Kuzey İtalya’daki tarlalarda pirinçlerin sağlıklı büyümesini engelleyen yabani otları temizleme işinde çoğunlukla kadın işçiler çalışırdı. Mondina olarak bilinen bu kadınlar, adlarını kabuk soymak, ayıklamak anlamındaki İtalyanca mondare fiilinden almışlardı. Kadınların beden gücüyle yaptığı pirinç ayıklama işinde, 20. yüzyılın ilk yarısından sonra herbisitler ve makineler kullanılmaya başlandı. Artık uçsuz bucaksız pirinç tarlalarında mondinalar (mondine) çalışmıyor. Ancak 8 saatlik işgünü mücadelesi, kitlesel grevler, protesto gösterileri, faşizme karşı direniş ve dilden dile aktarılan mücadele ezgileriyle mondinaların öyküsü hatırlanmayı hak ediyor. İtalyan işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yer tutan mondinaların mücadelesi, otoriter bir emek rejimi altında sömürülen bugünün Türkiyeli işçileri ve emekçi kadınları için de önemli deneyimler içeriyor.
Her yıl Nisan ayından Haziran ayına kadar tarlaların sular altında kaldığı dönemde, pirinç işçisi kadınlar ailelerini ve evlerini geride bırakarak, trenlerle pirinç tarlalarıyla çevrili çiftlik evlerine doğru yola çıkarlardı. Günde 13-14 saat, çıplak ayaklarıyla dizlerine kadar suyun içinde ve saatlerce eğilmiş şekilde çalışırlardı. Onar kişilik sıralar halinde durur, yabani otları elden ele geçirirler ve onları drenaj hendeklerine atarlardı. Arada bir ustabaşı elinde bir kepçe suyla gelerek işçilerin susuzluğunu giderirdi. Kadınlar kullanılmayan ahırlardan ya da çiftlik evlerinden yapılmış barakalarda samanla doldurulmuş incecik yataklarda uyurlardı. Pirinç tarlalarına ulaşım ve çoğunlukla pirinçten ibaret olan öğle yemekleri ücretlerinden kesilirdi. Çoğunlukla yetersiz beslenme, romatizma ve solunum yolu hastalıkları, hayvan ısırmasına bağlı enfeksiyonlar, düşük ve sıtma gibi sağlık sorunları yaşarlardı. Tüm bu zorluklar, kadınların ekonomik hakları için mücadeleye atılmasına temel oluşturuyor ve mücadele içinde dönüşmelerini sağlıyordu. Önce çalışma saatlerinin kısaltılması ve ücretlerinin yükseltilmesi için grevler örgütleyen kadınlar, 1900’lerden itibaren İşçi Odalarında, İtalyan Komünist ve Sosyalist Partilerinde örgütlenmeye başladılar.
8 saatlik işgünü mücadelesi
Pirinç işçileri düşük ücretler, uzun çalışma saatleri ve ağır çalışma koşullarına isyan ederek bu koşullara karşı pek çok kez grevler örgütlediler. Molinella, Medicina, Monselice gibi kentlerde, 1883’lerde başlayan grev dalgası 1897’lere kadar yükselerek devam etti. Yükselen mücadeleyi bastırmak isteyen egemenler 45 kadın işçiyi yargıladılar. Ama işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını değiştirme isteği bastırıldıkça, daha güçlü ve yaygın grevler örgütleniyordu. 20. yüzyılın başında Pianura’daki pirinç tarlalarında çoğu kadın 250 bin işçi çalışıyordu. Bu işçiler 1906 yılında Vercelli’de yükselen grev dalgasında ön saflarda yer alıyor, protestolara katılıyorlardı. Pirinç işçisi kadınların, “8 saat sana az görünüyorsa çalışmayı dene/O zaman çalışmakla emirler vermek arasındaki farkı göreceksin” ezgisi dilden dile yayılıyor ve geniş emekçi kitleler tarafından da sahipleniliyordu. Mücadelenin yaygınlaşmasını engellemek isteyen toprak sahipleri ise çevre kentlerden pirinç işçileri getirerek grevi kırmak istiyorlardı.
