Şubat başında öğrencilerin üniversite sınavına başvuru maratonu başlarken YÖK tarafından barajın kaldırıldığı “müjdesi” verildi. Ayrıca Temel Yeterlilik Testinde (TYT) sınav süresi de uzatıldı. Yani bu yıl öğrencilerin, üniversite tercihi yapabilmek için belli bir baraj puanını geçmesi gerekmeyecek. Baraj puanlarının kaldırılmasıyla bu yıl üniversiteye kayıt yaptıranların çok artacağı tahmin ediliyor.Zamanlaması manidar olan bu değişiklik iktidarın son dönemlerde yaptığı her hamle gibi tartışma konusu haline geldi. Sosyal medyada tepkilere yol açtı. Açıkçası bu hamleden de anlaşılıyor ki, fazlasıyla sıkışmış durumda olan iktidar çöküşünü ertelemek için sorunları büyütmek pahasına akla ziyan “çözüm”lere sarılmış durumda!
Birçok eğitimcinin ve muhalif sendikaların iktidarın gerçek niyetini ortaya koyacak görüşler belirtmesi, gerek medyada gerek sosyal medyada tepkilerin yükselmesi üzerine bu uygulamayı savunmaya kalkanlar oldu. Tartışmalar üzerine Bahçeşehir Üniversitesi kurucusu Enver Yücel’in tweetleri tartışmayı başka boyutlara taşısa da bu değişikliğin özünde kimlerin çıkarına olduğunu gösteriyordu: “Üniversiteye girmek için baraj puanları düşürüldü. Biz yine bölündük. Bir kısmı iyi diyor, bir kısmı yanlış diyor. Bu sistem değişikliği aslında benim de düşüncemdi. Çok iyi oldu. Ama bu yetmez. Gelecekte bu ülke üniversiteleri dünyada olduğu gibi kendi öğrencisini de seçecek.” Bir özel üniversitenin kurucusunun meseleye “duygusal” bakıp, “çok iyi oldu” diyerek bu işe sevinmesi kadar doğal bir şey olamaz. Tersi bir yaklaşım, bir kapitalistin doğasına aykırı olurdu zaten! Eğitimin kalitesi, gençlerin geleceği, üniversitelerin gençlerin geleceğine bir katkısının olup olmaması, tüm emeklere ve ailelerin maddi kayıplarına rağmen 4 yılın sonunda gençlerin işsiz kalmaları ve bu süre boyunca gençlerin âdeta hayattan koparılmaları onu ilgilendirmez. O ve onun sınıfındakileri kasalarına girecek paralar ilgilendirir yalnızca!
Son yıllarda giderek derinleşen ekonomik kriz özel üniversitelerin de krizden etkilenmesine, kasalarının giderek boşalmasına yol açtı. Hem işin ekonomik boyutu hem mezun verdiğinde iş olanakları yaratmayan birçok bölümde kontenjanlar boşalmaya başladı. Birçok bölüm, öğrenciler tercihte bulunmadığı için kapanma noktasına geldi. YÖK Başkanı Erol Özvar konuyla ilgili gazetecilerin sorularını yanıtlarken, her yıl üniversitelerde boş kalan kontenjanlar olmakla birlikte talebin de oldukça yüksek olduğuna dikkat çekti. Özvar, baraj puanlarının kaldırılmasıyla daha fazla öğrencinin üniversitelerde boş kalan kontenjanlara başvurmasını amaçladıklarını söyledi. Bu uygulamanın eğitimin kalitesini düşüreceğine dair eleştirilere cevaben de daha çok öğrencinin tercih yapabileceği bu sistemle öğrenciler arasında rekabetin ve üniversitelerin kalitesinin artacağını iddia etti. Oysa YÖK’ün 2018’deki raporunda baraj puanının düşürülmesinin eğitim kalitesini olumsuz yönde etkilediği vurgulanmış, baraj puanının yükseltilmesi kalitenin yükseltilmesi için önemli bir adım olarak değerlendirilmişti. Rejimin bekası için kritik açıklamalara sözcülük eden iktidar ortağıDevlet Bahçeli ise 9 Ağustos 2021 tarihinde yaptığı bir konuşmada üniversite sınavlarına girişte baraj puanı uygulamasının kaldırılmasını istemişti. Eh bu durumda YÖK de tıpkı rejimin sultası altındaki diğer kurumlar gibi iktidar ne derse onu demek, ne isterse onu yapmak, dün dündür, bugün bugündür demek durumundadır. İktidar neylerse güzel eylemiştir tabii!
