Ordu’nun Fatsa, Perşembe, Ünye ilçelerinde 8 Ağustosta sabah saatlerinde başlayan sağanak yağış sele dönüştü. İlçelerde dereler taştı, su baskınları, heyelanlar yaşandı, yollar çöktü, köprüler yıkıldı... Ordu Belediye Başkanının 500 bin kişinin etkilendiğini açıkladığı bu felâkette bir kişi de hayatını kaybetti. Evlerinde ve işyerlerinde mahsur kalıp boğulmaktan son anda kurtulanlar ve yaralananlar oldu. Birçok ev ve işyeri selin taşıdığı çamur, taş, moloz parçalarıyla doldu. Ünye’de bir tekstil işletmesinde 165 işçi mahsur kaldı. Kampları ırmak kenarında olan 600 civarındaki tarım işçisinin çadırları sel sularına kapıldı. Çoğu ailenin bin bir emek vererek hasat ettiği, bir yıllık geçim kaynağı olan on binlerce ton fındık sel sularında yok oldu. Tüm bunlar, yalnızca 2 saat kadar yağan yağmurun sonucunda yaşandı.
AKP yetkilileri, felâketin yıkıntılarını temizlemek ve hasarı gidermek için seferber olduklarını söylemelerine rağmen canını zor kurtarmış olan çoğu insan, kendi imkânlarıyla, komşularının yardımıyla evlerindeki suyu, çamuru temizledi. Evini yıkılmaktan kurtarmak için uğraştı. Mağdur olan insanlar, kendileriyle görüşmeye gelen basın mensuplarına “devlet buraya mutlaka gelmeli, ya devlet gelmeli, ya devlet gelmeli” diye feryat ederken, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay felâketin boyutlarının medyanın aktardıklarından daha az seviyede olduğu ve devletin tüm birimlerinin ilk andan itibaren iş başında bulunduğu yönünde demeçler veriyordu. Gerçekten de yetkililer işin başına hemen geçtiler. Ama insanlara yardım eli uzatmak için değil! Bu afetin ardından inşaat firmalarının ne şekilde kâr sağlayacaklarının etüd çalışmaları için! Evleri yıkılan köylüler basın mensuplarına yaşadıkları zorlukları anlatmaya uğraşırken, devletin başındakiler ihaleleri yöneten bir genel müdür gibi yıkım üzerinden elde edilecek girişimin planlamalarıyla meşguldüler.
AKP yetkilileri felâketin hemen ardından yaşananları yine her zaman yaptıkları gibi bir “doğal afet” olarak yutturmanın çabası içine girdiler. Çevre ve Şehircilik “Bakanı” Murat Kurum, Ordu’daki sel felâketinde tetikleyici nedenler olup olmadığına dair iddiaların hatırlatılması üzerine şunları söyledi: “Afet deyince neticede bu doğal bir olay. Sizin öngöremediğiniz bir olay ki ismi afet oluyor. Tabii ki şehirdeki altyapı bu afetin şehre olan etkisini değiştirebilir. Ama şehirde mevcutta zaten o manada her türlü altyapı, proje hem bizim bakanlığımız birimlerince hem belediyelerce hem valiliklerde yapılıyor. Kaçak yapılaşmadan kaynaklı problemler hemen hemen her yerde var. Buna ilişkin imar barışı yasası çıkarıyorsunuz. Hazine arazisine kaçak yapıyı gidip yıkayım yapamıyorsunuz. Bu da bir gerçek, yani ülkenin gerçekleri. Üst ölçekte yapılması gerekenleri inşallah süreç içinde yapıyorsunuz. Neticede bu yağışların olmasının nedeni iklim değişikliği sebebiyle. Bu beklenen bir şey değil. Buna ilişkin stratejik eylem planı hazırlamak zorundayız. Altyapıyı güçlendirmek zorundayız. Bu eylem planıyla bunlar açıklanacak. Ancak bugüne kadar böyle bir durum yoktu. Gelişmiş ülkelere baktığınız zaman Avrupa, Amerika, Fransa’da böyle bir hazırlık var mı? Bakıyorsunuz en gelişmiş ülke dediğiniz Amerika’da her yer seller içerisinde, şehirleri basıyor, insanlar mahsur kalıyor. Bu bir felâket, bir afet...”
