Gençlik yılları insanın içinin müthiş bir enerji ve coşkuyla dolu olduğu yıllardır. Duyarlı gençler sahip oldukları bu itici güçle çevrelerinde gördükleri haksızlıkları, adaletsizlikleri ortadan kaldırmak isterler. Egemenler her zaman gençliğin değiştirme arzusundan korkup bu potansiyelini çeşitli yollarla sönümlendirmeye çalışmışlardır. Eğitim sistemi, medya gibi ideolojik aygıtları kullanarak, devlet baskısını ve yasakları arttırarak vb. yapmışlardır bunu. Günümüzde de durum bundan farklı değildir.
Kapitalizm biz gençleri sistematik olarak yalnızlaştırıyor. Bir araya gelmemizi engelleyerek birbirinden kopuk gençler yetiştirmeyi hedefliyor. Magazinle, bilgisayar oyunlarıyla, içi boş ya da manipülatif internet içerikleriyle, dizilerle, filmlerle, futbolla, daha ötesi doğrudan uyuşturucularla bizleri uyuşturup, düşünmeyen, sorgulamayan pasif bir gençlik yaratmaya çalışıyor.
Özellikle gençler içinde bulundukları yalnızlık ve çaresizlik hissinden kendilerine yapay meşguliyetler ve ilgi alanları yaratarak kaçmaya çalışıyor. Geçtiğimiz haftalarda oynanan EURO 2024 Avrupa Futbol Şampiyonasının ülkede bu kadar gündem olmasının temel nedenlerinden biri de budur. Kapitalizmin çizdiği sınırlar içinde bir araya gelme, aynı duyguları aynı anda hissetme, bir topluluğun parçası olarak duygu birlikteliği içinde olma gibi hislere hasret kalan genç arkadaşlarımız çareyi futbol, voleybol gibi takım oyunlarında bir tarafı desteklemekte buluyor. Bir taraftar olarak diğer insanlarla duygudaşlık kurma, bir tarafa ait olma ihtiyacını gidermeye çalışıyor. Fakat ne yazık ki bu sistem altında insanları bir araya getiren, onlara keyifli vakit geçireceklerini vaat eden bir aktivite bile egemen güçler tarafından bir nefret aracı haline dönüştürülebiliyor. İnsanların birbirlerini ötekileştirip, ayrıştırmalarına neden oluyor. Hatta bu durum öyle tehlikeli bir hal alıyor ki, karşıt takımı destekleyenler birbirlerine hakaretler yağdırıp, fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayacak noktaya gelebiliyorlar.
Oysaki biz örgütlü gençler olarak şunu çok iyi biliyoruz; gerçek duygu birliği hissini, sınıfımızın safında birleşip, insanın insanı sömürmediği savaşsız ve sınıfsız bir dünya için mücadele ederken yaşayabiliriz. Kapitalizm gençleri nasıl daha fazla sömürmek için bir araya getiriyorsa, yaşadıkları ortak sorunlar karşısında mücadele etmek için de bir araya getiriyor. Örneğin geçtiğimiz ay Bangladeş’te kamu sektöründe istihdam kotası düzenlemesine karşı üniversitelerin kampüslerinde başlayan protestolar, ölümlere ve artan polis şiddetine rağmen binlerce işçi ve emekçi gençle birlikte devam ediyor. Gençler tüm baskı, yasak ve engellemelere rağmen işsizliğe, yoksulluğa ve hak gasplarına karşı bir araya gelerek mücadelelerini yükseltiyorlar.
Kapitalist çürümüşlük ve onun yıkıcı etkisinden kurtulmanın tek yolu örgütlü olmaktır. Önümüzde iki yol uzanıyor, ya yaşadığımız sorunlar karşısında sinip, sessiz kalıp kapitalist kâr düzeninin bize aşıladığı gibi itaatkâr ve kanaatkâr olmayı seçeceğiz ya da tüm enerji ve yeteneklerimizi sınıfımızın mücadele bayrağını yükseltmek için kullanacağız. Unutmayalım ki biz gençlerin kendi gerçekliklerinin farkında olup kabullenmeleri gerekir. Değişimin anahtarı bu kabullenmeyi yaşayıp üzerine düşen sorumluluğu almaktan geçer. Bizim ait olduğumuz tek taraf vardır. O da işçi sınıfının saflarıdır. Gençler olarak bize bir gelecek vermeyen, bizi atıl bırakan bu sistemi kökünden değiştirmeliyiz. Hangi sınıfın gençliği olduğumuzun bilincine varalım, sınıfımızın çalışkan evlatları olup insanlığın kadim düşü için verdiği mücadelenin bir parçası haline gelelim.
link: Avcılar’dan bir grup genç, Gençler Enerjilerini Nereye Akıtmalılar?, 28 Temmuz 2024, https://marksist.net/node/8322
Fransa ve İngiltere: Seçimler Ne Gösteriyor?
Asgari Ücretle Sefalete Mahkûmiyet