Suriyeli işçi-emekçi kardeşlerimizin çilesi bitmek bilmiyor. Başta Türkiye olmak üzere farklı ülkelere göç etmek zorunda bırakıldılar, evlerinden, yurtlarından edildiler. Göçmenler Türkiye’ye geldiklerinden beri mülteci olarak kabul edilmiyorlar. Sözümona misafirlerimiz. Peki, biz Suriyeli misafirlerimizi nasıl ağırlıyoruz?
“Suriyeliler geldi, ev kiraları arttı; ekmeğimizi elimizden aldılar; maaşlarımız daha düşük; sokakta, işte, her yerde onlar; namusumuza göz dikiyorlar…” Evet, bütün bunlar Suriyeli emekçiler için söylenenler. Her geçen gün Suriyeli emekçilere karşı kin, öfke ve nefret tohumları ekiliyor. Savaşın ateşinden kaçıp Türkiye’ye göç etmek zorunda bırakılan Suriyelilere düşmanca bakılıyor. Açlığın, sefaletin sebebi Suriyeli işçi ve emekçilermiş gibi hedef tahtasına konuyorlar.
Çöpten topladıkları plastiklerle evlerine ekmek parası götürmeye çalışıyor Suriyeli çocuklar. Kendini küçük bir marketin patronu sanan sorumlu kız, Suriyeli çocuklara bağırıp çağırıyor. O da bir işçi hâlbuki ama marketin sorumluluğuyla kendini patron zannediyor. Hırsızlıkla suçluyor Suriyeli çocukları. Marketin boş kasalarını çaldıklarını iddia ediyor. Çocuk “vallahi ben almadım abla, bunlar sizin marketin kasaları değil” demesine rağmen yakasını kurtaramıyor. “Abla yapma bu kasalar sizin değil” diye feryat ediyor ama kızın yüreğini nasır bağlamış sanki. Kendini kaybetmiş bu market sorumlusu, insanlığını unutup hakaretler savuruyor. Suriyeli çocuk daha fazla bu hakaretlere dayanamayıp “küfür etme abla, bana hırsız diyemezsin” diyor. Karşılık verdiğinde kızın sesi daha fazla yükseliyor.
11 yaşlarında çocuk. Kız çocuğun üstüne yürüyünce, yanında duran 8 yaşlarındaki kardeşi savunmasız abisine saldıran kızın elini abisinin üzerinden çekmek istiyor ve kız iyice sinirleniyor. Etraftaki bütün esnaf toplanıp kızdan yana tavır alıyor. Marketteki müşteriler izliyor bir yandan, Suriyeli çocuklara olan kin ve öfkelerini kusuyorlar. “Her yerde bunlar, çoğaldılar. Bunlar yüzünden sokağa çıkamıyoruz” diye söylenmeler çoğalıyor. Etraftaki esnaftan ve vatandaşlardan güç alan market sorumlusu kız daha da azgınca saldırıp küçük Suriyeli çocuğun elini bükerek şiddete başvuruyor. Desteğe gelen esnaf, “defolun gidin yoksa daha kötü olacak” deyip çocukları ayırıp gönderiyor. Kız da “bu sokaktan bir daha geçmeyeceksiniz” diyerek arkalarından bağırıyor. “Bunlar yüzünden etraf mahvoldu. Neyimiz varsa çalıyorlar, hırsızlar” diyerek hakaretler yağdırıyor. İki küçük Suriyeli çocuk o kadar savunmasızlar ki, bir daha karşılık verseler oracıkta linç edilecekler.
Tüm bu olup bitenlere bakarsanız sanırsınız ki, Türkiye çok temiz, düzgün, hırsızlıkların, cinayetlerin olmadığı, ev kiralarının düşük olduğu, maaşların yüksek olduğu, geçim sıkıntısının olmadığı bir memleketti de, Suriyeliler geldi her şey tersine döndü! Suriyeli işçi ve emekçiler bu ülkede yokken de bu sıkıntıları yaşıyorduk. Ama şimdi bunların sorumlusu Suriyeli işçi ve emekçilermiş gibi hedef gösteriliyorlar. Düşman ilan ediliyorlar. Egemenlerin kendi çıkarları için savaş çıkardıkları ülkelerinden kaçan Suriyeli kardeşlerimiz bilinçli olarak Türk ve Kürt emekçilere düşman olarak gösteriliyorlar. Onlar evlerini barklarını bırakıp burada sefalet içinde yaşamak isterler miydi? Yıkılmış virane evlerinden kaçıp canlarını kurtaran Suriyeli kardeşlerimize “Neden kaçtılar? Orada kalıp ülkeleri için savaşsaydılar” diyen insanlar var. Füze ve bombalara karşı taş atarak ülkelerini savunmaları bekleniyor herhalde. “Neye ve kime karşı savaşacaklar? Füzelere, tepelerine yağdırılan bombalara karşı neyle savaşabilirlerdi?” diye soran yok. Türkiyeli işçi ve emekçi halkın içine kin ve nefret tohumları ekiliyor. Türkiye’de, hiç bilmedikleri bir ülkede, dil bilmeden yoksullukla boğuşan Suriyeli işçiler, emekçiler, savaşın zulmünden kurtulduklarına sevinemiyorlar bile. Göç etmek zorunda bırakıldıkları ülkelerde de insanca muamele görmüyorlar.