Yaşananlarla ilgili olarak hangi yetkili konuşsa benzer değerlendirmeleri yaptı. Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz’ın yaşanan felâketle ilgili değerlendirmelerinin arasında sarfettiği bazı cümleler de bunu ortaya koyuyor: “24 saat esaslı tedbirlerimizi aldık ama afet dediğimiz bu işin çok da tedbiri olmuyor doğal olarak. Bunun çok çözümü yok...Tedbirimiz en üst düzeyde alındı....Tabiat afeti bu. Bazen bunun karşısında yapılacak pek bir şey olmuyor...” Ağız birliği edilerek yaşananların doğal felâket olduğunu söylemelerindeki kasıt şu: İhmal yok, AKP’nin bugüne kadar Karadeniz’in doğasını mahvettiği gerçeği yok, oy elde etme uğruna çarpık kentleşmeye onay vermek yok, “doğal afet” var!
AKP’li yetkililerin neredeyse felâketle ilgili her demeçlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bilgisi olduğu, bölgeyi yakından takip ettiği özellikle belirtildi. O bilgi sahibi olduğunda tüm sorunlar çözülüyor çünkü! Erdoğan’ın yaşanan felâketle ne düzeyde ilgilendiği ortada. O, bakanları gibi uzun uzun gerekçeler üretmiyor. Felâketi bildik tarzda değerlendiriyor. Soma katliamının ardından “bu işin fıtratında var” diyen Erdoğan bu defa da “Kardeşlerim; biz kaza ve kadere inanmış insanlarız. Bu bizim imanımızın gereğidir ve Ordu’da yaşanan felâket tabii sadece Ordu ile kalmadı, Rize’de, Trabzon’da da yaşandı. Bu bölgelerin kaderinde bu var” ifadelerini kullanmıştır.
Böyle bir felâketin ardından hangi AKP yetkilisi ağzını açsa pişkince konuşuyor ve sorunun kaynağına zerre kadar değinen bir yaklaşım ortaya koymuyor. Yıllardır Karadeniz’in taşını, toprağını, suyunu kâr uğruna yağmalayıp doğanın, doğal akışın canına okudular. Şimdi yaptıklarının sonucunda da mazeretler üretmekte yarışıyorlar. Doğayı kâr uğruna kurban etmekten vazgeçip, sorunların bu düzeyde yaşanmasına engel olabilecekken, Amerika’da yaşanan örnekleri veri alıp gelişmiş ülkelerde bunlar yaşanıyorsa Türkiye gibi bir ülkede yaşanmasının normal olarak kabul edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Seçim dönemlerinde oy toplamak için şantaj malzemesine dönüştürülen plansız yapılanma yeri geldiğinde algı operasyonları için malzemeye dönüştürülüyor.
Egemenler felâketin sorumlusu olarak iklimin değiştiğini, yağış miktarının arttığını, suyun akış yolu üzerinde “cahil vatandaşın” bina yaptığını, gelişmiş kapitalist ülkelerde bunların yaşanacağını, bunu hiçbir önlemin engelleyemeyeceğini, sonuçta kader olduğunu iddia etseler de TMMOB çok başka sebeplere dikkat çekiyor. Sel felâketi sonrasında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz imzasıyla yapılan açıklamada yaşanan felâketin AKP’nin yanlış politikalarının sonucu olduğuna dikkat çekildi. Yaşanan felâketin sebepleri de şu şekilde sıralandı: Dere yataklarının yapılaşmaya açılıp suların doğal akışının önünün kesilmeye çalışılması, Karadeniz Sahil Yolunun oluşturduğu setin, uğruna bitki örtüsü yok edilen HES’lerin derelerin akış rejimini bozması. Bu temel sorunlar çözüme kavuşturulmadan bölge halkının can ve mal güvenliğinin sağlanmasının mümkün olmadığı uyarısında bulunuldu.
