Özellikle 1985’teki madenciler grevinin başarısızlığa uğramasının ardından, İngiliz işçi hareketi uzun bir sessizliğe gömülmüştü. Bu yalnızca İngiltere için değil, pek çok ülke için de geçerli bir olguydu. Ne var ki durum hızla değişiyor ve 15-20 yıldır süren durgunluğun ve gerilemenin ardından ilk kez genel bir uyanışın işaretleri gözleniyor.
İngiltere’de grevler son on üç yılın en üst düzeyinde seyrediyor. Belediye işçilerinin grevine bir milyondan fazla işçi katıldı ve kadınların katılımı daha önce görülmemiş boyuttaydı. Şimdi de yaklaşık 52 bin itfaiyeciyi kapsayan toplusözleşme görüşmeleri çıkmaza girmiş durumda. Yapılan grev oylamasında bütün itfaiyeciler, ücretlerinin %40 arttırlması talebiyle oybirliğiyle grev kararı almış bulunuyorlar. Zam taleplerinin %4’leri geçmediği bir ülkede, bu artış istemi, işçi sınıfının ruh halinde köklü bir değişimin yaşandığının en basit göstergesi sayılabilir. Üstelik talepleri toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından haklı bulunuyor.
İtfaiyeciler talep ettikleri ücret artışının part-time çalışanlara da uygulanmasını istiyorlar. Bu grev gerçekleşirse, son 25 yılın ilk ulusal çaplı grevi olacak. Demiryolu, metro ve tüp geçit işçileri de, itfaiyecileri destekliyorlar. İtfaiyeciler çalışmadığı takdirde yolcuların ve çalışanların can güvenliği olmayacağı için, çalışmayarak ulaşımı durduracaklarını belirtiyorlar. Uyarı için ve kendi ücretlerinin de arttırılması talebiyle şimdiden 24 saatlik iki grev yaptılar ve ulaşımı felç ettiler.
Bütün bu gelişmeler İngiliz hükümetini oldukça endişelendiriyor. Hükümetten gelen tüm taviz ve uzlaşma talepleri itfaiyecilerce geri çevrildi. Yaşananlar, itfaiyeci grevinin aynı 80’lerdeki madenciler grevi gibi İngiltere için çok önemli bir dönüm noktası olabileceğini gösteriyor.
İngiltere’de ulusal ölçekteki son itfaiyeciler grevi 1977’de gerçekleştirilmişti. Bu grevle ücretler görece iyi bir düzeye yükseltilmişti. Ne var ki aradan geçen 25 yıl içinde ücretlerde %20’lik bir düşüş yaşandı. 1979’dan bu yana ortalama ücret %384 artarken itfaiyecilerin ücretlerindeki artış %300’le sınırlı kaldı. İtfaiyeciler hayatları sürekli tehlike altında olan işçiler. İş sırasında birçok itfaiye eri ölüyor ya da yaralanıyor. Buna rağmen bugün itfaiye erlerinin aldıkları ücret yıllık 21 bin sterlin. İstedikleri artış gerçekleştiği takdirdeyse ellerine yılda 30 bin sterlin geçecek. Dünyanın en pahalı ülkelerinden biri olan İngiltere’de bu talep hiç de abartılı bir talep değil. Örneğin itfaiye erlerinin mevcut ücretleriyle işyerlerine yakın merkezlerde oturmaları mümkün değil. Her biri işyerlerine gitmek için yaklaşık 100-150 km’lik yol katetmek zorunda. Çünkü merkezlerde kiralar anormal derece pahalı. Bu yalnızca itfaiye erlerinin değil, tüm işçi sınıfının ortak sorunu. Bu nedenle de itfaiyecilerin talepleri işçi sınıfının büyük çoğunluğu tarafından destekleniyor.
İngiltere’de toplumun sola kayışının ilk göstergesi, son bir-iki yıldır çeşitli sendikalarda birbiri ardına radikal ve sol eğilimli liderlerin seçiliyor oluşu. Yeni seçilen liderlerin hepsi, yakın zamana kadar görülmemiş ölçüde işçi sınıfı yanlısı sert bir propagandanın eşlik ettiği bir programla seçildiler. Son TUC (Trade Union Congress –İngiltere’deki tek ve dev sendika konfederasyonu) kongresi de bu gelişmeleri doğrular bir havadaydı. Kongrede bu yeni seçilmiş liderlerin sert konuşmalar yaptıkları ve büyük destek aldıkları görüldü. Burjuva medyada yapılan tüm yorumlarsa “dinozorlar geri geldi” şeklindeydi.
