Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Dönemin olağanüstü karakterini, kapitalizmin ürettiği ekonomik, siyasal, toplumsal krizler ve kuşkusuz buna paralel olarak yürüyen 3. Emperyalist Paylaşım Savaşı oluşturuyor. Kapitalizmin adeta kronikleşmiş bu hastalık durumu, her anlamda bir yok oluşun kapısını da aralamış durumda.
Böylesine ciddi boyutları bulunan sistem krizi ve emperyalist savaş, neredeyse tüm kapitalist ülkelerde otoriterleşme eğilimlerini güçlendirmekte, burjuva demokrasisinin giderek tozlu raflara kaldırılmasına sebep olmaktadır. Elif Çağlı’nın vurguladığı gibi, “Faşizm dünya genelinde otoriterleşen burjuva düzenin içinden yeniden başını uzatıyor, Türkiye’de ise fiilen tırmanmayı sürdürüyor. Kitleler kendi çıkarlarını savunacak bilinç ve örgütlülükten yoksun olduğunda, tarih, onlara vaktiyle savaş ve faşizm cehennemini yaşatan burjuvazi eliyle tekerrür ettiriliyor.” (Elif Çağlı, Faşist Tırmanışa Karşı Mücadeleye, marksist.com, 27 Ocak 2016)
Türkiye’deki faşist tırmanış, Kürt halkına, sosyalistlere, demokrasi mücadelesi verenlere karşı yürütülen kanlı katliamlarda, baskı ve tutuklama dalgalarında somutlanırken, bilinç ve örgütlülükten yoksun olan kitleler korkutulup pasifize edilmekte, hatta faşist tırmanışa payanda edilmektedir.
Burjuvazinin ideolojik tahakkümünü sürdürmesinin önemli araçlarından biri olan burjuva medya ise bu bağlamda uğursuz rolünü oynayarak emperyalist savaşın ve faşizmin kitle desteğinin yaratılması için ciddi bir çaba içerisinde. Örgütsüz kitlelerin manipüle edilmesi görevini canhıraş yerine getiren burjuva medya, yürüttüğü algı operasyonlarıyla, aşağılık yalanlar, karalama ve iftira kampanyalarıyla burjuva ideolojisinin kirini kitlelerin zihnine empoze ediyor.
“Hiç kuşku yok ki bugün AKP, medya üzerinde geçmiştekinden çok daha büyük bir denetim kurmuş bulunuyor. En önemlisi AKP, devlet gücünü de kullanarak kendisi için çok güçlü bir medya oluşturmuştur ve onlarca kapıkulu kalemşor istihdam etmeye başlamıştır. «Havuz medyası» denen ve AKP’nin etrafındaki kapitalistlerin ihale karşılığında beslediği bu medya, AKP’nin basın ve propaganda bürosu olarak çalışmaktadır. Hükümet yanlısı medya, AKP’nin ve Erdoğan’ın kara propagandasını allayıp pullayarak geniş kitlelere yutturmaktan ve gerçekleri ters yüz ederek haber yapmaktan bir an olsun geri durmuyor.” (Utku Kızılok, Medyada Savaş Düzeni, marksist.com, 23 Ağustos 2015)
Burjuva medya içinde güçlü bir kutbu temsil eden ve Erdoğan-AKP çanak yalayıcılığı yapan “havuz medyası” adeta Nazi Almanyası Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’e atfedilen “basını, hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün” sözünü hatırlatıyor. Böylesi bir klavyeyi kullanarak milyonlara hükmedebildiğinin, faşist rejimin kilometre taşlarını bu klavyeyle döşeyebileceğinin farkında olan Erdoğan ve şürekâsı, “medya tahakkümü” meselesine özel bir mesai harcayarak “havuz”u beslemenin yollarını da arıyor.
Sermaye devletinin bir geleneği, faşist tırmanışın bir gereği olarak, ilerici, devrimci basının sesini kesmeye yönelik yayın durdurma, toplatma, sansür gibi uygulamalar, dozu artarak devam ediyor. Son olarak İMC TV Türksat uydusundan atılırken, Özgür Gündem çalışanlarının sarı basın kartları iptal edildi. Ayrıca toplumun tek elden (havuzdan) haber almasını sağlamak amacıyla muhalif burjuva medya da baskılardan nasibini alıyor. Bu minvalde gözaltı ve tutuklamalar, keyfi sansürler, ağır para cezaları ve kayyumlar eliyle muhalif medya tümüyle yok edilmeye çalışılıyor.
Zaman’a atanan kayyum ve “başörtülü bacılar”
Mart ayının başında muhalif basını susturma operasyonlarına bir yenisi daha eklendi. Gülen cemaatinin en köklü yayın organı olan Zaman gazetesinin de bünyesinde bulunduğu Feza Gazetecilik A.Ş.’ye, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla kayyum atanarak el kondu. Zaman gazetesinin “FETÖ/PDY örgütünün yayın organı haline geldiği” iddiasıyla gerçekleştirilen bu operasyonda, Feza Gazetecilik A.Ş.’ye atanan kayyumla birlikte, şirkete bağlı olan Zaman gazetesi, Today’s Zaman, Cihan Haber Ajansı, Aksiyon Dergisi, Zaman Kitap, Cihan Medya Dağıtım ve Irmak TV siyasi iktidarın eline geçti.
