7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamayan AKP hükümeti, sonuçları itibarıyla herkesi derinden etkileyen bir savaşı başlatmış durumda. HDP’nin seçimlerde barajı aşması ve 80 milletvekili ile parlamentoya girmesi, başta Erdoğan’ın başkanlık hayallerine ve AKP’nin iktidarını büyütme ve pekiştirme yolundaki hedeflerine vurulan büyük bir darbe oldu. Bunu bilen AKP hükümeti HDP’yi zayıflatmak ve önümüzdeki seçimlerde barajın altında bıraktırmak istiyor. Bu nedenle başlatılan savaşta HDP “terörist parti”, hakları için mücadele eden Kürt halkı ve destek veren her kesimden insan, medya organları ve kurumlar ise “terörü destekleyenler” olarak damgalanıyor.
Bir yandan Kürt halkını savaş yoluyla sindirmeye, baskı altına almaya, diğer taraftan ise “vatanı bölüyorlar, teröre destek veriyorlar” yalanlarıyla Türk işçi ve emekçileri kendi çıkarları için başlattıkları savaşın içine çekmeye çalışıyorlar.
Devleti ele geçiren ve iktidara iyice yerleşen AKP, bu zaman zarfında kendi medyasını da oluşturdu. Adeta AKP’nin merkezi yayın organı olarak çalışan gazeteler ve televizyonlar bu süreçte AKP’nin günahlarına kılıf bulmak, toplum nezdinde bu kirli savaşı meşru kılmak için, gelişen bütün olayları manipüle ederek, yalanlar, hakaretler içeren haberler yaparak adeta bu savaşın en etkili taşıyıcıları oldular. Attıkları manşetler ve yaptıkları haberlerle savaşı körüklemeye ve milliyetçiliği tırmandırmaya çalıştılar. Çatışmalarda ölen Kürtlere “leş” diye hitap edilerek Kürt halkı tahrik edilip iyice savaşın içine çekilmeye çalışıldı. Örneğin bu havuz medyasının en aşağılık gazetelerinden Yeni Akit, TSK’nın Kürt halkının Tendürek dağı üzerinde bulunan mezarlığını bombalamak istemesi üzerine orada canlı kalkan olan sivilleri “PKK’lılar leş nöbetinde” diyerek haber yaptı. Diğer taraftan öldürülen gencecik siviller bu gazeteler tarafından “zaten terörü destekliyordu” gibi mesnetsiz ve yalan haberlerle damgalanmaya çalışıldı. Yalan haberlerle, bu savaşın kirli yüzü örtülmeye çalışılıyor. Yine bu medya eliyle, AKP’nin savaş politikalarına o veya bu düzeyde karşı olan her kesim “bunlar da PKK ile işbirliği yapıyor” diyerek hizaya getirilmeye çalışılıyor. Örneğin büyük medya tekellerinden Doğan grubuna sürekli “bunlar terörü destekliyorlar, askerlerimiz, polislerimiz ölüyor bunlar terörün propagandasını yapıyorlar” denilerek, AKP muhalifi burjuva basının da sesi kısılmaya çalışılıyor. Son olarak Koza-İpek grubuna (Bugün, Kanaltürk) yapılan polis operasyonu da, muhalif burjuva medyayı hizaya getirme çabalarının bir parçasıdır.
AKP’nin büyük medya ordusunu arkasına alarak yürüttüğü bu savaş, toplum nezdinde istedikleri yere oturmamıştır. İşçilerin, emekçilerin büyük bir kesimi, onca yalana ve kışkırtmaya rağmen sağduyulu düşünebilmektedir. Onlarca askerin ve polisin milletin bekası için değil AKP’nin bekası için öldüğü, toplumun büyük kesimi açısından bilinmektedir. AKP’li bakanların “bizler de gerekirse şehit oluruz” demeleri boşunadır. Çünkü işçi ve emekçiler onların ve çocuklarının askerlik yapmadıklarını iyi biliyorlar. Ölen askerlerin anneleri, babaları, kardeşleri bunu haykırışlarında dile getiriyorlar. Ölen askerlerden birinin cenazesinde, yarbay ağabeyi, “düne kadar savaş yoktu, ne oldu da birden savaş başladı, şimdi kim kardeşimin katili” diyerek tepkisini dile getirmiştir. Diğer asker ve polis cenazelerinden de benzer tepkilerin yükselmesi AKP’yi tedirgin etmiş olacak ki, yandaş medya bu tepkilere kendince kulplar bulup “karalamaya” çalışmıştır. Meselâ bu tepkiyi veren yarbayın ailesi için Yeni Akit gazetesi “zaten Malatya Alevisinden ne olur ki” diyerek iyice aşağılık duruma düşmüştür.
Gerçekler gün gibi ortadadır. AKP’nin bu savaşı tek başına iktidar olamadığı için çıkarttığı, emekçiler ve ezilen halklar tarafından bilinmektedir. Aslında dünyanın birçok yerinde “demokrasi götüreceğiz, terörü önlemek için” gibi bahanelerle yürütülen savaşlar, emekçilerin giderek daha fazla tepkisini çekmektedir. Ama bu tepkiler tek başına bir anlam ifade etmiyor. Bu haksızlığı gören işçi sınıfı buna örgütlü bir tepki veremiyor. İşçi sınıfının egemenlerin çıkar savaşlarına örgütlü tepki vermesi ancak ulusal ve uluslararası birliğini sağlamasıyla mümkün olacaktır. Bu yüzden de biz sınıf devrimcilerine çok büyük görev düşmektedir. Sınıf içinde yürüttüğümüz kararlı mücadele, akıttığımız ter, sınıf olarak vereceğimiz tepkinin betonu olacaktır.
link: Sultangazi’den MT okuru bir işçi, Medyanın Savaş Çığırtkanlığı, 11 Eylül 2015, https://marksist.net/node/4438
Bir Dersim Sürgünü: Yeni OHAL’ler Yaşanırken!
Gençlik Sizden Korkmuyor, Korkmayacak da!