Dersim katliamının yıldönümü vesilesiyle bu konuyla ilgili tartışmalar da yeniden gündeme geldi. İktidarıyla muhalefetiyle burjuva taraflar bir kez daha ikiyüzlülükle sorumluluğu üzerlerinden atmanın gayreti içine düştüler. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun Dersim özrü ve Davutoğlu’nun Dersim ziyareti ile tartışmalar iyice alevlendi. AKP, kendi yaptıklarını görmezden gelerek CHP’ye ve Kemalizme vurmak için bu sorunu istismar ediyor. CHP ise gerçekleri çarpıtarak tek parti rejiminin savunuculuğunu yapmaya devam ediyor.
Yıllardır bir halkın acısı burjuva siyasetin çıkarlarına malzeme ediliyor. 2011 yılında Erdoğan demokrat pozlar vererek CHP’yi köşeye sıkıştırmak amacıyla “Kılıçdaroğlu nereye kaçıyorsun ya. Bunlardan nasıl sıyrılacaksın. Ben mi özür dileyeceğim, sen mi özür dileyeceksin? Devlet adına özür dilemek gerekiyorsa, böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim, diliyorum. Ancak CHP zihniyeti adına özür dilemesi gereken varsa sensin” demişti. Elbette bu açıklamalar dönemin siyasi hesapları gereği yapılmıştı ve amaç Dersimli Kılıçdaroğlu üzerinden CHP’ye vurmaktı. Dolayısıyla bu açıklamalar kuru bir özrün ötesine geçmedi. Dersim katliamı konusunda somut bir adım atılmadı ama siyasi malzeme olarak bolca kullanıldı. Bunların tartışılmasını lütuftan sayan AKP, sanki Kürt sorununu, Alevi sorununu çözmüş gibi, inkârcı ve imhacı zihniyetleri eleştirdi. Bir dönem demokratik pozlar kesen AKP, iktidara yerleştiği ölçüde otoriterleşmeye başladı. Kürt ve Alevi sorununda devletçi-milliyetçi dil kendisini daha fazla belirgin kıldı.
Son zamanlarda Dersim’i dilinden düşürmeyen Davutoğlu da Erdoğan’ın açtığı yoldan yürüyor. Önce Aşure gününde “Dersim modern Kerbela’ydı” diyen Davutoğlu, ardından Dersim ziyaretinde tıpkı Erdoğan gibi ihtiyat kaydı koyarak “Bir yanlışlık varsa devlet adına bunu yapacağız, özür dilenmesi gerekiyorsa özür dileyeceğiz” dedi. Yani halen “bir yanlışlık varsa” diyordu. Ne tesadüf ki Erdoğan da milletvekili seçimlerine aylar kala “gerekiyorsa özür dilerim” demişti. Genel olarak kutuplaştırma politikasını tercih eden AKP, her seçim öncesinde Türkiye siyasetinde tabu sayılan bazı konularda çeşitli “olumlu” açıklamalar yaparak her kesimin temsilcisi ve hükümeti olduğunu propaganda etmeyi de ihmal etmiyor. Özellikle CHP’yi yıpratmak için Dersim katliamı, tek parti rejimi gibi CHP’nin yumuşak karnı diyebileceğimiz konuları gündeme taşıyor. Giderek tek adamlığa doğru ilerleyen Erdoğan, tek parti rejimini eleştirmekten geri durmuyor. Veya Roboski’de çoğu çocuk 34 Kürdün bombardımanla katledilmesinde sorumluluğu olduğu halde, Dersim katliamını yapanları eleştirme hakkını kendinde görebiliyor.
Davutoğlu Dersim’de bazı vaatlerde bulundu: “Dersim’de eski kışla müzeye dönüştürülecek ve adı da Dersim Müzesi olacak. Bunun için 10 milyon liralık ödeneğin talimatını verdik. Ziyaret ettiğimiz bütün yerlerin yolları yapılacak. Dersimli kardeşlerimiz oralara en iyi şartlarda gidecek ve hepsi restore edilecek. 12 milyon liralık bir kaynak ayırdık. Rektörümüz üniversitenin adının Munzur Üniversitesi olmasını istedi, biz de kabul ettik.”
Alevilerin taleplerini karşılamayan, sorunlarını çözmeyen AKP, isim değişiklikleriyle Alevileri kandırmaya çalışıyor. “İnşallah” sözcükleriyle birlikte yapılan bu vaatlerin bile ne kadarının, nasıl gerçekleştirileceğini yakında göreceğiz. Örneğin Dersim adının geri verilmesi çok basit bir değişiklik, ama AKP bunu bile yapmıyor. Üstelik Davutoğlu Dersim’e gitmeden önce kalemşorları “orada müjde verecek ve Tunceli’nin adı Dersim olarak değişecek” diye balonlar uçurmalarına rağmen bu adımı atmadı. AKP bu türden değişiklikleri kendi takvimine göre ve kendi bildiği gibi yapmaktadır. İnkâr ve asimilasyon politikalarına son vermekle övünen AKP’nin Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılması konusunda yaptığı “reform” bunun en güzel örneklerinden biridir. Kürtçede eğitim serbest diye lanse edildi ama aslında sadece özel okullarda ve matematik-fen derslerinde Kürtçe eğitim yapılabiliyor.
