Yeni bir dünya savaşının yaşandığı, AKP hükümetinin gerek içeride gerekse dışarıda savaş politikalarına hız verdiği, ülke içinde ise ağır bir OHAL rejiminin hüküm sürdüğü bir süreçte, 1 Eylül Dünya Barış Günü, bu yıl çok daha yakıcı hale gelen barış taleplerinin haykırıldığı bir gün olarak her zamankinden fazla öne çıkıyordu. Bu nedenle, emek ve demokrasi güçlerinin oluşturduğu “Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği”nin çağrısıyla bu yıl Türkiye’nin pek çok kentinde mitingler, basın açıklamaları vb. eylemlilikler için hazırlıklar yapıldı. Ne var ki siyasi iktidar, OHAL’i işçi ve emekçilerin barış taleplerini yüksek sesle dile getirmesini engellemenin aracı olarak kullandı. Pek çok kentte 1 Eylül mitingleri yasaklandı. Ankara’da izin verilmesine rağmen eylemden bir saat önce yasak kararı çıkarıldı. Barış mitinginin 4 Eylülde yapılması kararlaştırılan İstanbul’da ise hükümet, bir gün öncesinde Ankara’da aldığı kararla bir belirsizlik ortamı yaratarak, mitingin sönük geçmesini sağlamaya çalıştı. Buna rağmen miting kararlaştırıldığı gün ve saatte yapıldı.
Ankara
Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği bileşenlerinin “Faşizme, Darbelere, Savaşa Karşı Demokrasi ve Barış İstiyoruz” şiarıyla 3 Eylülde gerçekleştirecekleri miting, gerekli izinlerin alınması ve hazırlıkların tamamlanmasına rağmen, eylemden bir saat önce gelen yasak kararıyla engellendi. “Güvenlik riski” bahanesinin öne sürüldüğü bu yasak kararının ardından, Yüksel Caddesinde biraraya gelen emek ve demokrasi güçleri bir basın açıklaması yaptılar.
Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği Ankara Yürütmesi adına basın açıklamasını okuyan DİSK bölge sorumlusu Tayfun Görgün, hükümetin tutumunu protesto ettiklerini ifade etti. AKP’nin dış politikasının işçi ve emekçi kitleler üzerindeki etkilerine dikkat çeken Görgün, AKP iktidarının öteden beri yanlış olan Suriye politikasındaki ısrarını Cerablus’a yönelik saldırgan girişimini derinleştirerek sürdürdüğünü söyleyerek şöyle devam etti: “Bizler Ankara’da barış mitingi istiyorduk çünkü Ortadoğu’da savaş ve çatışmalar daha da yükselmekte ve bu nedenle bütün insanlık ağır bedeller ödemektedir. Eşitliğe, özgürlüğe, demokrasiye dair temel kazanımlar her gün biraz daha gasp ediliyor, kısıtlanıyor. Hâlâ kadınlar, çocuklar, gençler ölüyor, sakat kalıyor, salgın hastalıklar, evsizler sığınmacılar çoğalıyor. Çağ dışı cihatçı IŞİD vb. örgütler en çok kadınların hayatlarını cehenneme çeviriyor. Milyonlarca savaş mağduru, insanlık dışı koşullarda hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. AKP Hükümeti ve Avrupa devletleri mültecilik üzerinden insanlık değerlerini pazarlık konusu yapabiliyorlar.”
İşçi ve emekçilere yönelik saldırı yasalarının ve uygulamalarının ardı arkası kesilmiyor diyen Görgün, hükümetin KHK’lerle kendine muhalif olarak gördüğü tüm kamu emekçilerine savaş başlattığını belirtti. Dünya Barış Günü kutlamalarının birçok ilde yasaklandığına dikkat çeken Görgün, “Bu anti-demokratik uygulamaları buradan kınıyor, OHAL’in kaldırılmasını, darbe girişimi ile hiçbir şekilde ilişkisi olmayan kamu emekçilerinin, akademisyenlerin ve eğitim emekçilerinin, gazetecilerin mağduriyetlerinin giderilmesini buradan haykırıyoruz. Aksi halde bu çılgınlıkta ısrar etmek ülkemizi bir felâkete sürükleyecektir” dedi. Basın açıklaması sloganlarla son buldu.
İstanbul
Ankara’daki yasak kararından bir gün sonra yapılan İstanbul mitingi, tüm bu belirsizlik ortamına rağmen binlerce işçi ve emekçininin katılımıyla Bakırköy Halk Pazarı alanında gerçekleştirildi. Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği bileşenlerinin, çeşitli siyasi çevrelerin ve işçi örgütlerinin yanı sıra, mitinge, direnişçi Tedi işçileri ve Bakırköy Belediyesi işçileri de katıldı.
Miting, 10 Ekimde Ankara’daki patlamada hayatını kaybedenlerin anılmasının ardından, mücadelede yitirilenler için saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunun ardından ilk konuşmayı Barış İçin Akademisyenler adına Doç. Dr. Hakan Koçak yaptı. 672 nolu KHK ile görevden alınan akademisyenlerden biri olan Koçak, imzacı akademisyenlerin FETÖ mensubu olduğu gerekçesiyle ihraç edilmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti.
Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği’nin hazırladığı ortak açıklamanın Türkçe ve Kürtçe olarak okunduğu mitingde, “Darbelere Hayır”, “Barış Hemen Şimdi”, “İşkence İnsanlık Suçudur”, “Kadın Cinayetlerine Hayır”, “İş Cinayetlerine Hayır”, “Zorunlu Din Dersine Hayır”, “İş ve Ücret Güvencesi İstiyoruz”, “Eşit Yurttaşlık İstiyoruz” sloganlarının yazıldığı dövizlerin taşındı ve AKP hükmetine, OHAL rejimine, savaşa ve Kürt halkına yönelik baskılara karşı sloganlar atıldı.
Basın açıklamasında vurgulanan hususların bir kısmı şunlardı:
“OHAL uygulamalarını ‘milli mutabakat’ ile maskelemeye çalışan AKP, darbe girişiminin oluşturduğu atmosferi faşizan, sömürücü ve savaş yanlısı dikta rejimini derinleştirmek için fırsata dönüştürdü. Askeri darbe girişiminde ölen yüzlerce insanımız, demokrasiyi askıya alan sivil darbeler, OHAL ilanı, kitlesel gözaltılar ve tutuklamalar, işten çıkarmalar, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kadına yönelik ayrımcı politikalar ve şiddet, homofobiden beslenen şiddet ve cinayetler, Alevilere yönelik mezhepçi dayatmalar, laiklik karşıtı gerici politikalarda kaygı verici artış, çocuk istismarı, doğamızın talan edilmesi, iş cinayetleri ve daha nice insanlık onuruyla bağdaşmayan politika ve uygulamalar… ‘Ya biz ya kaos’ denilerek Haziran 2015’ten beri ülkemizin içine sokulduğu bu tabloda, bitmek bilmeyen çatışmalar, ölümler, bombalı katliamlar, sivillerin yakıldığı bodrumlar, yakılan/yıkılan/yok edilen kentler/ilçeler/kasabalar eksik olmuyor. Hemen her gün ülkenin dört bir yanında patlayan bombalarla onlarca insanımız hayatını kaybediyor, yüzlerce insanımız yaralanıyor. Daha bir hafta önce Gaziantep’te insanların en mutlu gününe, düğüne yapılan alçakça saldırı sonucu çoğu çocuk en az 54 insanımız yaşamını yitirdi, onlarcası yaralandı.”
Bu ortamda hiç kimsenin can güvenliğinin olmadığının, gençlerin, çocukların birer birer toprağa düştüğünün dile getirildiği açıklamada, yaşananların demokrasiyi ve barışı savunmada daha ısrarcı bir tutum alınması gerektiğini gözler önüne serdiğine dikkat çekildi.
Açıklama şöyle devam etti:
“Bu savaş bizim savaşımız değil! Savaşa mecbur olan halklarımız ve emekçiler değil, iktidarını savaşa, gerilime ve kaosa bağlayan AKP’dir. AKP hükümetinin hem içerde hem dışarda emekçileri ve halkları kutuplaştırmak üzerine kurulu bir siyaset izlemesi savaş ve şiddet ortamını sürekli canlı tutmaktadır. Bu çılgınlıkta ısrar etmek ülkemizi çıkmaz bir felakete sürükleyecektir. Ülkemizdeki darbelerin, savaşların ve ekonomik krizlerin bedelini halkımız ve emekçiler ödemektedir. Savaş naraları atanların çocukları değil, yoksul halkımızın çocuklarının kanı akıtılmaktadır. O yüzden barışa dair tüm çabalar, eylemler yaşamsaldır.”
“Bizler, bir canımız daha yitmesin, salgın hastalıklar, sakatlıklar toplu ölümler olmasın, insanlar evlerini terk etmesin, doğaya kıyılmasın diye bu çılgınlığı durdurmak istiyoruz. Bizler, Kürt sorununda; ölüm, kan ve gözyaşı dışında bir sonuç üretmeyen savaş/şiddet odaklı politikaların derhal terkedilmesini, barışçıl ve demokratik yollarla çözüm için gerekli adımların acilen atılmasını istiyoruz. Bu yıl 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde alanlara çıkmak, ses çıkartmak, halka gerçekleri anlatmak her zamankinden daha önemli ve anlamlıdır. 1 Eylül’de ülkemizin dört bir yanında darbeleri ve savaşı durdurmak, OHAL’i kaldırmak için sesimizi daha çok yükseltiyoruz. Emek ve Demokrasi İçin Güç Birliği olarak eşit, özgür, demokratik bir ortak gelecek için umutluyuz, bir aradayız, kararlıyız!”
“Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!” sloganıyla son bulan açıklamanın ardından barış talebi güçlü bir şekilde haykırıldı. Miting, Bajar grubunun konseriyle sona erdi.
link: Marksist Tutum, Dünya Barış Günü: Haksız Savaşlara Karşı Barışın Çığlığı, 5 Eylül 2016, https://marksist.net/node/5273
Gericilik Döneminde Devrimci Bilincin Önemi
Suriyeli Emekçiler Kardeşimizdir