Bu uyarılar ilk kez yapılmıyor. AKP, TMMOB ve ona bağlı odaların bölgeye dair uyarılarını dikkate almıyor. TMMOB’un tüm uyarılarına rağmen Karadeniz’de yıllardır bizzat AKP eliyle birçok dere yatağı değiştirildi ve bunların bir kısmı TOKİ’nin Kentsel Dönüşüm Projelerine açıldı ve buralarda yaşanan sel felâketlerinin ardından konu gündeme defalarca geldi. Karadeniz’e can ve kan veren dereleri kurutan, yağmur sularının azgın sellere dönüşmesine yol açan HES projeleri de durmak bilmiyor. Orman ve Su İşleri Bakanlığının 2017 verilerine göre son 10 yıl içerisinde 203 HES yapıldı. Bölgede 2017 itibariyle inşaatı devam eden 20 HES projesi bulunuyordu. 123 HES de etüt ve proje aşamasındaydı. Çok açık ki sel felâketleri yaşanmasa bile bu sayıdaki HES’lerin varlığı bile Karadeniz insanının hayatını ciddi bir şekilde tehdit ediyor.
Egemenler sorunu çözmek bir yana daha da büyütmekten çekinmiyorlar. Yaşananlardan çıkardıkları tek bir ders var: Felâketler kâr için fırsattır! Bu felâketin ardından, Erdoğan’ın yıkılan 8 köprüden biri olan Cevizdere köprüsü için söyledikleri bu mantığı özetliyor: “1960’ta yapılmış bir köprü. Modern bir köprü değil, ihalesini bir an önce yapacağız.” İnsanlar yardım ve çözüm bekleyedursun, yaşanan krizde iş bekleyen yandaş firmalar daha önemli!
Bu felâketler son yıllarda Karadeniz’de giderek daha büyük boyutlarda yaşanmaya başlandı. Karadeniz insanının hayatı adeta felç oluyor, hektarlarca tarım arazisi sular altında kalıyor. Evleri, depoları, samanlıkları, hayvanları, ekinleri sel sularının altında kalıyor. Meyve ağaçları, bahçeleri zarar görüyor, yollar çöküyor, köprüler yıkılıyor. Heyelanlar yolları kapatıyor. Dere yatakları sel nedeniyle kapanıyor. Sel suları elektrik direklerine zarar verdiği için elektrik kesintilerine bağlı olarak içme suları da kesiliyor. Bu felâketler, yıllardır sürdürülen doğayı talan etme politikalarının Karadeniz köylüsüne kesilen faturası!
Karadeniz’de mevsim yağışları nerdeyse her gün farklı bir ilde benzer sorunların yaşanmasına vesile oluyor. Bu yaşanılanlar doğal afet değil kâra kurban edilen doğanın çaresizliği! Sorunları bizzat yaratan egemenler yeni felâketlerin yaşanmaması için ucundan bile çözüm üretmek istemiyor, bölgede yaşanacak daha büyük tehlikeleri umursamıyorlar. AKP, büyük Türkiye olduk, yol yaptık, köprü yaptık, HES yaptık, madenleri ekonomiye kazandırdık propagandasıyla yoluna devam etmek istiyor. O yola çıktığından beri sermaye büyüdükçe büyüyor. İşçi ve emekçilerin payına ise çeşitli felâketleri yaşamak düşüyor. Bu “kaderi” değiştirmenin tek bir yolu var, yaşananlara “yeter artık” demek ve mücadele etmek. Başka yolu yok!
link: Aylin Dinç, Karadeniz’i Talan Projesinin Sonucu: Sel Felâketleri!, 16 Ağustos 2018, https://marksist.net/node/6464
“Büyük Türkiye” Fotoğrafındaki Yerimiz
Krizin Sorumlusu Sermaye Düzeni ve Onun Efendileridir