Ücretlerin yükseltilmesi ve iş saatlerinin düşürülmesi talepleriyle örgütlenen grevler çevre kentlere de yayılıyordu. İşçiler, köylülerle bir araya geliyor, taleplerini ve mücadelelerini ortaklaştırıyorlardı. Bu mücadeleler dönemin gazetelerine şöyle yansıyordu; “Bugün genel grev ilan edildi. Başta pirinç işçileri olmak üzere, duvarcılar, katipler, marangozlar da dayanışma için greve gitti. Şehrin üzerine bir ölüm rüzgârı çökmüş gibi görünüyor. Bu sabah saat sekizde tüm dükkânlar kapandı.” Saat ücretleri, fazla mesailer ve işgününün kısaltılmasında önemli kazanımlar elde eden işçilerin mücadelesi ilerleyen yıllarda doruğa ulaştı. Grev kırıcı işçilerin getirilmesini engellemek isteyen pirinç işçisi kadınlar tren raylarına yatıp yolları kestiler. Barikatlar kurup atölyeleri işgal ettiler. Fabrikalardan tarlalara büyüyen ve yaygınlaşan grev dalgası bakanlığı işgününü kısaltmak üzere harekete geçmeye zorlasa da toprak ve fabrika sahiplerinin türlü engellemeleriyle bu kazanım ancak sonraki yıllarda yasalaşacaktı.
Faşizmin “buğday savaşı” karşısında pirinç işçisi kadınların mücadelesi
Savaş alevlerinin dünyayı kasıp kavurduğu yıllarda, İtalya’da üretim, savaş koşulları temelinde yeniden şekillendirildi. Kritik önemdeki fabrikalar Endüstriyel Seferberlik Komitelerinin denetimine tabi tutuldu. Fabrikalardan cephelere sürülen erkeklerin yerini emekçi kadınlar alırken, işçi-işveren anlaşmazlıkları bölge denetmenlerine devredildi, ücretler donduruldu, grevler yasaklandı. Gıda fiyatları hızla yükseliyordu. Sanayi kentlerinde, ağır çalışma koşulları ve yetersiz beslenmenin neden olduğu tüberküloz ve zatürreye bağlı ölümler gerçekleşiyordu. Emzirmenin erken kesilmesine bağlı çocuk ölümleri de artmıştı. İş bırakma ve protestolarla bu koşullara tepki gösteren işçilerin mücadelesi, 1917’den itibaren çok daha yaygın, örgütlü ve siyasal bir nitelik kazanmıştı. Çalışma saatlerinin kısaltılması, ücretlerin yükseltilmesi, askeri iş disiplinine son verilmesi gibi talepler; fabrika işgallerine, savaşa son verilmesi için genel greve, eşit ve özgür bir toplumsal düzen isteğine dönüşüyordu. 1 Mayıs kutlamalarıyla başlayan kitlesel protestoların ön saflarında yine emekçi kadınlar vardı. 1921’e gelindiğinde karşı-devrimci faşist hareket palazlanmıştı. Süreç Mussolini’nin kapitalistlerin ve toprak sahiplerinin desteğini alması ve savaşta yenilgiye uğrayan İtalyan halkını aldatarak iktidarı ele geçirmesiyle sonuçlandı.
Faşist Mussolini’ye göre, devletin çıkarları doğrultusunda üretimin devamlılığını ve büyümesini sağlamak esastı. Savaşın ardından düşen buğday üretimine karşın, dünya genelinde yükselen buğday fiyatlarının İtalyan ekonomisi üzerinde yarattığı basınç faşizmin tarım politikasına yön verdi. 1925 yılında “İtalyan halkını yabancı ekmeğin köleliğinden kurtarmak” üzere “buğday savaşı” başlatan Mussolini, “pirinci vatansever bir yemek” olarak kutsallaştırıyordu. Tüm toplumsal yaşamı kontrol etmek isteyen faşist rejim emekçi kadınları hedefi haline getirmişti. Bir yandan kırda yaşayan, ailesini rejimin devamlılığını sağlayacak şekilde genişleten kadın figürü propaganda ediliyordu, diğer yandan da tarım politikasını destekleyecek şekilde pirinç işçisi kadınların daha ucuza, daha çok üretim yapması isteniyordu.
