Yemen’de iki yıldır devam eden iç savaş nedeniyle Nisan ve Mayıs aylarında 532 kişi koleradan hayatını kaybetti. Bu kahreden ölümlerde en büyük sayı çocuklara ait. Bombalar, kurşunlar derken bir de çocuklarımıza salgın hastalıklar musallat oldu. Savaşlar nedeniyle yerinden yurdundan zorla göç ettirilen aileler temiz suya ve yiyeceğe erişemiyor. Kolera, sıtma, kızamık, tifo gibi yüz yıl öncesinin salgın hastalıkları savaşlar yüzünden yeniden hortladı. Çözümü çok basit olan ve yıllardır ortadan kalktı dediğimiz hastalıklar şimdi tekrar can almaya başladı. Hem de en masumlarımız olan çocuklarımızın canlarını. Hastalıklar büyük bir hızla yayılmaya devam ediyor ve daha binlerce vaka sırasını bekliyor.
Saraylar, gökdelenler yapanlar bir avuç temiz su alıp o çocuklara götürme isteğine sahip değiller. Aya, yıldızlara mekikler gönderenler yanı başımızdaki çocuklara yiyecek götürmeyi beceremiyorlar! Yerin binlerce metre derinliklerinden türlü madenler çıkartanlar birkaç saatlik bir yolculukla çocuklarımıza ilaç götürmüyor, hastane yapmıyorlar. Hani, çocuk deyince yüzümüzde tebessüm, mutluluk ve ferahlık oluşurdu? Masum gülümseyişler, oyunlar gelirdi aklımıza? Dünyanın pek çok yerinde çocukların yüzleri artık gülemez oldu. Savaşın kahreden gerçeği altında çocuklarımız yok oluyor.
Acaba Yemen’in, Irak’ın, Suriye’nin kara gözlü, narin tenli çocukları hangi oyunları biliyorlar? Oynayacak oyuncakları, küçük yaramazlıklar yaptıklarında onları sevecen bir sesle bağırlarına basan ebeveynleri yanlarında mıdır? Oyun bahçelerinde oynayıp sokaklarda dilediğince koşarlar mı? Merakla ve heyecanla neyi sorup soruştururlar? Yoksa kısacık hayatları korkulu dakikalarda naylondan evlerine sığınarak kendilerini güvende hissetmeye çalışarak mı geçer? Acaba neye önem verirler, oyuncaklarına mı, arkadaşlarına veya tatlı yiyeceklere mi? Gördüğüm bu çocuk fotoğraflarında, yaşadıkları mahallelerde bunlardan hiçbir iz yok. Peki, bu ufacık yüzler, bedenler çocuk olmayı nasıl becerebiliyorlar? Yoksa onlar çocuk olmayı erkenden terk mi etmişler? Yoksa onlar 3-5-7 yaşındaki büyük adamlar mı oluvermişler? Onlar, doğup henüz çocuk olamadan dünyanın zalimlerinin namlusundaki düşmanlar haline mi gelmişler? Buna kim izin vermiş, kim açlıktan, hastalıktan ve bombalardan bir hayatı reva görmüş onlara?
Çocuk… düşmanlar… çocuk… cesetler… Birbirine bu kadar zıt kelimeler, birbirinden çok uzakta olması gerekirken artık birliktelikleri kanıksanır hale geldi. Bakılıp geçilen, görülüp duyumsanmayan, işitilip el uzatmaya tenezzül edilmeyen çocuklar. Ne görülmedi, ne bilinmedi, ne yapılmadı ki çocuk cesetleriyle doldu bu coğrafya? Nasıl da buluvermişler mazeretlerini ve inandırmışlar koca koca yetişkinleri? Bazılarına din meselesi denmiş ve kabul etmişler, bazıları “demokrasi götürmek isteyenlere” göz yummuşlar, diğerlerine ise vatan savaşı olarak yutturmuşlar. Yani bunlar yutulabilsin diye mazeretler bulunuvermiş. Çocukları öldürmek için ne mühim mazeretler ama…
Bugün gazetelerde veya internette gezinirken, fotoğraflarda yoksulluk, açlık ve çaresizlikten yüzleri kararmış, bakışları körelmiş, yıllar evvelki tarihlerden kalmış hasta insanları seyretmiyoruz. Bugün bu fotoğraflardaki insanlar bizimle aynı zamanda yaşıyorlar. Tıbbın, teknolojinin, zenginliğin, bilimsel keşiflerin büyük başarılar gösterdiği bir çağda! Fakat buna rağmen yaratılan birikim açgözlü parababalarının ve onların siyasi yandaşlarının, savaş tüccarlarının kontrolü altında. Onlar kâr etsin diye, hava, su, doğa kirletiliyor. İnsanlar yerlerinden yurtlarından ediliyor. Bu da yetmiyor yüz binlercesi öldürülüyor. Çocuklar, insan olanların vicdanında büyük yaralar açarak hastalığa, açlığa, soğuğa ve ölüme mahkûm ediliyor. Bu büyük boş vermişliğe ve çılgınlığa sessiz kalınamaz. Çocuklarımız bizim geleceğimizdir, her şeyimizdir!
Namlular ve hastalıklar nefretini
Çocukların bedenlerine fırlattı
Hava çürüdü, toprak küstü
Gölgeler karıştı morarmış tenlerine
Dün küçücük çocuklardı
Bugün savaşlar onları büyüttü
Yapıştı lanet olası vurdumduymazlık
İnsan soyunun kalbine
Sokaklarda çocuklar
Artık neşeyle oynayamaz
Alın bu kırmızı pabuçları
Çünkü artık onlar koşamaz
Hâlâ çocuktular son nefeslerinde
Sizsiz ve bizsizlerdi soğuk toprağın bağrında
Annelerin kararmış gözlerine bakarak
Hadi hesap verin birbirinize ve kendinize!
link: Pendik’ten bir işçi, Çocuklarımız Yok Ediliyor!, 2 Haziran 2017, https://marksist.net/node/5675
Kapitalist Çürüme Girdabında Gençlik
Geçmişin Dersleriyle Geleceğe