1990’lı yıllarda sosyalizmin çöktüğü ve kapitalizmin zafer kazandığı ilan edildi. Artık savaşlar olmayacaktı. Dünyaya barış gelmişti. Ekonomik krizler olmayacaktı. İnsanların bütün temel sorunları çözülecekti. Kimse işsiz kalmayacak, herkesin barınacak bir yeri olacak, açlıktan kimse ölmeyecek, çıkarılan iklim yasaları vs. ile doğa korunacaktı… Kapitalizmin egemenlik kurmadığı, kapitalist ilişkilerin girmediği bir karış toprak kalmamıştı artık. Kapitalizm tam anlamıyla küresel bir sistem olmuştu ve güya insanlığın tüm sorunları çözülecekti. Burjuva ideologlar ve burjuva medya kitlelere bunları empoze ediyordu.
Ve yıl 2017. Şu an dünyaya baktığımızda gördüğümüz tablo hiç de anlatılanlara benzemiyor. Artık savaş olmayacak demişlerdi fakat her gün biraz daha büyüyen Ortadoğu eksenli emperyalist paylaşım savaşı binlerce insanın ölümüne, milyonlarca insanın yaşadığı toprakları terk edip gelecek umuduyla göç yollarında ölüm-kalım mücadelesi vermesine yol açtı. Her gün binlerce insan bir parça yiyecek, bir yudum su bulamadığı için açlıktan ölüyor. Her geçen gün işsizler ordusuna binlerce insan katılıyor ve her gün sokakta yaşamaya mahkûm edilen insan sayısı artıyor. Milyonlarca insan açlığa, yoksulluğa mahkûm edilirken, çalışanların ücretleri düşürülüp çalışma saatleri uzatılırken, işçi-emekçilerin kazanılmış hakları dünyanın her yerinde saldırıya uğrarken, dünyayı yaşanmaz hale getirenler, sermaye sahipleri dolarlarına dolar katmaya, kârlarını artırmaya devam ediyorlar. Tüm insanlık artık refaha kavuşacak demişlerdi! Milyonlarca insanın gözünün içine baka baka yalan söylemişlerdi, yalan söylemeye de devam ediyorlar.
Kapitalizmin içine sürüklendiği sistem krizi tüm insanlığı yok oluşa sürüklerken, emperyalist hiyerarşideki hegemonya krizi savaşın daha da derinleşeceğini gösteriyor. Dünyada otoriter ve baskıcı rejimler iktidar olurken, insanlığı çürümüş kapitalist düzene mahkûm etmek istiyorlar. Burjuva ideologlar, yazarlar, siyasetçiler istedikleri kadar allayıp pullayıp kapitalizmin insanlık tarihinin en iyi sistemi olduğunu söylese de, insanlığın büyük bir çoğunluğu yaşadığı hayattan rahatsız ve bir şeylerin değişmesini istiyor. Kapitalizmin yarattığı toplumsal çelişkiler her gün biraz daha derinleşirken, toplumun büyük bir kısmında öfke de büyüyor. Özellikle genç işçi-emekçiler arasında kapitalist ideologların öldü dedikleri sosyalist, devrimci, Marksist fikirlere yönelim eskisine göre daha fazla artıyor. Dünyanın birçok yerinde kitleler sokaklara çıkıyor, saldırılar karşısında grevlerle, direnişlerle sistemin yarattığı olumsuzluklara karşı mücadele ediyor. Sistemin yaratmış olduğu krizin faturasını ödemeyeceğini haykırıyor.
Yüzyıl önce de sistem kriz içindeydi. Krizden çıkmak ve dünyayı yeniden paylaşmak için emperyalist devletler milyonlarca insanın ölmesine, milyonlarcasının sakat kalmasına neden olan bir paylaşım savaşına tutuşmuşlardı. 1914 yılında başlayan savaş, 1917 Ekim Devriminden sonra son bulmak zorunda kaldı. Zorunda kaldı çünkü burjuvaların, kapitalistlerin hiç beklemedikleri bir zamanda Rusya gibi Çarlıkla yönetilen geri bir ülkede işçiler kendi iktidarlarını kurmuşlardı. Kendi ülkelerinde de işçilerin ayaklanmasından ve iktidarı ele almasından korkan burjuvalar savaşa son vermek zorunda kaldılar. Öyle ya, ayaktakımı olarak gördükleri, köle gibi çalıştırdıkları işçiler nasıl iktidar olurdu? Evet, işçiler Lenin önderliğinde kurulan Bolşevik Partide örgütlenip sovyetlere dayanan kendi iktidarlarını kurdular. Sistemin yarattığı ve derinleştirdiği toplumsal çelişkilerin kitlelerde yarattığı hoşnutsuzluk devrime dönüştü. Bolşevikler tarafından doğru zamanda sabırla, azimle ve karalılıkla örgütlenen işçi-emekçi kitlelerin öfkesi, Rusya’da işçi sınıfının iktidarıyla sonuçlandı. İşçilerin iktidara gelmesiyle savaş durdurulmuş, ezilen halklara özgürlüğü verilmiş, egemen sınıfların kendi aralarında yaptıkları gizli antlaşmalar ifşa edilmiş, topraksız köylülere toprak dağıtılmış, işyeri komiteleri aracılığıyla işçiler hem üretmeye hem de yönetmeye başlamıştır. Üreten biziz, yöneten de biz olacağız diyerek kendi iktidar organlarını yaratmışlardır.
Bugün içinden geçtiğimiz dönemde toplumsal çelişkiler yüzyıl öncesine göre çok daha artmış durumda. Kapitalizm insanlığa iyi bir gelecek umudu vermiyor. Savaş, ölüm, açlık, yoksulluk, sefalet, baskılar, şiddet, işsizlik, umutsuzluk vs. dışında insanlara hiçbir şey vaat etmiyor. İnsanca bir yaşam için, insanlığın geleceği için tek çözüm kapitalist sistemin tüm kurumlarıyla birlikte yıkılıp tarihin çöp sepetine atılmasıdır. Nasıl mı? Dönüp tarihimize, geçmişimize bakarak, Ekim’den dersler çıkartarak, oradan almamız gereken deneyimleri alarak ve yolumuza devam ederek.
Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya kurma yolunda önemli deneyimlerle dolu olan Ekim Devrimi, işçi iktidarı, sosyalist ve komünist toplum mücadelesi için tarihsel bir kilometre taşıdır. Ve insanlığın geleceği için devrimci mücadele bir zorunluluktur. Geleceğin toplumu için mücadele edenler, kendi sınıf tarihinden ve deneyimlerinden yararlanarak yol almak istiyorsa, bugüne yüzyıl öncesinden ışığını ulaştıran Ekim Devrimine ve ona öncülük eden Bolşeviklerin mücadele deneyimlerine sahip çıkmalı, bu deneyimlerin ışığında yol almalı, kitleleri devrimci mücadeleye çekebilmelidir.
link: Esenyurt’tan bir grup metal işçisi, Ekim Devriminin Işığı Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor!, 14 Kasım 2017, https://marksist.net/node/6044
Jinê Cihanêra…
Genç İşsizler “Rahatsız”!