Emperyalist savaş konjonktürüne bağlı olarak siyasal gericilik artıyor ve bu gericilik burjuva siyasetinin tüm alanlarına damgasını basıyor. Tüm dünyada hayata geçirilen polis devleti uygulamaları da bu siyasal gericileşmenin bir ifadesidir. İşçi sınıfı hak gasplarına karşı çıkarak meydanlara çıktığı zaman mücadelesinin karşısında polis terörünü buluyor. Bu terör, sözüm ona demokratik Avrupa’da, meselâ İngiltere’de, Fransa’da ya da Yunanistan’da olduğu kadar Türkiye’de de tırmandırılıyor. Polis terörü, Kürtleri, mücadele eden işçileri, devrimcileri, aydınları, öğrencileri, kısacası baskılara itiraz eden herkesi hedef alıyor. Burjuva devletin eli silahlı örgütü polis, emekçi kitlelere gazla, copla ve sıkıştığında kurşunlarla vahşice saldırıyor. Kürt siyasetçileri başta olmak üzere, gazeteciler, sivil toplum kurumlarının yöneticileri, sosyalistler, öğrenciler, HES yapılmasına karşı çıkanlar gözaltına alınıp tutuklanıyor.
Polis son aylarda Kürt halkının her türlü yürüyüş, miting ve basın açıklamasını keyfi gerekçelerle engellemeye girişiyor. Kürt halkının sesini duyurmasına, taleplerini haykırmasına engel olmak için her türlü baskıyı uyguluyor. Bütün engellemelere rağmen toplanan kitleye polis, üstelik kadın, çocuk, yaşlı demeden biber gazı sıkıyor, barbarca saldırıyor. Örneğin, BDP öncülüğünde Bursa’da yapılmak istenen gösteriye izin verilmezken, bir avuç Ülkücü faşistin Bursa sokaklarında bütün gün avaz avaz bağırmasına, polisin kuyruğuna takılarak sağa sola küfürler yağdırmasına ses çıkarılmadı. Birçok kentte BDP binaları polisin kuşatması altında faşistlerin taşlı, sopalı saldırısına uğruyor.
KCK operasyonları adı altında evlere seri şekilde baskınlar düzenleniyor. Çeşitli illerde eş zamanlı yapılan bu baskınlarda yüzlerce insan yaka paça gözaltına alındı. Kürt siyasetçiler, BDP il ve ilçe yöneticileri ve üyeleri uydurma gerekçelerle evlerine yapılan baskınlarla tutuklanıyorlar. Gazeteci, yazar Ragıp Zarakolu ve profesör Büşra Ersanlı da Kürt sorunun çözümüne yönelik düşüncelerinden dolayı gözaltına alınıp tutuklananlar arasında yer alıyor.
Terör estiren polis, adresi, yeri, sorumlusu, açılış ve kapanış saatleri belli olan sosyalist kurumları, hiçbir şekilde haber vermeden abluka altına alıyor, kapıları kırıyor, bastığı yerlerin altını üstüne getiriyor, bilgisayarlara, klasörlere el koyuyor. Bu baskınlardan biri de SDP İstanbul İl Örgütü’ne yapıldı. Sabah saatlerinde gerçekleştirilen baskında polis SDP binasının kapılarını kırdı, odaların altını üstüne getirdi. Kürtler, sosyalistler, hakkını arayan emekçiler devlet terörüyle pasifize edilmeye çalışılıyor.
Toplumsal muhalefetin kolunu kanadını kırmak amacıyla partilerden derneklere, gençlik örgütlerinden yazarlara değin geniş yelpazeli bir saldırı kampanyası düzenleniyor. Seçim sürecinde Hopa’da terör estiren polis, tutuklananların duruşmasında bu durumu protesto edenlere karşı da aynı tutumu takındı. Samsun’da Özgürlükçü Gençlik Derneği’ne yapılan baskında 5 öğrenci yaka paça Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldü. Yıllardır kitapçılarda satılan kitaplar, Deniz Gezmiş posterleri ya da kitap ayraçları bile terör örgütüne üye olmanın kanıtı olarak gösteriliyor.
