Sene 1993-1994 arası. Üzerimizden vızır vızır geçen uçaklar. Ormanlık alanları bombalıyorlar. Öyle ki artık bomba sesleri bizi ürkütmüyordu, alışmıştık. Artık sıradan geliyordu bu sesler. Sonrasında OHAL ilan ediliyordu ve köyler tek tek boşaltılıyor, birçoğu da içindeki eşyalarla birlikte yakılıyordu. Dersim için ikinci bir “otuz sekiz” yaşanıyordu. Ama bu sefer yalnız değildik. Kürdistan bölgesindeki birçok dağ köyü ve bölgelerinde bu barbarlık yaşanıyordu. Devlet hiç kimsenin gözyaşına bakmadan katliamlar yapıp, köyleri yakıp, Kürt halkına zülüm uygulamaya devam ediyordu bütün güçleriyle. Yaşanan bu şiddet ortamında sürgün edilenler göç yollarına düşmüştüler çoktan. Yıllarca köyler ve birçok dağ yasak bölge ilan edilmişti. Köyden kentlere göçler başlamıştı toplu halde. Büyük şehirlere gelen insanlar için yeni bir dönem başlıyordu. Adeta hayata sıfırdan başlayacaktılar. Büyük şehirlerde yaşamak o kadar da kolay değildi. Savaşın kalıntıları yıllarca sürüp gidecekti. Hayvancılıkla, toprakla uğraşan insanlar şimdi fabrikalarda veya değişik sektörlerde işçi olarak hayatlarını devam ettirmek durumundaydılar.
Kürt halkı yıllar boyu verdiği haklı mücadelesini daha ileri seviyelere taşıyordu. AKP hükümetinin “çözüm süreci”ni başlatması, HDP’nin de bağımsız adaylarla Meclise girmesi ve OHAL’in kalkması bir nebze de olsa nefes almasını sağlamıştı Kürt halkının. Ama yine de devlet çeşitli katliamlardan kendini alamıyordu. Bu dönemde yapılan en büyük katliam Roboski katliamıydı. Bu defa uçaklar otuz beş köylüyü bombalamıştı. AKP “çözüm süreci”yle Kürtlerin oyunu istiyordu. Bu sebeptendir ki “çözüm süreci” sürekli bir tıkanıklık yaşıyordu. Devlet aynı zamanda stratejik noktalara kalekollar inşa ediyordu. Çünkü AKP Kürtlere hiçbir hak verme niyetinde değildi. Sadece oylarını alma peşindeydi. 7 Haziran seçimlerinde Erdoğan’ın başkanlık sistemi istemine karşılık HDP’nin “seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla meydanlara inip oy istemesi, başta Erdoğan olmak üzere bütün AKP’lileri tedirgin ediyordu. Bu süreçte HDP’ye karşı çeşitli saldırılar oldu. Seçim bürolarının bombalanması, HDP stantlarına saldırılması, HDP’lilere karşı linç girişimi, askerlerin PKK üzerine gönderilmesi ve en son olarak da Diyarbakır’da HDP mitingine bombalı saldırı yapılması Erdoğan’ın başkanlığı için neler yapabileceğinin göstergesiydi. HDP bütün bunlara rağmen BARIŞ diye haykırdı her yerde ve 7 Haziran seçimlerinde yüzde 13 oy alarak 80 vekil gönderdi Meclise. AKP ise tek parti iktidarını kaybetmiş oldu. Tek adam olmak isteyen Erdoğan, bu süre zarfında boş durmayıp yaptığı açıklamalarıyla Kürt halkına adeta ateş püskürüyordu.
Urfa’nın Suruç ilçesinde IŞİD’li bir canlı bombanın, Kobane’nin inşasına giden devrimcilerin içinde bombayı patlatması sonucunda 32 sosyalist insanın hayatını kaybetmesiyle, PKK’ya ve çeşitli devrimci örgütlere yönelik operasyonlar da başlatıldı ve bu saldırılar zaten sürüncemede olan ateşkesin de sonu olmuş oldu. Bu defa uçaklar Kandil’i ve çeşitli PKK karargâhlarını bombalıyordu. Bu faşist saldırılara PKK’nin karşılık vermesiyle, yeniden 90’ları aratmayacak bir sürece girilmiş oldu. Bu defa OHAL yerine “özel güvenlik bölgeleri” ilan edildi. Pek çok Kürt ilinde ve Dersim’de ormanlar yakıldı. Savaşın bedelini yine Kürt halkı ve işçi-emekçi çocukları ödeyecekti. Ama bu defa gelen asker cenazelerinde artık “vatan sağolsun” denilmiyordu. Devlete karşı sesler yükseliyordu asker cenazelerinde.
Yeniden acıların yaşanmaması için bütün farklı etnik kökene ya da mezhebe ait biz işçi ve emekçiler birleşmeli ve savaşa karşı sesimizi yükseltmeliyiz.
link: Zeytinburnu’ndan MT okuru bir elektrik işçisi, Bir Dersim Sürgünü: Yeni OHAL’ler Yaşanırken!, 11 Eylül 2015, https://marksist.net/node/4436
AKP’nin İç Savaş Kışkırtması
Medyanın Savaş Çığırtkanlığı