Üniversite kontenjanları boş
BBC Türkçe’yekonuşan eğitimciler, ellerini ovuşturarak bu durumdan heyecanlanan özel üniversitelerin “eğitimcilerinin” aksine durumun farklı boyutlarıyla değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyorlar. Eğitim-Sen Genel Başkanı Nejla Kurul bazı vakıf üniversitelerinin yüzde 35-40 öğrenci kapasitesiyle çalıştığını söylüyor ve bu uygulamanın derme çatma bir kurum olarak hizmet veren vakıf üniversitelerine müşteri sağlayan bir sürece evrilebileceğine işaret ediyor. Salim Ünsal ise Türkiye’de yeni açılan üniversiteler ve kontenjanı arttırılan bölümlerle birlikte, her yıl liseden mezun öğrenci sayısı kadar üniversite kontenjanı sağlandığına dikkat çekiyor: “YÖK son 5-6 yıldır zaten üniversitelerin kontenjanlarını doldurmakta zorlanıyordu. Bazı senelerde 200 bin-220 bin, mesela geçen sene 190 bine yakın boş kontenjan oluştu... Geçen yıl 2,5 milyon talep varken, 1 milyon kontenjanı olan üniversiteleri dolduramadık. YÖK barajı kaldırarak, boş kalan kontenjanların daha çok dolabilmesini sağlayacak bir yöntem olarak bunu denemiş oldu.” MEF Üniversitesi Rektör Yardımcısı Erhan Erkut da YÖK’ün 4 yıl öncesiyle çelişen bu kararını, “seçim yatırımı” olarak değerlendiriyor: “Geçen sene 700 bin, bir önceki sene 500 bin kişi baraj altında kalmıştı. Şimdi bu çocuklara, buyurun üniversiteye gelin diyoruz. Bunun tek amacı, işsizliği dört sene ötelemektir. Ancak dört yıl sonra, işsiz üniversite mezunu sayısında patlama yaratacaktır.”
Her üç gençten biri işsiz ve üniversite mezunu işsiz sayısı artıyor
Genç İşsizler Platformunun TÜİK ve İŞKUR rakamlarından yola çıkarak derlediği verilere göre Türkiye’de yaklaşık her üç gençten biri işsiz ve yıldan yıla artan üniversite mezunlarının altıda biri resmen işsiz. Üniversite mezunları arasında işsizlik artmakla kalmıyor kronik hale de geliyor. Platformun Şubat ayına ilişkin “İşsizlik ve İstihdam Raporu”nda öne çıkanlar şöyle: TÜİK’in açıkladığı dar tanımlı genç işsizlik %21. İş bulma ümidini yitirenler ve önceki başvurularında yanıt bekleyip yeni iş başvurusu yapmayanların dâhil edildiği geniş tanımlı genç işsizlik ise %31. Genç istihdamı pandemi dönemindeki sorunların kalkmasına ve aynı dönemde üniversite mezunlarının sayısının artmasına rağmen hâlâ düşük seviyelerde. Çalışanların bir kısmı kendi mesleğinde iş bulamıyor ve vasıfsız işkollarında çalışıyor. Kısa süreli, sigortasız ve asgari ücretin altında çalıştırılma yaygınlaşıyor. 15-34 yaş grubundaki toplam genç işsiz sayısı 2 milyon 180 bin. Ancak geniş tanımlı genç işsiz sayısı 3 milyon 552 bine ulaşıyor. 1 milyon 158 bin üniversite mezunu ise iş bulma ümidini yitirme gibi sebeplerden ötürü işsiz değil, sadece işgücü dışında sayılıyor. Üniversite mezunlarında işsizlik bu düzeydeyken lise mezunlarında durum çok daha vahim düzeyde. Lise mezunu işsizlik oranı 2014’te %11,9 iken 2020 yılında bu oran %20,8 seviyesindeydi. Birçok lise mezununun yanı sıra sağlık meslek lisesi mezunlarının büyük bir kısmı atama sorunu yaşayıp işsizler ordusunda sıra bekliyor. Sağlık Profesyonelleri Platformuna göre ülkede 650 binden fazla sağlık çalışanı atama bekliyor. Ortaöğretim Sağlıkçılar ve Hemşireler Platformuna göre de bunların 80 bine yakını ortaöğretim mezunu.