AKP’nin CHP’yi sıkıştırmaya yönelik Dersim hamlesi başarılı oldu. Sezgin Tanrıkulu’nun, bir televizyon programında CHP Genel Başkan Yardımcısı olduğunun altını çizerek “Dersim’de acı duyan herkesten bin kere özür diliyorum” demesi CHP’yi karıştırdı. Ulusalcılığın ve Kürt düşmanlığının iliklerine işlediği CHP’liler, bu basit cümleye bile tahammül edemediler. CHP Uşak milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Tanrıkulu’nun HDP temsilcisi gibi davrandığını, CHP adına özür dileyemeyeceğini söyledi. “Bugün de Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı terör eylemleriyle isyana kalkışan PKK ile o dönemdeki Seyit Rıza’nın başkanlığında yürütülen bu isyanın aynı şey olduğunu görüyoruz” diyen Yılmaz, Dersim katliamı sırasında iktidarda olan CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımının bugünün CHP’sinde de hâlâ canlı olduğunu ortaya koymuş oldu.
CHP’ye göre, Cumhuriyet Dersim’de feodal düzene, aşiret reislerinin gerici yönetimlerine son vererek bölgeyi modernleştirmek istemiştir. Aşiretler modernleşmenin temel gerekliliği olan köprü ve yolların yapımına karşı çıkınca devlet askeri harekât yapmak zorunda kalmıştır! CHP kabaca böyle düşünmektedir. Medeniyet getiren devlete teşekkür etmeleri gerekirken, bu cahil ve geri insanlar devlet güçlerine mukavemet etmişlerdir! Devlete karşı gelirsen başına bunlar gelir; çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı demeden devletin sopasını yersin! Kemalist zihniyet, Koçgiri’den Dersim’e kadar devletin yaptıklarını sorgusuz sualsiz haklı ve gerekli bulmaktadır. Onur Öymen’in, “analar ağlamasın” diyen HDP vekillerine karşılık, “Şeyh Sait isyanında analar ağlamadı mı? Dersim isyanında analar ağlamadı mı? Bir tek kişi Türkiye’de çıkıp da analar ağlamasın diye bu mücadeleyi durduralım dedi mi?” demesi bu anlayışın doğal bir sonucuydu.
Hepiniz suçlusunuz!
CHP de AKP de Türk burjuvazisinin partileridir ve milliyetçi, devletçi, anti-demokratik zihniyet kalıplarını ortak olarak taşımaktadırlar. Hiçbirisi Kürtlerin ve Alevilerin özgürlüklerinden yana olmadı. Kürtlere ve Alevilere yapılan kırımlara karşı çıkmadılar. Tersine, Türk olmayanlara sadece hizmetçiliği layık gördüler; Kürtlerin terbiye ve asimile edilmesini savundular. Dönemin raporlarından Dersim’de neler olup bittiğini açık bir şekilde anlayabiliyoruz. Dersim katliamı da diğer Kürt katliamları gibi, Kürtlerin baskıya, zulme direnip demokratik hakları için devlete başkaldırmaları üzerine gerçekleştirilmiştir. Devlet Dersim’e karakol yapamamış, gençleri askere alamamış, vergi alamamıştır. Osmanlı Devleti zamanında da coğrafi koşulların etkisiyle merkezden izole kalan Dersim, yeni Cumhuriyet tarafından hep bir çıbanbaşı olarak görülmüştür. Tedip ve tenkil edilmezse bu “çıbanın” yayılacağından endişe duyulmuştur.
Örneğin 1926’da, dönemin Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey, hükümete sunduğu raporunda şöyle demektedir: “Dersim, Cumhuriyet hükümeti için bir çıbanbaşıdır. Bu çıban üzerinde kesin bir ameliye yapmak ve elim ihtimalleri önlemek, memleket selameti için mutlaka lazımdır.”
1931’de, Birinci Umumi Müfettişi İbrahim Tali (Öngören) ise sorunu çözmek için şunları önermektedir: “A. Bütün Dersim’in hariçle münasebetini kat ederek (keserek) bu yüzden taarruzlarına ve ticaretlerine mani olmak, aç kalacak halkı zamanla kendiliğinden ilticaya icbar etmek (zorlamak) ve şu suretle Dersim’i fenalardan tahliye. B. Her tarafı esaslı surette kapadıktan sonra ihata çemberini tedricen darlaştırmak ve fenalıklardan dolayı yakalananları derhal Dersim’den çıkararak Garba atmak ve serpiştirmek.” (bkz. Levent Toprak, Dersim Katliamı ve Kemalizm, MT, Aralık 2009)
AKP’nin söylemleri kimseyi kandırmasın. Sözlerle, vaatlerle sadece bir oy deposu olarak gördükleri Kürtleri ve Alevileri kandırmaya çalışıyorlar. Eğer AKP tek parti döneminde yapılan katliamlar konusunda samimi olsaydı, kuru özürler ve vaatler yerine somut adımlar atardı. HDP, Dersim katliamı da dahil olmak üzere Türkiye tarihinde gerçekleştirilmiş olan soykırımların tanınmasını, Mecliste özür dilenmesini, tüm arşivlerin açılmasını, hakikatleri araştırma komisyonlarının kurulmasını, maddi ve manevi tazminatların ödenmesini içeren bir teklif sundu Meclise. Bu teklifin HDP haricindeki tüm partiler tarafından reddedileceğini söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Çünkü, AKP’sinden CHP’sine, MHP’sinden kurulan yeni partilere kadar burjuva partilerin hiçbirisinden Türk burjuvazisinin tarihinin kanlı ve kirli olduğunu itiraf etmeleri beklenemez.
link: İsmail Karagil, Dersim Katliamını Kim Yaptı?, 30 Kasım 2014, https://marksist.net/node/3785
Büyük Adam Olmak!
Bireysel Kurtuluş Çare Değil, Gençlik İşçi Sınıfı Saflarına!