57 yıllık ömründe iki dünya savaşını, faşizmin yükselişini, on milyonlarca insanın ölmesini, zafere ulaşan ve yenilen devrimleri, hastalığı, veremi gören bir şair nasıl şiirler yazar? Fransız şair Paul Éluard’ın şiirlerini yazdığı dünya böyle bir dünyaydı. Éluard her iki dünya savaşında da cephede yer almış, insanlığın içine sürüklendiği bu katliamı ne yüreği ne de aklı kabul etmiştir. “Gerçeküstücülük” akımının temsilcilerinden sayılmasına rağmen içinde yaşadığı dünya ona toplumcu, gerçekçi şiirler yazdırmıştır. Özellikle Fransa Komünist Partisine katıldıktan sonra Éluard cephelerde, meydanlarda, edebiyatta, siyasi mücadelede yani her yerde bir direnişçi olarak yer almıştır. İnsanı anlatan, insanlığın acıyı, yoksulluğu, ölümü aştığı, sömürünün, savaşların olmadığı bir dünya özlemiyle dolu şiirler yazmıştır.
İnsanlarda tek sıcak kanun,
üzümden şarap yapmaları,
kömürden ateş yapmaları,
öpücüklerden insan yapmalarıdır.
İnsanlarda tek zorlu kanun,
savaşlara, yoksulluğa karşı
kendilerini ayakta tutmaları,
ölüme karşı yaşamalarıdır…
Éluard, âşık olduğu kadın için bir şiir yazmaya karar verir. Çok özel, adeta destansı bir şiirdir yazmak istediği. O güne kadar hiç denenmemiş bir tarzda yazacaktır ve adeta aşkının destanını anlatacaktır. Éluard şiirine bu düşüncelerle başlar. Ama o günlerde II. Dünya Savaşı tüm şiddetiyle devam etmektedir ve Nazi Almanya’sı Fransa’yı işgal etmiştir. Her yer yakılıp yıkılmakta, Paris acılar içinde kıvranmaktadır. Evine, kendi küçük dünyasına sığınmak, gerçeklere gözlerini kapatmak mümkün değildir. Nitekim Nazilere ve savaşa karşı mücadelenin içindedir Éluard. Bu nedenle şiirini yazarken sevdiği kadının adı aklından silinir. Zihninden, ruhundan, dilinden hep aynı kelime taşar: La Liberté! Yani, özgürlük!
Yaldızlı imgelere,
Toplara, tüfeklere
Kralların tacına
En güzel gecelere,
Günün ak ekmeğine
Yazarım adını
Gölgede değirmene yazarım
Uyanmış patikaya,
Serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara adını
Ey özgürlük!
Éluard’ın 1942’de yayınlanan bu lirik şiiri önce cephede savaşan askerlere, mücadeleci işçilere, sosyalistlere güç verir. Nazilerin zulmüne karşı mücadelenin sembollerinden bir haline gelir. Sonra nice dile çevrilir, dünyanın dört bir yanında zulme başkaldıran insanlara direnme gücü verir, özgürlük mücadelesinin sembollerinden biri olur.
“La Liberté” Melih Cevdet Anday’ın ve Orhan Veli’nin Türkçeye çevirisiyle ve Zülfü Livaneli’nin bestesiyle hepimizin dilinde “Ey Özgürlük” şarkısı halini alır. Livaneli 1983 yılında çıkardığı Ada isimli albümünde yer verir bu şarkıya. O yıllar Türkiye için çok sancılı yıllardı. 12 Eylül faşist rejiminin hüküm sürdüğü, insanların karanlığa hapsedildiği, adeta nefes almanın yasaklı olduğu yıllardı. Ama aynı zamanda insanlığın kurtuluşu davasına gönül verenlerin, yüreklerinde mücadele ateşinin sönmediğini sessizce haykıranların da olduğu yıllardı. Kendini bireysel aşklarla, bireysel duygularla sınırlamayıp insanlığın kurtuluşu davasına adayan sanatçıların ölümsüz yapıtları, her zaman olduğu gibi o haykırışlara güç veriyordu. Ey Özgürlük şiiri bugün de emekçilerin özgürlük özleminin sembollerinden biri ve hâlâ haykırışlara güç vermeye devam ediyor. Onlarca dilde onlarca yürekte aynı ahenkle söylenmesi işte bu yüzden.
Bir sözün coşkusuyla
Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum haykırmaya
Ey özgürlük!
link: Kocaeli’den metal işçisi bir kadın, İnsanlığın Kurtuluşu Mücadelesinde Bir Sembol: “Ey Özgürlük”, 20 Ocak 2023, https://marksist.net/node/7834
Elmas Işıltısının Ardındaki Dizginsiz Sömürü