1 Ocak 2009’da yayın hayatına başlayan TRT’nin Kürtçe kanalı TRT Şeş, düzen partilerinden sendikalara kadar pek çok yerde tartışma yarattı. Kürtçe kanalı bir devrim olarak nitelendirenler olduğu gibi, “devletin bölünmez bütünlüğüne bir saldırı” olarak görenler de oldu. Faşistliği tescillenmiş burjuva partilerin ya da sözde aydınların yanı sıra faşizan tepkiler verenler kervanına bir de sendika konfederasyonu katıldı: KAMU-SEN. Kapitalizmin krizinin derinleşmesiyle faturanın işçi-emekçilere kesilmeye başladığı ilk günlerde üyelerini krize karşı uyarmak adına yaptığı “tasarruflu ampul kullanmak, meyve sebzeleri kapta yıkamak, zorunlu olmadıkça dışarıda yemek yememek, yerli malı kullanmak” gibi krize boyun eğici önerileriyle hatırlayacağımız Kamu-Sen, nasıl bir sendika olduğunu TRT Şeş’e verdiği tepkiyle bir kez daha gösterdi. Kamu-Sen, 31 Aralık 2008 günü TRT önünde düzenlediği basın açıklamasında, devletin yıllardır uyguladığı imha ve inkâr politikasını anayasadan yaptığı alıntılarla ortaya koyarken, bu politikanın değişeceğinden duyduğu korkuyla kamuoyunu “uyarmış oldu”. Gerçekten de ibret verici olan basın açıklamasında söylenenler bu sendika konfederasyonunun devletin imha ve inkâr politikasından bırakın rahatsızlık duymasını, bu politikada devletten daha devletçi olduğunu göstermiştir.
Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız’ın okuduğu basın açıklamasında, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin resmi dili ve Irak’ın ikinci resmi dili olan Kürtçe, bir dil olarak dahi kabul edilmeyerek, “Türkçenin yanı sıra, Farsça, Arapça, Ermenice ve Fransızcanın karışımından oluştuğu” iddia edilmiştir. Hemen ardından da “Bu tür çalışmalarla çok dilli ve çok dinli bir yapının yolu açılmış olmayacak mı?” diye sorularak faşist zihniyet açıkça ortaya konmuştur. Basın açıklamasında “Üniter devleti tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek dil olarak tanımlayanların bu uygulaması ile Anayasanın 3. maddesindeki, ‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir’ ilkesi ihlal edilmiş olacaktır” diyen Kamu-Sen, aslında “imhacı ve inkârcı politikanızdan vazgeçmeyin” demek istemektedir.
Kamu-Sen, Siyonist İsrail devleti Gazze’ye saldırdığında İsrail Konsolosluğunun önünde bir basın açıklaması yaparak bu saldırıyı kınamıştı. Ama aynı Kamu-Sen, burnunun dibindeki Kürt halkı söz konusu olduğunda, değil Kürtlere yönelik saldırıları kınamak, onlara verilen bu ufak kırıntıyı bile çok görmüştür. Sadece bu basın açıklamasıyla yetinmeyerek, TRT Şeş yayına başladıktan sonra bir de yayının iptali istemiyle dava açmıştır.
Sadece Kürt halkının haklı talepleri karşısında değil, işçi ve emekçilere yönelik bugüne kadar yapılan tüm sosyal hak saldırılarında Kamu-Sen’in tutumu bize bu sendikanın gerçek rengini gösteriyor. Başbakanın Davos şovuna alkış tutan, kriz karşısında yerli mallarını tüketerek yerli sermayeyi palazlandırma önerileri yapan, aydınların “Ermenilerden özür diliyorum” kampanyasına karşı faşist tepkisini ortaya koymakta gecikmeyen Kamu-Sen, söz konusu olan kamu emekçilerinin haklarını korumak, onları ortak mücadeleye sevk etmek olduğunda ise göstermelik işler yapmakla yetinmiştir. Ama Kamu-Sen’in bu tutumları bizi şaşırtmasın. Çünkü Kamu-Sen kamu emekçilerinin mücadelesinin ürünü değil, devlet eliyle kurulmuş, devlet güdümlü bir sendika konfederasyonudur.
Kamu-Sen’in kirli geçmişi
Kamu-Sen 1992 yılında kuruldu. Kamu-Sen’in devlet tarafından apar topar kuruluşunun ilan edilmesinin arkasında yatan neden ise kamu emekçilerinin çığ gibi büyüyen örgütlenme mücadelesinin önüne geçebilmekti.