1928’de Ulusal Pirinç Kurulu kuruldu, yoksul kitlelere pirinç ve yemek tarifleri kitapları dağıtılmaya başlandı. Bu kitaplar, her an faşist rejimin propagandasını yapmak üzere kadınların mutfak önlüklerinin ceplerine sığacak şekilde tasarlanmıştı. Devlete sadakatle bağlı, geleceğin savaşçılarının anneleri sağlık için pirinç yemeli ve yedirmeliydiler! Pirinç yemenin bebekleri güçlendirdiği, İtalyan askerlerinin ve ailelerinin sağlığını doğrudan desteklemek anlamına geldiği propaganda ediliyordu. “Pirinç sağlıktır” söylemi tarlalardan mutfaklara bağlanıyor, üretim ve tüketim faşist rejiminin devamlılığını sağlamak üzere örgütleniyordu. Daha fazla pirinç üretmeye zorlanan kadınlarsa korkunç koşullarda çalıştırılıyorlardı. Eklem hastalıkları, romatizma, sıtma ve düşük oranları sıçramalı bir şekilde artıyordu. Kadınların ağır çalışma koşullarına karşın yiyebildikleri tek şey ise pirinçti. Kadınlar içinde bulundukları durumu şu cümlelerle ifade ediyorlardı: “Kâselerimizdeki pirinci yememiz mi yoksa çoktan filizlendiği için ayıklamamız mı gerektiğini bilemiyoruz.” 1927 ve 1931 yıllarında, bu koşullara isyan eden binlerce kadın işçi Vercelli, Novara ve Biella bölgelerinde greve gitti.
Emperyalist savaşın alevlerinin dünyayı ikinci kez kavurmasının ve faşist rejimin zayıflamasının ardından, işçi sınıfı İtalya’nın kuzeyinde grevler örgütlüyor ve mücadeleyi yaygınlaştırıyordu. Fiat işçilerinin başlattığı grev dalgasına on binlerce işçi katılmış, savaşa ve faşizme karşı çıkmışlardı. Elbette pirinç işçisi kadınlar da bu grevlerde aktif rol aldılar. 1944 Mayısında, Emilia Romagna, Medicina, Molinella, Baricella, Malalbergo, San Pietro in Casale ve Galliera’daki binlerce pirinç işçisi kadın grevler örgütledi. Kadın Savunma Komiteleri tarafından desteklenen ve örgütlenen kadın işçiler, işgününün kısaltılmasını, ücretlerinin arttırılmasını, yiyecek, bisiklet lastiği ve giysi talep ediyorlardı. Hava saldırıları sırasında çalışmaya ara verilmesini ve ücretlerinin kesilmemesini istiyorlardı. Sınır dışı edilme, hapsedilme ve dayak tehditlerine rağmen, yaklaşık bir ay boyunca grevlerini sürdürdüler. Tutuklanan arkadaşları serbest bırakılana ve talepleri karşılanana kadar mücadeleden vazgeçmediler.
1944 Haziranında, komünistlerin öncülüğünde illegal “La Mondariso” gazetesini çıkardılar ve tarım işçilerine şöyle seslendiler: “Sömürücü patronlar ve faşist sendikalar işbirliği içindeler. Kanımızın son damlasına kadar bizi sömürmek istiyorlar. Onları ifşa ediyor ve onlarla savaşıyoruz. Faşist sendikalara ihtiyacımız yok. Sendika biziz! Faşist sendikalara ve tüm faşist hainlere şunu söyleyeceğiz: 20 yıldır tepemizdesiniz ve şimdi bizi ezen zincirleri daha da ağırlaştırmak istiyorsunuz. Bizi açlığa ve yıkıma sürüklediniz. Sizden nefret ediyoruz ve sizinle savaşıyoruz. Partizanlarımız bizi savunacak. Alman faşistleri kovmak için bu mücadelede biz de onlara yardım edeceğiz.” Birliklerini ve mücadelelerini sağlamlaştırma çağrısı yapan kadınlar, “eğer hepimiz birlik olur ve kararlı davranırsak zafer bizim olacak. Çünkü biz çoğuz ve düşmanlarımız az. Çünkü biz haklıyız, onlar haksız. Çünkü onların bizim emeğimize ihtiyacı var” diyorlardı. Mücadele içinde geçirdikleri dönüşümle savaşa ve faşist rejime direnen kadınlar gıda depolarına saldırı düzenlediler. Muhbirlerin anti-faşistleri ihbar etmek üzere Alman komutanlıklarına gönderdikleri mektupları saklamak için postanede çalıştılar. Partizanları evlerinde sakladılar, taburlar arasında kuryelik yaptılar, barikatlarda savaştılar. İtalyan işçi sınıfının kadınıyla, erkeğiyle verdiği bu mücadele, ilerleyen süreçte faşizmin yıkılmasını sağladı.