Suriyeli emekçiler geldiğinden beri ev kiralarının arttığı doğru. Peki, buna sebep olan onlar mı? Suriyeli mültecilerin bu durumunu fırsata çeviren gözü paradan başka bir şey görmeyen ev sahipleri, bazı bölgelerde kömürlükleri bile Suriyeli emekçilere uçuk paralara kiraya veriyorlar. Asıl düşman Suriyeli emekçiler değil, onların bu durumunu fırsata çeviren sermaye düzenidir. Çoğu okul çağında birçok Suriyeli çocuk okula gitmek yerine geçim sıkıntısı nedeniyle çalışmaya zorlanıyor. Güvencesiz, kayıt dışı çalıştırılan Suriyeli emekçiler, patronlar için tam bir ucuz işgücüne dönüştürülmüş durumda. Suriyeli işçiler bir yandan ucuz işgücü olarak sömürülüyor, öbür taraftan işsizliğin ve pahalılığın sebebi olarak gösterilerek düşmanlaştırıyorlar.
Bütün bu zulme dayanamayan Suriyeli emekçiler, Türkiye’den kaçmak isterken teknelerle, botlarla Akdeniz’den Avrupa’ya açılan umut yolculuklarını tamamlayamadan boğularak can veriyorlar. Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği 2014’ün başından bu yana 10 binden fazla mültecinin yaşamını yitirdiğini açıkladı. 2015’te 4 bine yakın mülteci Akdeniz’in derin sularında boğularak hayatını kaybetmişti. 2016’nın daha ilk beş ayında bu sayı 2800’e fırladı. Eğer böyle devam ederse çok daha fazla sayıda mülteci kardeşimiz umut yolculuklarında ölecek.
Türkiye’nin egemenleri ise, AB ile pazarlıkta elini güçlendirmek için bu ölümlere seyirci kalmıştır. Ege’de yüzlerce mültecinin ölümü üzerinden pazarlık masasına oturan Türkiyeli egemenler, 3 milyar euroda anlaşana kadar bu katliamlara göz yummuştur. Pazarlık sonucunda sınırları kapatarak geçişleri sonlandırmıştır.
Suriyeli göçmenlere vatandaşlık vereceğiz diyerek naralar atan egemenler, Suriyelileri büyük bir oy potansiyeli olarak görmekten de geri durmuyor. Doğunun birçok bölgesinde kanlı katliamlarla Kürtleri evinden barkından eden egemenler, Suriyeli göçmenlere Kürt illerindeki boşaltılmış bölgelerde TOKİ’den ev vereceğiz diyerek adeta dalga geçiyorlar. Kendi ülkelerinde Kürtlere zulüm eden, katliamlar yapan egemenlerden, Suriyeli göçmenler için insanlık beklemek saçmalık olur.
Türk milliyetçiliği üzerinden hedef tahtasına konulan Suriyeli işçiler, emekçiler, bizim düşmanımız değil sınıf kardeşimizdir. Düşük ücretlerin, artan kiraların ve sefaletin sebebi Suriyeli işçi ve emekçiler değildir. Bunların tek sebebi bu kapitalist sistem, patronlar sınıfı ve onların düzenini koruyan hükümettir. Suriyeli emekçilerin bu mağduriyetini fırsata çeviren patronlar sınıfı ve hükümet, biz işçileri birbirimize düşman ederek hedef şaşırtmak istiyor. Bu oyunlara gelmemeliyiz. Kendi emperyalist hedefleri uğruna başka ülkelerin siyasetini belirlemek isteyen ve bu uğurda savaşlar ve katliamlar örgütleyen gözü dönmüş sermaye sınıfı asıl düşmanımızdır. Başta Türkiye olmak üzere Avrupalı emperyalist güçler de bu gerçeği işçilerden, emekçilerden gizlemeye ve çarpıtmaya çalışıyor. Böylelikle işçilerin, emekçilerin gerçekleri görüp örgütlenmesi engelleniyor. Bu oyunlara gelmeyelim. Suriyeli işçiler sınıf kardeşimizdir.
link: Tuzla’dan bir kadın işçi, Suriyeli Emekçiler Kardeşimizdir, 29 Ağustos 2016, https://marksist.net/node/5271
Dünya Barış Günü: Haksız Savaşlara Karşı Barışın Çığlığı
Zindan İçinde Zindan!