Bundan 74 yıl önce Dersim’de devlet eliyle yürütülen kanlı bir katliam yaşandı. Binlerce Kürt katledildi, köyler yakıldı, binlerce insan zorla sürgün edildi. Kız çocukları asimilasyonun bir parçası olarak Türk ailelere evlatlık verildi, kadınlar tecavüze maruz kaldı ve daha pek çok işkenceye uğradı Dersim halkı. Çünkü Dersim halkı TC devletinin “Türkleştirme” politikalarına boyun eğmeyerek direnişi seçmişti. O dönemde katliamı yapan hükümetin başında tek parti iktidarı dönemi dolayısıyla CHP vardı. Devlet ve CHP yıllarca bu katliamı örtbas etmeye çalıştıysa da bu konuda pek de başarılı olamadı.
1937-38 Dersim Katliamı dönem dönem çeşitli sebeplerle gündeme gelmektedir. Daha bundan birkaç yıl önce CHP’li Onur Öymen, yapılan katliamı savunan sözler sarf etmiş ve gündem bu konuyla meşgul olmuştu. Bugün ise yine bir CHP’li milletvekili nedeniyle aynı konu tekrar gündeme geldi, ama bu sefer farklı bir açıdan. CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün, Dersim katliamında asıl sorumlunun devlet ve CHP olduğunu ifade etti ve ortalık bir anda Dersim Katliamına ilişkin açıklamalarla doldu. Özellikle, partisinin grup toplantısında katliamla ilgili belgeleri açıkladıktan sonra devlet adına “özür” dileyen Tayyip Erdoğan’ın çıkışı tartışmayı daha da kızıştırdı. Erdoğan aynı zamanda CHP’yi de “geçmişiyle yüzleşmeye” çağırarak köşeye sıkıştırmaya çalışıyor ve bunun bir göstergesi olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun da özür dilemesi gerektiğini söylüyor.
Erdoğan’ın bu açıklamalarından sonra CHP’nin içinden farklı sesler yükselmeye başladı. Örneğin, CHP Diyarbakır İl Başkanı Muzaffer Değer de “özür” dilemeyi tercih etti ve buna tahammül edemeyen CHP yönetimi tarafından derhal görevinden alındı. Bir diğer örnek ise İsmet İnönü’nün torunu ve aynı zamanda CHP Ankara milletvekili olan Gülsün Bilgehan’ın sözleri oldu: “Bu sorunun çözülme yöntemi bugünkü insan haklarına uymuyor ama o dönemde başka çare yokmuş zaten. Bence sonuca bakmak lazım. Sonuçta bugün Tunceli bölgesi en görgülü, en eğitimli, demokrasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlar da var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı.” Böylece Gülsün Bilgehan aymaz bir biçimde Dersim bölgesinde yaşanan katliamı normalleştiriyor ve gerekli olduğunu söyleyebiliyor.
Burjuvazinin iki kanadı yaşanan katliam çerçevesinde kapışadursun, biz asıl gerçekleri görmeliyiz. Erdoğan’ın devlet adına Dersim halkından özür dilemesi elbette ki çok önemlidir. Ancak asla yeterli değildir. Bunun yanı sıra resmi belgeler açılarak katliam hakkındaki tüm gerçekler açığa serilmeli ve Dersim halkına maddi tazminat ödenmelidir. Bu konuda ne kadar samimi ve gerçekçi olduklarını da buna yönelik atılacak adımlar gösterecektir. Ancak göz ardı etmemek gereken bir nokta daha var. O da bugün, Alevi Kürt olan Dersim halkından özür dileyen Erdoğan, bir yandan da KCK operasyonlarıyla binlerce Kürdü gözaltına alıyor, Van depreminde Kürtlere yönelik milliyetçi-şoven tavrı ve söylemi takınıyor ve her geçen gün Kürt halkı üzerindeki baskıları arttırıyor. Yaptığı çıkışlarla CHP’nin katliamcı geleneğini teşhir etmeye, onu köşeye sıkıştırmaya çalışan AKP hükümeti, yaptıklarıyla Dersim katliamının mimarı ve yürütücüsü olan CHP’den bir farkı olmadığını ortaya koymaktadır. Bizlere düşen görev burjuvazinin peşine takılıp onların çizdiği çerçeveyle hareket etmek yerine, üstü örtülen tarihi gerçeklerin hesabının sorulmasını sağlamaktır. Çünkü bunu yapacak asıl güç burjuvazi değil, mücadeleyi seçen emekçilerdir.
link: Hacettepe Üniversitesi’nden bir işçi, Dersim Katliamı ve Tayyip’in “Özrü”, 5 Aralık 2011, https://marksist.net/node/2829
Dersim Özrü ve Onuru Kurtarma Meselesi!
“Türkiye Diyarbakır Cezaevi Gerçeğiyle Yüzleşiyor” Sempozyumu