarak çözemeyen bir insan modeli yaratmıştır. Kendisine ve çevresine güvensiz, ben merkezli, birbirinden yalıtılmış, dağınık bir sınıf olmuştur. Bizler ‘80 sonrası öğrenci gençliğiz, hepimizin canını sıkan, bıktıran birçok olay yaşıyoruz. Öğrenci de işçi de olsak kapitalist sistemde yaşıyoruz ve çoğunluk olan işçi sınıfının karşısında azınlık ve paragöz olan burjuvazinin sistemindeyiz. Kapitalizmde işçi sınıfının yaşam koşullarını ekmeğinden bilincine kadar belirleyen kapitalistlerdir.
Sorunlarımız öğrenci gençlik ve işçi sınıfı olarak ortaktır. İlkokuldaki eğitim sisteminden üniversite eğitimine kadar verilen eğitim burjuvazinin uygun gördüğü eğitimdir. Burjuvazi tabiî ki kendi mezar kazıcılarını sorgulayan, araştıran bir nesil olarak yetiştirmek istemez. Sınıf hareketinin yükselişe geçtiği dönemlerin ardından önemli tedbirler alır. 12 Eylül askeri faşist darbesiyle baştan aşağı yapılan değişiklikler ve YÖK bu sürecin bir sonucudur. YÖK’ün öğrencilere dayattığı baskıcı, bilimsellikten uzak, sorgulamayan, araştırmayan eğitim sistemi kapitalistlerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Kapitalistlerin amacı eğitim kurumlarını kullanarak kendisinin sözünden çıkmayan, her şeyi kabullenmiş, vasıflı emek gücü yaratmaktır.
‘80 darbesi işçi sınıfının üzerinden silindir gibi geçmiş, öğrenci hareketi ve işçi sınıfı kafasını kaldıracak gücü bulamamıştır. Apolitik, duyarsız, cesaretsiz, güvensiz, çıkarcı, rekabet nedeniyle birbirinin ayağını kaydırmaya çalışan bir nesil yaratılmıştır. İşçilerin ve gençliğin büyük kesimlerinin, 6 Kasımlarda, 1 Mayıslarda, 15-16 Haziran direnişinin yıldönümlerinde yapılan miting ve etkinliklere uzak durması da bunun bir sonucudur. Hepimiz biliyoruz ki, 6 Kasım YÖK’ün, bu baskı aygıtının protesto edildiği gün. Fakat öğrenci gençliğin %90’ının bu aygıta karşı tepkisiz kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu seneki protestolara İstanbul’da yaklaşık 400 kişi katıldı. Diğer öğrencilerin bir kısmı ise dağınık, sönük bir şekilde Ankara’da mitinge katıldılar.
Bizler sorunlarımızın ortak olduğunun farkına bir türlü varmak istemeyip tek yürek, tek vücut olmaya çalışmadıkça öğrenci gençliğe yönelik baskıların ardı arkası kesilmeyecektir.
Şimdi öğrenciysek bile kısa bir süre sonra iş gücünü satarak para kazanacağız yani işçi sınıfının saflarında olacağız. Kapitalist sistemde iki sınıf vardır: burjuvazi ve işçi sınıfı. Egemenlik kimin elinde ise, üretim araçlarının sahibi hangi sınıf ise yöneten de o sınıftır; şimdilik burjuvazinin elinde. Dolayısıyla burjuvazi hayatımızı en ince noktalarına kadar planlayarak işçi sınıfını kontrol altında tutmaktadır. Çıkarları doğrultusunda her türlü baskı mekanizmalarını geliştirmektedir. Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser. İnsanlıkla beraber doğayı da yok eder. Öğrenci gençlik ve işçi sınıfı olarak sorunlarımız ortaktır. Bizleri iliğimize kadar sömüren, tüm psikolojimizi bozup değiştiren, duyarsızlaştıran, anlamsızlaştıran burjuva düzendir. Sınıf mücadelesinin temeli olan örgütlülük ve sınıf bilinci olmadan öğrenci hareketi tek başına yekvücut olamaz.
link: İstanbul’dan MT okuru öğrenciler, 12 Eylül Rejiminin Keskin Kılıcının Biçtiği Gençlik, 20 Ocak 2006, https://marksist.net/node/885
Latin Amerika Sosyalizme mi Gidiyor?
Stajyer Öğretmenler ve Hayalleri Üzerine