Eğitimciler, barajın kaldırılmasıyla hem üniversitedeki eğitim kalitesinin hem de ortaöğretime kadar uzanan bir süreci kapsayan eğitim seviyesinin düşeceğini belirtiyorlar. Bu yönüyle bakılınca çok doğru bir değerlendirme tabii ki! Ama öte yandan uzunca bir zamandır iktidarın böyle bir derdinin olmadığı da ortada değil mi? Eğitim sorunu dendiğinde iktidarın anladığı şunlar değil mi? Özel okullar ihya oluyor mu, İmam Hatipler doluyor mu, İlahiyat Fakülteleri yeterince mezun veriyor mu, sayıları artan din dersleri için yetişmiş eleman var mı, tarikatlara alan açılıyor mu, yapılacak bir değişikliğin bir seçimi daha almamıza katkısı olur mu?... Eğitim kalitesi düşecekmiş, vasıfsız eleman yetişecekmiş, gençler işsiz kalacakmış, ne gam! 2019’da yükseköğretim akademik yılı açılış töreninde Erdoğan, iktidarları boyunca üniversite sayısının 76’dan 207’ye çıkarıldığını, öğrenci sayısının 1,6 milyondan 8 milyona çıktığını açıklamış, gençlere iş bulmak gibi bir kaygılarının olmadığını da şöyle ifade etmişti: “Efendim işte «işsizlik var»! Olabilir, her öğrenci üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye de bir şey yok. Bunu dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız.”
Türkiye’de üniversitelerden her yıl 900 bin öğrenci mezun oluyor. Bunların büyük bir kısmı bıraktık kendi mezun olduğu alanda iş bulmayı başka herhangi bir alanda bile iş bulmakta çok zorlanıyor. Örneğin eğitim fakültelerinden her yıl 100 bin civarında öğretmen adayı mezun oluyor ve bunların çok az bir kısmı atanabiliyor. Gençler bu durumdayken, iktidar eğitim sorununda da istihdam sorununda da gençlere umut olacak gerçek çözümlerle uğraşmıyor. Yeni üniversite açılırken de, kontenjanlar arttırılırken de akademik alandaki ihtiyaçlar ve istihdam olanaklarının olup olmadığı araştırılmıyor. Üniversiteler, gençleri daha nitelikli bireyler haline getirmek, iş edindirmek için değil, eğitime yatırım yapan yandaş sermayeye müşteri kazandırmak için açılıyor. Gençleri yurtlar üzerinden veya başka ihtiyaçları üzerinden cemaat ve tarikatların kucağına daha rahat atabilmek için açılıyor. Gençleri en az 4 yıl daha işsizler ordusundan uzak tutup oyalamak için açılıyor. Gençlere sınıf atlama hayalleri pompalamak için açılıyor...
İşçi ve emekçilerin yaşamı günden güne büyüyen sorunlarla, bir türlü ödenemeyen borçlarla, ay sonunun nasıl getirileceğinin hesaplarıyla, sofraya koyulacak bir şey bulmanın telaşıyla geçiyor. Büyüyen sorunlar artık evde küçücük çocuklardan bile saklanamaz hale geliyor. Sokak röportajlarında bıraktık gençleri, küçücük çocuklar bile artık ailelerinin yaşadıkları ekonomik zorlukları dillendiriyor. Hayat pahalılığının, her gün artan zamların altında ezilen aileler eli iş tutmaya başlayan çocuklarını işe vermek zorunda kalıyorlar. Birçok öğrenci daha lise sıralarında hem aile bütçesine katkıda bulunmak hem erken yaşta bir iş, bir meslek öğrenmek için çalışmak durumunda kalıyor. Çoğu üniversite öğrencisi aile bütçesi yetmediği için yaz-kış marketlerde, kafelerde hem part-time çalışıp hem okula devam etmek zorunda kalıyor. Daha önceki genç nesillerin aksine, günümüzde gençler hayallerine ulaşamayacağının farkına daha erken varıyor. Bir ev, bir araba sahibi olabilmenin bile imkânsız olduğunu görüyor, ailesine muhtaç kalmadan geçindirebilecek bir iş peşinde koşuyor adeta! Evlilik hayalleri bile ya erteleniyor ya vazgeçiliyor! Üniversite mezunu gençler kendi alanlarında iş bulamayıp geçinebilmek için ne iş olsa yaparız durumuna düşürülünce, daha geriden gelen gençlerde üniversite eğitimi cazibesini kaybediyor.
