Başbakan Davutoğlu şahsında iktidar, hakkını aramak isteyen herkese sopa gösteriyor. Hükümet aynı şeyi Kobanê eylemlerinde de yapmıştı. Sanki sokağa çıkmak, protesto etmek suçmuş gibi Kobanê için sokağa çıkma çağrısı yapan HDP’yi bütün olayların sorumlusu ilan etmişti. AKP aynı ikiyüzlülüğe tam gaz devam ediyor. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, polise yargısız infaz hakkını veren, Kürtleri, mücadeleci işçileri, sosyalistleri daha fazla baskı altında tutmak için çıkarılmak istenen güvenlik yasasını sokakta engelleyeceklerini söyleyince, Davutoğlu, “sokaklara çağrıda bulunuyorsa dökülecek her kandan Demirtaş sorumludur” diye buyurmuş. Kolluk güçleri onların elinde, iktidar onlarda, polise öldürme yetkisi veren yasayı çıkaran onlar ama dökülecek kandan sorumlu olan onlar değil, öyle mi?
Üstelik Davutoğlu çıkmış bir değil iki tehdit savuruyor! Önce gayet kendinden emin kan akacağını itiraf ediyor, sonra da kanı akıtacak taraf devlet olduğu halde bundan Demirtaş’ı sorumlu tutacaklarını söylüyor. Ve bu tehditleri fütursuzca savururken “kamu düzeni”nden bahsediyor. Bu ikiyüzlülük değil de nedir? Yaratılmak istenen algı, sokağa çıkmanın, eylem yapmanın suç olduğu algısıdır. Sultan ve yardakçıları istiyorlar ki onlar yargısız infazlar yapsınlar, işçiler için kölelik yasaları çıkarsınlar, hırsızlıklarını aklasınlar, ihtişamlı saraylar yapsınlar ama kimse hâşâ sesini çıkarmasın, herkes evinde otursun! “Kader”inde ne varsa ona razı olsun! Böylece istedikleri “kamu düzeni” sağlanmış olacak. Olur da demokratik hakkını kullanmak isteyip sokağa çıkan olursa “yüzü kapalıydı”, “şüpheli bakışları vardı”, “elindeki molotof kokteyline benziyordu” diyerek göz altına almaktan öldürmeye kadar her şey onlara serbest olsun!
6-7 Ekimde ayağa kalkan Kürtleri bahane ederek çıkarılan bu baskı yasaları aslında bütün işçi sınıfını yakından ilgilendiriyor. Bu yasalar örneğin taşeronlaştırmaya karşı yürüyüş yapmak isteyen işçiler için ya da kapitalizme karşı öfkesini sokakta haykıran işçiler ve devrimciler için de kullanılacaktır. Ve devlet, geçekleştirdiği her katliamda, zulme ve köleliğe isyan edeni suçlayacaktır. Ama tarihin bize sayısız örneğini verdiği bir gerçek var. Ne kadar baskı uygularlarsa uygulasınlar, ne kadar yalan söylerlerse söylesinler haklının isyanından kaçamayacaklar. Tüm ezilen halkların ve işçi sınıfının baskıya ve sömürüye karşı topyekün ayağa kalktığı günler gelecek. O zaman değil bin, yüz bin odalı saray da yapsalar kaçacak delik bulamayacaklar. İnanmıyorlarsa dönüp tarihe baksınlar. Kendilerine benzeyen nice bezirgânın sonunun ne olduğunu göreceklerdir.
link: Samandıra’dan bir kadın işçi, Burjuvazi Kamu Düzenini Değil Kendi Düzenini Koruyor, 12 Aralık 2014, https://marksist.net/node/3832
Nereye Gidiyoruz?
19 Aralık Katliamının Hesabı Er Geç Sorulacak