Kanunen sendikalaşma hakkı olmayan kamu emekçilerinin sendikalı olma mücadelesi esasen 1980 öncesine dayanır. Ancak 12 Eylül darbesiyle beraber kamu emekçileri de faşist rejimin baskılarıyla karşı karşıya kalırlar. Tüm baskılara rağmen 1986 yılında başlayan kıpırdanma ‘89 bahar eylemlilikleriyle zirveye çıkar. Kamu emekçilerinin mücadelesi ilk meyvesini verir ve 1990 yılında Eğitim-İş (bugünkü Eğitim-Sen) kurulur. Eğitim-İş’in kurulmasıyla başlayan süreç giderek hızlanır ve kamu emekçileri cephesinde peşpeşe pek çok sendika kurulur. Bu sendikalar daha sonra güçlerini birleştirerek Kamu Emekçileri Sendikaları Platformu’nu oluştururlar. Elbette ki devlet de bütün bu olup bitenler karşısında seyirci kalmaz. Faşist bir örgütlenme olan Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı aracılığıyla mücadeleci sendikalara karşı anti-propaganda yaparak bu sendikaları yasadışı ilan eder. Ancak tüm baskı ve dayatmalara rağmen sendika taleplerinden vazgeçmeyen kamu emekçileri Haziran 1992’de Ankara yürüyüşü başlatırlar.
Mücadelenin daha da büyüyeceğinden korkan devlet, sopası yeterli gelmeyince çareyi kendi eliyle sendika kurmakta bulur. O zamana kadar kamu emekçilerinin sendika kuramayacağı, bunun anayasaya aykırı olduğu söylenirken, yasalarda hiçbir değişiklik yapılmadığı halde Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı’nın adı değiştirilerek Türk Kamu-Sen yapılır. Kamu-Sen’in kuruluşu televizyon, gazete ve radyolar aracılığıyla kamuoyuna duyurulur. Kuruluş haberi gazetelerde “Devlet Sendikasına General Gibi Başkan” manşetiyle çıkar. “Alın size sendika” diyen devlet, konfederasyonun genel başkanlığına o zamanın Devlet Planlama Teşkilatı Daire Başkanı’nı atar ve Kamu-Sen’in ülke çapında örgütlenebilmesi için tüm olanaklarını seferber eder.
Kamu emekçilerinin yükselen mücadelesinin önüne geçmek ve emekçileri bölmek için kurdurulan Kamu-Sen, kuruluşundan bu yana amacından hiç sapmadan yoluna devam ediyor. Tıpkı faşist Türk Metal gibi. İşçi sınıfının mücadele tarihi görmek isteyene çok şey gösteriyor aslında. Nasıl ki kuruluş amacı metal işçilerinin mücadelesinin önüne geçmek, grev kırıcılığı yapmak, işçiler arasında milliyetçi zehri yaymak olan Türk Metal sendikası tepesindeki bürokratlar üzerinden hâlâ bu misyonunu devam ettiriyorsa, aynı şey Kamu-Sen için de geçerlidir. Bu devlet güdümlü sendikalar, ister kamuda ister özel sektörde örgütlenmiş olsunlar amaçları ortaktır: İşçi sınıfının mücadelesini bölüp parçalamak.
Kriz derinleştikçe işçilerin önünde duran sorun sadece haklarının ellerinden alınması olmayacak. Krizin derinleşmesi mücadelenin keskinleşmesini de beraberinde getireceği gibi milliyetçi-şoven dalgayı yükselterek faşizan eğilimlerin güç kazanmasının ve olağanüstü rejimlerin yolunu açabilir. Böylesi bir süreçte, bu tür sendikalar, ortak mücadele bilinci vermek yerine milliyetçiliği körükleyerek işçileri birbirlerine düşman hale getirmeye çalışacaklardır. Kaldı ki gerek Kamu-Sen’in gerekse de Türk Metal’in bugünden yaptığı şey tam da budur.
Sendikayı gerçek anlamda sendika yapan işçilerin kendisidir. Bu tür sendikalar sendika bürokratlarının eline terk edildiği sürece de “sendika” adıyla faşist rollerini oynamaya devam edeceklerdir. Fabrikalarda, okullarda, hastanelerde, devlet işletmelerinde, kısacası işçi sınıfının olduğu her işyerinde amacımız militan sınıf sendikacılığını yükseltmek olmalıdır.
link: Demet Yalçın, Kamu-Sen Kimin Sendikası?, 1 Mart 2009, https://marksist.net/node/2074
İşsizler Hareketinin İmkân ve Sınırları
Kızıl Kanatlı Rosa /4