Fukuşima nükleer santralinin çevresindeki su depolarında toplanan radyasyonlu su, tepkilere rağmen okyanusa boşaltılmaya devam ediliyor. 24 Ağustosta başlayan bu işlem, Japonya’da çevre örgütleri, sendikalar, işçi örgütleri tarafından çeşitli eylemlerle protesto ediliyor. Kişida hükümeti ise depoların kapasitesinin sınırlı olduğunu ve artık boşaltmak zorunda olduklarını söyleyerek kendini savunuyor. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun onayını ve desteğini de arkasına alarak farklı çözüm yollarına dair önerilere kulaklarını tıkıyor. Fakat Çin, Güney Kore gibi Japonya’yla aynı okyanusa kıyısı olan ülkeler Japonya’nın bu kararını eleştiriyor. Çin Japonya’dan balık ithalatını durdurduğunu açıkladı.
Japonya radyasyonlu suyun “insan sağlığına zarar vermeyecek sınırlara kadar” arıtma işleminden geçirildikten sonra deşarj edileceğini açıklıyor. Ancak tepki gösteren ülke ve kuruluşlar, Japonya’nın bu konuda gerekli güvenceleri vermediğini ifade ediyorlar. Japonya hükümeti, işlemin zararsız olduğuna dair iddialarını kanıtlamak için videolar hazırlayıp yayınladı. Dünyada ve Türkiye’de kimi nükleer enerji uzmanları da bu konuda videolar yayınlayarak işlemin güvenilir ve zararsız olduğunu açıklama gayretine giriştiler. Oysa bu sadece insanların değil denizlerdeki tüm canlıların hayatını hiçe sayan bir yalandır.
Deprem ve tsunaminin ardından gelen felâket
TEPCO (Tokyo Elektrik Şirketi) tarafından işletilen Fukuşima Daiiçi nükleer santralindeki facia, 11 Mart 2011’de yaşanan 9,1 büyüklüğündeki deprem ve bu depremin tetiklediği tsunaminin yarattığı yıkım sonucu meydana gelmişti. Radyasyon sızıntısı nedeniyle santralin çevresindeki yaklaşık 600 kilometrekarelik alandaki yerleşim yerleri boşaltılmış, burada yaşayan 150 binden fazla insan tahliye edilmişti. Fukuşima çevresini temizlemek için göçmen işçiler ve evsizler düşük ücretler karşılığında çalıştırılmıştı. Yapılan ölçümler, atmosfere salınan Ksenon-133’ün Çernobil faciasındakinden 2 kat daha fazla olduğunu, Sezyum-137’nin de Japonya hükümetinin açıkladığından 2 kat daha fazla salındığını göstermişti.[1]Fukuşima açıklarındaki okyanus suyunun radyasyon seviyesi, facia öncesine göre 50 milyon kat daha yüksek ölçülmüştü.[2]
Facianın ardından reaktörlerin kontrol altına alınması için bir düzenek kurulmuş ve okyanus suyuyla soğutma işlemi başlatılmıştı. Tahrip olan kor halindeki reaktör çekirdeğiyle temas edip radyoaktif hale gelen bu su, santralin çevresine inşa edilen depolarda biriktirilmişti. Günlük 170 tonu bulan atık su miktarı, boşaltma işleminin yapılmaya başlandığı güne kadar 1,3 milyon tona ulaşmıştı. Depolarda biriken su, soğutma için kullanılan okyanus suyunun yanı sıra radyoaktif izotopların bulaştığı yeraltı ve yağmur sularından da oluşuyordu.