Şarkılarında isyan, şarkılarında eşitlik ve özgürlük düşü
Pirinç işçisi kadınların tarlalardaki işgünü mücadelesini, barikatlardaki faşizme karşı direnişini bugüne ulaştıran en önemli araçlardan biri de kuşkusuz hep birlikte söyledikleri mücadele ezgileridir. Ağır çalışma koşullarına, sömürülmeye, ezilmeye, emeklerinin değersiz görülmesine bir isyan niteliği taşıyan şarkıları, aynı zamanda savaşa ve faşizme karşı çıkıyor, eşit ve özgür bir toplumda yaşama düşünü de içeriyordu. Bir pirinç işçisi kadın söyledikleri şarkıların kendileri için ne anlama geldiğini şu sözlerle ifade ediyordu; “Pirinç tarlalarında her yaştan kadın vardı. Şafaktan akşam karanlığına kadar çalışırdık. Bel ağrılarını dindirmek, uzun çalışma saatlerini kolaylaştırmak, dostluk ve dayanışma bağlarını güçlendirmek için şarkılar söyledik. Bir takımın pirinç ayıklayıcısı başlar ve diğer takım karşılık verirdi. Şarkı söylemek kısa sürede bir protesto aracı haline geldi. Sesler, herkesin kendini en iyi şekilde ortaya koyduğu, mütevazı, öne çıkmaya veya diğerlerine hükmetmeye çalışmadığı bir koroda birleşti. Eşitliği, kadınların özgürleşmesini, ülkemizin sosyal tarihinde kadınların rolünü ilan eden kolektif bir çığlığa dönüştü.”
Kadınlar “8 saat sana az görünüyorsa” (Se otto ore vi sembran poche)adlı şarkılarında toprak sahiplerine sesleniyor, işgününün kısaltılmasını talep ediyor, aynı zamanda Rusya’da iktidarı ele geçiren işçi sınıfını selamlıyorlardı. “Birlik” (La Lega) adlı şarkılarında korkmadıklarını, çocuklarının iyiliği için özgürlüğü ve sosyalizmi istediklerini haykırıyorlardı. “Ben mondinayım, sömürülen benim” (son la mondina, son la sfruttata) adlı şarkılarında ise eşitlik ve özgürlük düşlerini anlatıyorlardı: “Bedenlerimiz raylardayken sömürücülerimizi durdurduk/Pirinç tarlalarında çok fazla çamur var/Ama işin sembolü leke tutmaz/Ve işler için savaşacağız/Barış, ekmek ve özgürlük için/Ve yeni bir dünya yaratacağız/Adalet ve yeni bir medeniyet/Ve eğer birisi savaş çıkarmak isterse, hep birlikte bunu durduracağız!” Pirinç işçisi kadınların her sabah zorlu bir işgününe kendilerini hazırlarken söyledikleri ve “bir gün gelecek, özgürce çalışacağız!” diyerek pirinç tarlalarına yürüdükleri “Çav Bella”yı da unutmamak gerek. Bugün İtalya’daki partizanların faşizme karşı direnişinin coşkulu bir simgesi olarak bildiğimiz ve hemen her dilde coşkuyla söylenen bu marşın kaynağı da yine pirinç işçisi kadınlardır.
Mondinalar çalışma koşullarından işgününün kısaltılmasına, grevlerin örgütlenmesinden faşizme karşı direnişe kadar sınıfımızın tarih sayfalarına nice anlamlı deneyimler yazdılar. Onların öyküsünde hiçbir hakkın kolayına, kendiliğinden kazanılmadığını, küçük ama hedefli adımların nasıl büyük kazanımlara olanak sağladığını, karanlığı dağıtacak ve buzu kıracak tek gücün işçi sınıfının örgütlü mücadelesi olduğunu görüyoruz. İçinden geçtiğimiz dönemde, sınıfımızın deneyimlerinden güç alarak geleceğe hazırlanmak hayati önemdedir. Dünden bugüne süregelen eşitlik ve özgürlük düşümüzü gerçek kılmak, bu bilinçle mücadeleyi büyütmekten geçiyor.
link: Ceyhan Duru, İtalya’da Pirinç Tarlalarından Faşizme Karşı Mücadeleye, 6 Aralık 2023, https://marksist.net/node/8141
Marx’ın Kapital’ini Okumak, III. Cilt /4
Millî Mücadele ve Cumhuriyet: Efsaneler ve Gerçekler