İşçi sınıfı ve ezilenler olarak, kapitalizmin içinde bulunduğu tarihsel sistem krizinin neden olduğu büyük yıkımlarla boğuşuyoruz. Bu öyle bir yıkım ki, hayatın her alanında iliklerimize kadar hisseder durumdayız. Ayakta kalabilmek ve yaşayabilmek için insanlık mücadelesi veriyoruz. Bir taraftan faşizm tepemize çökmüş nefesimizi boğuyor. Bir taraftan fabrikaların ölüm çarklarında ömürlerimiz tükeniyor gün be gün. İşçiler hayatta kalabilmek ve geçinebilmek için, tüm zamanlarını ölüm çarklarında “gönüllü mesailerle” geçiriyor. Ormanlarımız, derelerimiz, doğal kaynaklarımız yok ediliyor. Çocuklarımızın gelecekleri, nefesleri yok ediliyor. Doğal afetlerde evlerimiz başımıza yıkılıyor. Sermaye sınıfının hegemonya mücadelesinin sonucu olan savaşlarda, hayatı tanımadan kundakta ölüyor çocuklarımız.
Cumhuriyetin 100. yılı, böylesi bir dönemde, sokaklarda, fabrikalarda, meydanlarda kutlandı. İşçi sınıfının mücadele tarihini bilmenin, örgütlü olmanın ne kadar önemli olduğunu, bugün yaşananlar gözümüzün ta içine içine sokacak nitelikte. Bugün “demokratik” gibi gösterilen Cumhuriyet, Türkiye işçi sınıfının tarihinde, mücadele eden işçilere, devrimcilere, aydınlara ve komünistlere ne acılar yaşattı. Mustafa Suphi ve yoldaşlarını Karadeniz’in karanlık sularında boğan bu despotik zihniyet değil miydi? Ya Nazım Usta’yı hapseden, sürgün eden, vatan toprağına hasret ölmesine neden olanlar da bu “demokratik” Cumhuriyetin kurucuları değil miydi? İşçi sınıfının sendikalarını, grevlerini yasaklayan, hak arama mücadelelerini darbelerle biçip tırpanlayan, ilerici işçileri, devrimcileri cezaevlerine tıkan, yeri geldiğinde idama mahkûm eden, bu “demokratik” Cumhuriyet değil miydi? Kadınlara toplumda yer açmayan, ikinci sınıf yerine koyan, “evin reisi kocadır” diyen bu asil Cumhuriyet değil midir? Onlarca yıldır Kürt halkına kan kusturan, en temel demokratik haklarına dahi tahammül edemeyen, bir halkı yok sayanlar, “Türkiye Cumhuriyeti’nde ırkçılığa yer yoktur” diyen ikiyüzlü TC’nin egemenleri değil midir? TC’nin kuruluşundan bugüne kadar, ezilen halklara, işçi sınıfına, devrimcilere, komünistlere yaşattığı acılar, baskılar, katliamlar saymakla bitmez.
İşçi sınıfının devrimcileri, öncüleri olarak bizler biliyoruz ki, bugün asıl kutlanması gereken, insanlık tarihinin en demokratik zaferi olan şanlı Ekim Devrimidir. Bu zaferdir ki, emekçileri baskıdan, sömürüden, savaştan kurtarmanın, insanlığı özgürleştirmenin yolunun nereden geçtiğini bizlere gösteren büyük bir tarihsel örnektir. Ekim Devrimi, egemenlerin karalama kampanyalarına rağmen, tüm gerçekliği ile insanlık için güncelliğini koruyor. Bu nedenledir ki, tüm dünyada patlak veren her isyanda, her başkaldırıda, “sosyalizm” talepleri yükseliyor. Biliyoruz ki iyi bir yaşam, ezilen halklar için, işçi sınıfı için asıl demokrasi devrimle olacaktır. Tüm dünyada meydanlara çıkan gençler, işçiler, kadınlar, yaşamlarının değişmesini istiyorlar. Bu değişim ancak, tıpkı Ekim Devrimi gibi bir devrim ile mümkün olabilir. Ekimde yakılan ateş, özgür bir dünyanın nasıl kurulacağını öğretti bizlere. Dil, din, ırk ayrımı gözetmeden, demokrasinin, özgürlüklerin işçi sınıfının iktidarında olabileceğini öğretti. Kadınlar sosyal yaşamda hak ettikleri yeri alması ve cinsiyet ayrımcılığının ortadan kalkması için büyük bir adım atıldı. Ezilen halklar kendi kaderini kendileri belirlediler. Ekim Devriminin daha birçok kazanımından bahsedebiliriz. İşçi sınıfı için, ezilenler için gerçek devrim, görüldüğü gibi 100 yıl önce değil 106 yıl önce oldu. Sınıf devrimcilerinin görevi bu gerçekleri anlatmak, işçi ve emekçileri örgütlü mücadelenin bir parçası haline getirmek için canla başla çalışmaktır. Ekim Devrimini yaratanlara borcumuzu ancak böyle ödeyebiliriz.
1917 Ekim Devriminin yaktığı ateş, tüm harıyla işçi sınıfının mücadelesinin içinde yanmaya devam ediyor. Tüm dünyanın komünistlerine düşen görev, bu ateşi canlı ve diri tutmaktır. Bugün bağımsız bir sınıf tutumuna, sınıf siyasetine çok daha fazla ihtiyacımız var. Bu tutum 1917 Ekim Bolşevik geleneğinin kendisidir. Burjuvazinin sahte, ikiyüzlü sözde demokratik cumhuriyeti değil, işçilerin gerçek demokratik cumhuriyeti! Bu yolda sarılmamız gereken Bolşevik gelenektir. Bu geleneği yaşatmak, genişletmek, gelecek kuşaklara taşımak, tüm sınıf devrimcilerinin boynunun borcudur.
link: Sancaktepe’den bir MT okuru, İşçiler İçin Gerçek Devrim 100 Yıl Önce Değil, 106 yıl Önce Gerçekleşti, 5 Kasım 2023, https://marksist.net/node/8107
Marx’ın Kapital’ini Okumak, III. Cilt /3
Kişisel Gelişim Endüstrisinin Safsataları