Polisin tavrı işçi eylemlerine karşı da farklı değil. İzmir’de Savranoğlu Deri önünde direnişlerini sürdüren işçiler, kaçak işçilerin fabrikaya girmesini engellemeye çalıştığında devreye polis giriyor ve işçiler gözaltına alınıp 48 saat gözaltında tutuluyor. Grevci işçilerin sanayi sitelerinde yürüyüş yapmasına, diğer fabrikalardaki işçilere sesini duyurmasına polis “olay çıkabilir” türünden gerekçelerle engel oluyor. Tuzla’da yürüyüş yapan deri işçileri aleyhine polis derhal soruşturma başlatıyor. İşçilerin fabrika önlerinde durmasına, grev ve direnişlerini yaygınlaştırmasına, patronların huzuru bozulmasın diye izin vermiyor. Hakkını arayan işçilere “fabrikanın uzağında durun” diyen polis, fabrika içine kaçak işçilerin girip çalışmasına, fabrikadan malzeme çıkartılmasına adeta yardım ediyor. İşçiye aslan patrona kuzu kesilen polis, sermaye sınıfının bekçiliğini yapmakta tereddüt etmiyor.
HES protestolarına katılan köylüler de polis ve jandarma teröründen muzdarip. Gerze, Fethiye, Tortum, Solaklı Vadisi ve diğer yerlerde verilen mücadelelerde polis köylüleri dağıtmak ve inşaat firmalarının vadiye girmesini sağlamak için “vazife başına” koşuyor. HES’lerin yapılması ve doğanın tahrip edilmesi için polis yaşlı nineleri ya da 15 yaşındaki kızları gözaltına alıyor, mahkeme ise aileleri dahil kimseyle konuşmamaları için konuşma yasağı getiriyor. Küçük çocuklar gözaltına alınıyor, eyleme katılan köylülerin üzerine gaz bombası atılıyor.
Baskılar, faşizan uygulamalar, keyfi tutuklamalar, yargısız infazlar gibi yetkileri polise veren bizzat hükümetin kendisidir. Sermaye sınıfı ve onun hükümeti AKP, bu kapsamda Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile polise geniş yetkiler vermiştir. Egemen güçler kitlelerin örgütlenmesine ve sokağa çıkmasına, emrindeki polis gücüyle engel olmaya çalışıyor. Polis baskısının artması, düzen güçlerinin yaşadığı korkunun bir ifadesidir. Sermaye sınıfı bozuk düzenini ayakta tutmak, kitlelerin artan öfkesini bertaraf etmek için şiddete sarılıyor. İstiyorlar ki hiçbir şekilde toplumsal muhalefet olmasın, emekçilere dönük saldırılar sessiz sedasız sineye çekilsin.
Emperyalist savaş ve ekonomik krizin dünyayı sardığı günümüzde, emperyalist kapitalist güçler kitleleri sopayla zapturapt altına almaya çalışıyorlar. ABD’de “Wall Street’i İşgal Et!” hareketine dönük polis terörü de, İngiltere’de göçmen isyanlarına karşı polis terörü de, Yunanistan’daki grev ve gösteriler sırasında estirilen polis terörü de, Türkiye’de toplumsal muhalefete karşı AKP eliyle girişilen polis terörü de aynı şeyin ifadesidir. Kriz ve savaş sarmalına giren burjuvazi, polis devleti uygulamalarıyla düzenini güvence altına almaya çalışmaktadır. Ancak burjuvazinin bu saldırıları işçi sınıfının ve ezilen Kürt halkının mücadelesini bugüne kadar durduramadı, durduramayacak!
link: Yavuz Girgin, Polis Terörü Tırmandırılıyor!, 1 Kasım 2011, https://marksist.net/node/2786
BDP İstanbul İl 2. Olağan Kongresi Gerçekleştirildi
Steve Jobs Efsanesi