Bugün gençlerin büyük bir kısmı, aldıkları eğitimi ve sahip oldukları yetenekleri kullanmadıkları, geçici olarak gördükleri işlerde çalışıyor. Ailesinin desteği sayesinde bir süre daha çalışmak zorunda olmayan bazı gençler bir kamu kurumunda çalışmanın koşullarını zorluyor. Kimi okuduğu bölümle ilgili bir iş bulamayacağı korkusuyla bir üniversite daha okuyor. Kalıcı bir iş bulmak kaygısıyla KPSS’ye hazırlanarak ömür tüketiyor. KPSS’de yüksek puan almayı başarabilenler de liyakatten önce sadakatin geldiğini deneyimleyerek öğrenmiş oluyor. Genç nesil diplomaların bir getirisinin olmadığı bir dönemi yaşıyor ve Türkiye’de sorunlarına bir çözüm olamayacağı duygusu giderek büyüyor. Büyük bir çoğunluğu yurtdışına gitme hayalleri kuruyor. Almanya merkezli Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS) Vakfının 2021 yılında, 28 ilde 3 bin 243 kişiyle yüz yüze yaptığı “Türkiye Gençlik Araştırması”na göre gençlerin yaklaşık %73’ü fırsat verilse veya imkânı olsa Türkiye dışında bir ülkede yaşamak istediğini belirtiyor. Kimi başka ülkelerde yaşam koşullarının daha iyi olduğu gerekçesiyle, kimi insan hakları ve özgürlükler konusunda daha iyi olduğu düşüncesiyle ve daha kolay iş bulabilecekleri umuduyla özellikle Batı ülkelerinden birine gitmeyi hayal ediyor. Gençler önlerinde tek bir seçenek görüyor: Ne iş olsa yapacakları başka bir ülke. Bu ülkede kendini değersiz hissedeceği bir doktor olmaktansa başka bir ülkede mutfakta bulaşık yıkamayı bile göze alıyor. Geleceğe dair umutlarını kaybedip bir çıkış kapısı bulamayanlar ise depresyona giriyor, intiharın eşiğine geliyor ya da ne yazık ki o eşiği geçecek hamlelerde bulunuyor.
Gençler kapitalist sistemin yarattığı, iktidarın ise daha da büyüttüğü umutsuzluk ve çıkışsızlık ortamında bir çıkış noktası ararken, sorunlarını daha da büyütecek yollara doğru yönlenmiş/yönlendirilmiş durumdalar. Faşist rejimin boğuculaştırdığı, burjuva muhalefetinse tüm sorunların çözümünü seçim sandığına bağladığı ağır siyasi/toplumsal atmosfer gençlerin umutsuzluğunu daha da büyütüyor ne yazık ki! Milyonların içinde yalnız olduğunu düşünen gençler, bir Avrupa ülkesine kaçarak yeni bir hayat kuracağı hayaline inanıyor. Kapitalist sistemin ne olduğunu tam manasıyla anlayamayan işçi ve emekçi sınıfın gençleri ne yazık ki her dönemde sorunlar karşısında hayallere kapılıp çözümden uzak bir tutum içine itilirler. İşçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin yükseldiği, sınıf mücadelesinin toplumsal atmosferi de değiştirdiği dönemlerde gençlerin ruh hali de tümüyle değişirken ve bu mücadele onları da kendine çekerken, sınıf mücadelesinin gerilediği koşullarda bireysel kurtuluş çabası pek “akıllıca” görünebiliyor. Oysa bireysel kurtuluş mücadelesi adına yapılan her şey işçi sınıfının kapitalist sömürü çarkından kurtuluşunu hep daha ileri bir tarihe erteliyor ne yazık ki! Mücadele etmeyen her neslin, kendi çocuklarına bıraktığı dünyada bir payı vardır. Bugün artık âdeta sabun köpüğü gibi olan hayal balonlarına aldanmak yerine işçi sınıfının her bireyi gibi sınıfın gençlerinin de kapitalist sistemin yarattığı sorunlara karşı ayağa kalkması gerekiyor. Çünkü tarih boyunca zorbalardan da zalimlerden de ve onların yarattığı düzenlerden de kurtuluşun tek bir yolu oldu, o da mücadele etmek!
link: Aylin Dinç, Üniversite Sınavında Baraj Kaldırıldı! Ya Gençlerin İşsizliği ve Umutsuzluğu?, 6 Mart 2022, https://marksist.net/node/7589
Şu Karbon Ayak İzini Bir Takip Edelim
Kadın ve Kavga