19 Aralık 2000’de, TC tarihinin devrimci tutsaklara yönelik en kanlı katliamlarından biri yaşanmıştı. Burjuva devlet, F tipi hücrelerde tecrit edilmeye direnen yüzlerce devrimci tutsağa karşı, kurşunlarla, kimyasal gazlarla, bombalarla saldırıya geçerek 30 kişiyi katletmişti. Türkiye’nin çeşitli kentlerindeki 20 hapishaneye eş zamanlı olarak düzenlenen bu kanlı saldırıya, hiç utanmadan bir de “Hayata Dönüş Operasyonu” adı takılmıştı.
Bu vahşet gerçekleştiğinde, devrimci tutsaklar, yeni inşa edilen F tipi tecrithanelere karşı açlık grevi ve ölüm orucu halindeydiler. 60 gündür devam eden ölüm oruçlarını medya gücüne de başvurarak her türlü yalan ve manipülasyonla kırmaya çalışan fakat bunda başarılı olamayan burjuva devlet, çareyi vahşi bir saldırı harekâtı düzenlemekte buldu. Medya aracılığıyla yürütülen, devrimci tutsakların “örgüt zoruyla” ölüm orucunda oldukları yönündeki algı operasyonları günler boyunca devam etti. F tiplerinin konforu, modernliği öve öve bitirilemedi. Ve nihayetinde 19 Aralıkta devlet ölüm oruçlarının sürdüğü 20 cezaevine eş zamanlı olarak saldırdı. Amaç ise “ölmek üzere olan mahkûmları hayata döndürmek” olarak lanse edildi.
Devrimci tutsaklar uykudayken, sabaha karşı düzenlenen bu operasyon bazı hapishanelerde 4 gün boyunca devam etti. Ve nihayetinde devletin özel harekât birlikleri kimyasal gazlarla ve bombalarla koğuşlara girip 30 devrimci tutsağı katletti ve yüzlercesini yaraladı, sakat bıraktı. Katledilen devrimci tutsakların bedenleri, kullanılan kimyasal silahlar, kurşunlar ve bombalarla paramparça edilmişti. Yaralılar da aynı vahşete maruz bırakılmıştı.
19 Aralık katliamının sorumluluları 14 yıldır yargı karşısına çıkarılmadılar. Göstermelik mahkemelerde yargılananlar sadece 38 erden ibaret kaldı. Operasyon planları 11 yıl boyunca “kayıp” olduğu gerekçesiyle açıklanmadı. 2011’de katliam planı açığa çıktığında ise, Jandarma Genel Komutanlığının, asıl adının “Tufan Operasyonu” olduğu ortaya çıkan katliam için tam bir yıl boyunca askeri hazırlık yaptığı ortaya çıktı. Amaç, devrimci tutsakları, birbirlerinden yalıtarak iradelerini teslim almak üzere F tipi zindanlara nakletmekti. Bunun büyük bir direnişle karşılaşacağı bilindiği için de, nakil operasyonlarının hazırlığına bir yıl önceden başlanmıştı. Yani bu katliamı gerçekleştiren Bülent Ecevit başbakanlığındaki hükümetin “operasyonu ölüm oruçlarına son vermek ve mahkûmları kurtarmak için yaptık” iddiaları koca bir yalandan ibaretti.
F tipi zindanlara nakledilmeye karşı başlattıkları ölüm oruçlarında ise 127 devrimci tutsak hayatını kaybetti. Çok sayıda devrimci tutsak da yakalandıkları Wernicke-Korsakoff hastalığı nedeniyle sakat kaldı. Ancak F tiplerine, tecrite, işkenceye ve her türlü baskıya rağmen burjuvazi devrimci tutsakların iradesini teslim almayı başaramadı. Bugün de AKP hükümeti, ezilenler üzerindeki baskılarını hem içeride hem dışarıda sürdürüyor. Devrimci tutsakları türlü zulümle yıldırmaya ve teslim almaya çalışıyor. Devrimci tutsaklar üzerindeki baskı ve yasaklara yenileri ekleniyor. Ama bu hükümet de kendinden öncekiler gibi aynı dirençle karşılaşıyor ve devrimci iradeyi teslim alamıyor. Bugün de hapishanelerde devrimci tutsaklar baskılara geçit vermemek için direniyorlar.
Ancak unutulmaması gereken bir nokta şudur ki, içerideki mücadelelerin başarısı son tahlilde dışarıdaki mücadelelere bağlıdır. 19 Aralık sürecinde de, dışarıda yeterli ölçüde mücadele dinamikleri büyütülemediği için burjuvazi F tipi planını son tahlilde uygulamayı başarmıştı. İşçi sınıfının devrimci örgütlülüğü ve mücadelesi ne denli güçlü olursa, egemenler, dışarıda olduğu kadar içeride de ayaklarını denk almayı bileceklerdir. 19 Aralık sürecinden çıkarılması gereken en büyük ders, hapishanelerdeki mücadelenin genel olarak sınıf mücadelesinin bir parçası olduğunu akıldan çıkarmamak ve örgütlü işçi mücadelesini büyütmeye odaklanmak olmalıdır. 19 Aralık’ın da diğer katliamların da hesabını soracak olan, devrimci işçi sınıfı olacaktır.
link: Marksist Tutum, 19 Aralık Katliamının Hesabı Er Geç Sorulacak, 19 Aralık 2014, https://marksist.net/node/3836
Burjuvazi Kamu Düzenini Değil Kendi Düzenini Koruyor
21. Yüzyılda Köle Ticareti ve İnsan Kaçakçılığı