Atık suyun toplandığı depoların maksimum seviyeye ulaşmasından çok önce, hükümet radyasyonlu suyu okyanusa boşaltmak zorunda kalacaklarını açıklamıştı. TEPCO radyasyonlu suyun okyanusa karışmasını önlemek için yapılması önerilen, yeraltının derinliklerine kadar uzanan kalın istinat duvarı inşaatını ise 100 milyar yene yaklaşan maliyeti nedeniyle reddetmişti.[3]TEPCO, atık suyu arıtma işleminden geçirip, insan ve çevre sağlığına zarar verecek izotoplardan “büyük ölçüde” arındırdıktan sonra deşarj işleminin gerçekleştirildiğini iddia ediyor. Filtre edilen radyoaktif izotopların karada toprağa gömülerek depolanacağını söyleyen şirketin açıklamalarına göre, radyasyon seviyesi Dünya Sağlık Örgütü tarafından insanlar için zararsız seviye olarak kabul edilen litre başına 10 bin bekerel seviyesinin çok altındaki bir değer olan 1500 bekerele[4]düşürülüp okyanusa öyle karıştırılacak.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı da (UAEA) 1500 bekerel seviyesini güvenli kabul ediyor. UAEA, 4 Temmuzda yayınladığı raporda Japonya’nın deşarj planının güvenlik standartlarıyla uyumlu olduğunu beyan etti.Arıtılarak işlemden geçirilen atık su, okyanus suyuyla daha da seyreltildikten sonra, santralden okyanusa uzanan 1 km’lik borulardan geçirilerek okyanusa deşarj ediliyor. Atık suyun deşarj işlemi, aşama aşama gerçekleştirilecek. 1 milyon tonun üzerindeki atık suyun boşaltılma işleminin 30 yıl sürmesi öngörülüyor. 2024 yılının Mart ayına kadar da 31 bin ton suyun deşarj edilmesi hedefleniyor. Boşaltma işleminin gerçekleştirildiği noktada ilk günlerde yapılan ölçümlerde okyanus suyunda radyasyon bulgusuna rastlanmadığı, dolayısıyla endişe edecek bir durum olmadığı ısrarla vurgulanıyor.
Arıtma işlemiyle atık sudan ağır izotopların büyük ölçüde arıtıldığı belirtiliyor. Fakat radyoaktif bir izotop olan trityum ayrıştırılamıyor. Trityum, aslında çok az miktarda da olsa doğada bulunuyor ve yapısı suya çok benziyor. Atık sudaki trityum ise, reaktördeki radyoaktif tepkimeler sonucu oluşuyor. Deşarj işleminden önce seyreltme işlemi uygulanarak atık sudaki trityum oranı düşürülüyor olsa da, diğer ağır izotopların gerçekte ne kadarının arıtıldığına dair kuşkular giderilebilmiş değil. Nitekim TEPCO da trityum dışında başka radyoaktif izotopların da depolarda biriken atık sularda bulunduğunu kabul etmişti. Çevre örgütleri atık su içinde karbon-14 bulunduğunu ve bunun insan DNA’sına zarar verecek kadar tehlikeli olduğunu dile getirerek deşarj işlemine karşı olduklarını açıklıyorlar.
Japonya Dışişleri Bakanlığının web sitesinde yayınlanan video ve sunumlarda ALPS (Gelişmiş Sıvı İşleme Sistemi) adı verilen işlemle kirli suyun nasıl arıtıldığı anlatılıyor. Bu sistemle arıtılan suyun yıllık radyasyon etkisinin Tokyo ile New York arasında uçakla gidip gelmenin yarattığı etkinin yüzde 1’inden bile düşük olduğu; buradaki trityumun doğada bulunan trityumla aynı özellikleri taşıdığı; insan vücudunda suyla birlikte atıldığı için birikmediği vs. anlatılıyor.[5]Bakanlığın sunum görselinde ise trityumun doğada doğal olarak bulunduğu ve bir kağıt parçasıyla engellenebilecek kadar zayıf radyasyon yaydığı ve yine vücutta birikmediğinin altı çiziliyor.[6]Videoda dikkat çeken bir diğer vurgu da, “dünya çapındaki nükleer tesislerde” prosedürlere uygun şekilde işlenen suyun nehirlere, denizlere ve atmosfere deşarj edildiğidir. Fukuşima’da deşarj edilen sudaki trityum miktarının diğer santrallere göre daha az olduğu söyleniyor. Ancak bu materyallerde kirli suyun başka radyoaktif izotopları da içerdiği yok sayılıyor. Bu konuya dair çeşitli videolarda da “deşarj edilen su trityumlu, trityum da zaten tehlikesiz, hem diğer nükleer santrallerde de zaten yapılan bir işlem” denilerek Japonya’nın ve TEPCO’nun açıklamaları aklanıyor.[7]
Ülkede hükümet ve TEPCO tarafından endişeleri gidermek üzere ilginç yollara da başvuruluyor. Japon milletvekili Yasuhiro Sonoda, kameraların karşısında bir bardak arıtılmış su içti! Santral ve çevresinde tehlikeli düzeyde radyasyon olduğu bilinmesine rağmen, bölgeye turlar düzenleniyor. Konuklar böyle bir ortamda uzun süreler boyunca etrafta gezdiriliyor, reaktörden alınan suyla dolu bir şişe ellerine tutuşturuluyor ve çıplak gözle incelemeleri isteniyor. Bu suyun çıplak gözle normal sudan ayırt edilebilmesi doğal olarak mümkün değil! Elbette bu absürt şovlar, protestoların önüne geçmeye yetmedi. Yani kimse yemedi!