Kongrede, Thatcher dönemiminde çıkarılmış olan sendika karşıtı yasaların kesin olarak kaldırılması ve demiryollarının yeniden kamulaştırılması yolundaki önergeler oybirliğiyle kabul edildi. Tony Blair’in savaş yanlısı politikaları aleyhine konuşmalar yapıldı ve bu konuşmalar çok büyük bir kitle tarafından desteklendi.
Bütün bunlara İngiliz kamuoyundaki savaş karşıtı genel havayı da eklemek gerek. 28 Eylül günü Londra’da 400 bin kişinin katıldığı büyük bir savaş karşıtı gösteri düzenlendi. Polis ve burjuva basın tüm sol gösterilerde olduğu gibi bu gösteride de katılımı düşük göstermeye çalıştı. Ne var ki önce 40 bin olarak verdikleri sayıyı daha sonra 150 bine kadar yükseltmek zorunda kaldılar. Oysa gösteriye katılım bunun kat kat üstündeydi. Yeni seçilmiş sendika liderlerinin büyük bir kısmı, gösteride, emperyalist savaş konusunda işçi sınıfının tutumunun ne olması gerektiği konusunda oldukça coşkulu konuşmalar yaptılar. Sendikacıları buna iten elbette toplumdaki genel hava. Kamuoyu yoklamaları sistematik olarak savaş aleyhtarı sonuçlar veriyor. Medyanın oldukça önemli bir bölümünde de aynı hava hakim. Blair’in Bush yardakçısı rolüne çok ağır eleştirilerde bulunuluyor.
Sendikalar cephesindeki kaynaşma bir yana, İşçi Partisi içinde de milletvekilleri arasında bir kaynaşma görülüyor. İngiltere’de İşçi Partisinin dönüşümünde sendikalar her zaman kilit rol oynamışlardır. Bugün sendikalarda yaşanan sola kayış İşçi Partisinde de yansımasını bulacaktır.
İngiltere’de İşçi Partisi ile sendikalar arasında organik bir bağ bulunuyor. Bu sıralar burjuva basında, bu bağın kesilmesi gerektiği konusu işleniyor. Çünkü burjuvazi, sendikalardaki sola kayışın İşçi Partisi içinde de bir muhalefet dalgası yaratacağını, bununsa partiyi tepeden tırnağa sarsacağını çok iyi biliyor. Sendikalar sağın egemenliği altında olduğu sürece burjuvazinin böyle bir sorunu yoktu. Fakat şimdi işler değişiyor ve tehlike artıyor.
Burjuva yorumcuların öne çıkardığı bir başka sorun da siyasi partilerin devlet tarafından fonlanması. İşçi Partisi büyük ölçekte sendikalar tarafından sağlanan fonlarca besleniyor. Devlet fonlamasına geçişse, sendikaların İşçi Partisi içindeki etkilerini kırmanın bir yolu olarak görülüyor. Bu iki öneri de Blair’in elini güçlendirecek türden öneriler. Fakat hiçbiri Blair’in ve İşçi Partisi hükümetinin yaşadığı krizi aşmasına yetemeyecektir. Blair daha bugünden ipleri elinde tutmakta zorlanıyor. Halen sürmekte olan parti konferansında Blair ve ekibi birbiri ardına yenilgi alıyor. Blair’in, bugünlerde İngiltere’de baş tartışma konularından biri olan eğitim ve sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi konusundaki önergesi reddedildi. Ardından, sonuçlarından korkulduğu için, savaş konusunda hükümetin izlediği politikayı partiye onaylatma amacı güden önerge geri çekildi.
Yaşanan tüm gelişmeler, kapitalizmin giderek ağırlaşan krizinin tüm yükünü sırtlamak zorunda bırakılan işçi sınıfının, bu düzene olan öfkesini her yerde dışa vurmaya başladığını gösteriyor. İşçi sınıfının bu öfkesini işçi iktidarı hedefine kanalize etmekse enternasyonalist komünistlerin görevi. Bu yapılmadığı takdirde, yaşanan sola kayışın şimdiye kadar pek çok kez olduğu gibi burjuvazi tarafından çeşitli mekanizmalarla düzen içine hapsedilmesi kaçınılmazdır.
link: Marksist Tutum, İngiliz işçi Sınıfı Hareketleniyor, 3 Ekim 2002, https://marksist.net/node/342
Dünya Devriminin Olasılıkları
Afganistan: Tarihsel Bir Bakış