Hatırlanacağı üzere Kanaltürk, Bugün TV, Bugün gazetesi, Millet gazetesi ve Kanaltürk Radyo’yu bünyesinde barındıran Gülenci Koza-İpek Grubu’nun yönetimine de geçtiğimiz dönemde “Paralel Yapı’ya mali kaynak sağlama” suçlamasıyla kayyum atanmıştı. Kayyum yoluyla içi boşaltılan bu medya organları geçtiğimiz günlerde kapatılmışlardı. Bu durum Feza Gazetecilik’in bünyesindeki medya organlarının akıbetinin ne olacağına da ışık tutuyor. Gerçi, Zaman gazetesi operasyon sonucu AKP’nin parti bültenine dönüştürüldü bile. Gazete kayyum yönetimindeki ilk gününde, Erdoğan’ın katılacağı üçüncü köprü törenini, “Köprüde tarihi heyecan” başlığıyla manşetine taşıdı. Bahçeli’nin HDP milletvekilleri için söylediği “Dokunulmazlıklar kaldırılsın” sözlerini ise sürmanşetten gördü.
AKP hükümeti ve Saray’ın, 2012 yılından beri iktidar savaşı yürüttüğü Gülen cemaatinin medya gücünü tarumar ettiğini ve savaşı neredeyse bitirdiğini söyleyebiliriz. AKP’li Bakan Yardımcısı Abdurrahman Boynukalın’ın, kayyum atamasının yapıldığı sıralarda, Erdoğan’ın 17-25 Aralık operasyonlarından sonra sarf ettiği “İnlerine gireceğiz” tehdidine gönderme yaparak Twitter’dan “İnlerine girmişiz?” yorumunu paylaşması son vuruştan alınan hazzı ortaya koyuyor.
Kayyum atanmasına tepki için Zaman gazetesi önünde toplanan kalabalığa ise polis çok sert müdahalede bulundu. Biber gazlı ve TOMA’lı saldırının ardından çoğunluğu kadın ve çocuk onlarca kişi hastaneye kaldırıldı. Polis şiddetine maruz kalan kadınların neredeyse tamamının başörtülü olması akla Erdoğan’ın Kabataş yalanını getirdi. Erdoğan, Gezi Parkı eylemleri sırasında İstanbul Kabataş’ta başörtülü bir kadının dövüldüğü ve bununla da yetinmeyip üzerine işendiği yalanını “Bununla kalmadılar, benim başörtülü bacılarıma, başörtülü kızlarıma saldırdılar” sözleriyle ortaya atmıştı. Daha sonra bu olayın uydurma olduğu mahkemece belirlenmişti. Mütedeyyin kesimlerin dini duygularını istismar ederek toplumu kutuplaştırmak isteyen Erdoğan’ın “başörtülü bacılarına” ne kadar değer verdiği, Zaman gazetesi okuru başörtülü kadınlara gösterilen muameleden belli!
Gazete binası önünde “Özgür Basın Susturulamaz!” sloganıyla protesto gerçekleştiren Zaman çalışanlarının, polis müdahalesine “Biz terörist miyiz, Kürt müyüz, vatan haini miyiz?” karşılığını vermesi ise Gülencilerin sözde demokratlığını ortaya koyuyor. Biliyoruz ki Cemaat’in “sabıka dosyası” temiz değil! Şimdi demokratlık taslayanlar Saraylı’yla zamanında iktidar ortaklığı yapıyorlardı. İktidarın nimetlerinden faydalanıyor ve sola, işçi hareketine, Kürt hareketine karşı operasyonlar gerçekleştiriyorlardı. Bir zamanlar en sevdikleri şarkı “Beraber yürüdük biz bu yollarda” olanlar şimdi demokrasi havarisi! Alın size burjuva ikiyüzlülük!
2012 MİT kriziyle başlayan kapışma sonucu AKP’ye muhalif bir çizgi izleyen Cemaat’in medya organlarına anayasayı ihlal ederek el konulması faşist tırmanış sürecinin bir halkasını oluşturuyor. AKP ve Saray, düzen içi olsun olmasın tüm muhalif odakları temizleme gayreti içerisinde. Çember daralıyor ve AKP kalemşorları “şimdi sıra Cumhuriyet’te” diyorlar (Akit, Ersoy Dede). Faşizmin ayak seslerinin yeniden duyulduğu günümüzde mücadeleyi büyütmek hayati önem taşıyor.
Sınıflar mücadelesinden ibaret olan tarih, sayfalarına gerici ve karanlık günleri de yazdı, işçi sınıfının şanlı mücadelelerini de! Tarih, sayfalarına faşizmi de yazdı, devrimi de! Ve tarih, bugünkü faşist tırmanışa karşı mücadele etme cüreti gösterenleri de yazacaktır, sermaye düzenini yok ederek mutlu günlere kulaç atanları da. Dememiz o ki, dağ ne kadar yüce olursa olsun, yol onun üzerinden aşmayı bilir.
link: Yılmaz Seyhan, Faşist Tırmanışta “Zaman”ı Doğru Okumak, 19 Mart 2016, https://marksist.net/node/4980
Paris Komünü Deneyimi
Paris Komünü 145 Yaşında