Atık suyun okyanusa boşaltılmasına karşı tepkiler
Japonya’da yıllardır nükleer santrallere karşı kampanyalar örgütleyen Doro-Çiba Demiryolu İşçileri Sendikası, Japon hükümetinin ve santrali işleten TEPCO’nun atık suyla okyanusu kirletme planına en başından itibaren karşı çıkıyor. Tüm dünya halklarına ait denizlerin, sadece maliyetten kaçınmak için kirletilemeyeceğini vurguluyor ve TEPCO’yu kirli suyu karasal ortamda depolamak için gerekli adımları atmaya çağırıyor.[8] Mücadeleyi uluslararası alanda büyütme çağrısı yapan Doro-Çiba üyesi demiryolu işçileri, Ağustos ayından bu yana, çeşitli sektörlerden işçilerle birlikte Kişida hükümetini protesto ederek deşarj işleminin derhal durdurulmasını istiyorlar. Güney Kore’nin başkenti Seul’de de yaklaşık 50 bin emekçi Ağustos sonunda bir protesto mitingi gerçekleştirmişti. “Deniz Japonya’nın çöp kutusu değildir”, “Zehirli suyu salmayı bir an önce bırakın” yazılı pankartlarla Japon Büyükelçiliği önünde de eylem yapılmıştı. Onyıllar sürmesi beklenen deşarj işlemine derhal son verilmesini ve çevreye zarar vermeyecek yöntemlerin izlenmesini talep eden kampanya ve eylemler devam ediyor.
Trityum ve diğer ağır izotoplarla kirlenmiş suyun okyanusa deşarj edilmesi, çevre felâketinin daha da büyümesine yol açıyor. Nükleer santrallerin varlığı, Fukuşima benzeri faciaların gelecekte de gerçekleşebilmesine zemin hazırlıyor. Nükleer enerji santrallerine sahip bütün ülkelerin hükümetleri, enerji ihtiyacı gerekçesi arkasına sakladıkları kapitalist çıkarlar uğruna insanlığın geleceğini tehlikeye atıyorlar. Sahip oldukları olanakları toplumu kendi siyasetlerine ikna etmek, manipüle etmek için kullanmakta da hiç duraksamıyorlar. Bu nedenle de insanlığa karanlık bir gelecekten başka bir vaadi olmayan, dünyayı günden güne felâkete doğru sürükleyen kapitalizm yıkılmalıdır.
[3] Selim Fuat, Fukuşima’da Nükleer Felâketin Etkileri Devam Ediyor, Temmuz 2011, marksist.net/node/2693
[4] Bekerel radyoaktivite birimidir. 1 Bekerel, bir saniyede bir atom çekirdeğinin bozunması anlamına gelir.
link: Berdan Güney, Japonya Radyasyonlu Suyu Okyanusa Boşaltmayı Sürdürüyor, 24 Ekim 2023, https://marksist.net/node/8098
Filistin de, Filistin Dayanışması da Abluka Altında
Filistin Halkıyla Dayanışma Eylemleri Büyüyor