Rosa Luxemburg’a dair Marksist Tutum’da başta Elif Çağlı’nın Kızıl Kanatlı Rosa çalışması olmak üzere pek çok yazıda, genç devrimciler, Rosa’nın o cüretiyle “vardım, varım, var olacağım” demeye çağrılır. Rosa gibi mücadeleyi aşkla sevebilmek ve bu uğurda bir yaşam sürebilmek ne büyük bir bahtiyarlık…
Rosa kendi çağında, yani Avrupa’da dahi kadınların hesaba katılmadığı yıllarda, keskin bir kılıç gibi zihninin, yüreğinin ve bileğinin hakkıyla Alman devriminin kadın lideri olmuştu. Onun ve Clara Zetkin’in duruşları öylesine cüretliydi ki reformist SPD’nin yöneticileri bile korkuya kapılıyordu. Sözde Marksist, özde düzenin adamı Bernstein “etekli erkekler” diyerek aklınca Rosa’yı küçümsüyordu. Ama onun çağdaşı ve büyük Ekim Devriminin, dünya işçi sınıfının lideri Lenin, Rosa için “o bir kartaldı ve kartal olarak kalacak…” diyecekti. Lenin bu sözü, 1919 yılının Ocak ayında Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, dünya işçi sınıfının kızıl kanatlı önderleri olarak aramızdan ayrıldığında söyleyecekti.
Rosa Luxemburg, 1870 tarihine dünyaya geldiğinden kısa süre sonra çocuk felci geçirdiğinden bir bacağı kısa yani topal bir kız çocuğu olarak büyüdü. Açık bir ifadeyle hayata bir-sıfır geriden başladı. Ama Rosa ta çocukluğunda ele avuca sığmayan ateş gibi bir kızdır. Rosa, daha lise yıllarında içine doğduğu sömürücü düzene karşıdır ve arayış içine girer. 18 yaşına geldiğinde doğup büyüdüğü Polonya’da sosyalist fikirlerle tanışır. Ama burada asıl aradığını bulamaz. İlerleyen yıllarda Almanya’ya gider ve 28 yaşındayken Alman vatandaşlığına geçer. İşte Rosa’nın Marksist fikirlerle gerçek manada tanışması o zamandan sonra başlar. Rosa Luxemburg’un en kadim yoldaşları ve sadık dostları Karl Liebknecht, Leo Jogiches ve Clara Zetkin olur. Mücadelede her daim yan yana ve omuz omuza ömürlerinin sonuna dek birlikte yürürler.
Dünyaya geldiğinde hayata bir-sıfır geride başlasa da yenilgiyi kabullenmek ve kaderine razı olmak Rosa’ya göre bir şey değildi. Rosa bir avuç kordu. Ele avuca sığacak, kenara itilecek bir kadın değildi. Zehir gibi bir zihne sahipti. Düşman karşısındaki duruşu ve tutumu o denli dik ve netti ki, ölümünden kısa bir süre önce dahi şunları haykırmıştı: “Sizi budala zaptiyeler. Yarından tezi yok, kıyamet günü kopmuşçasına, tüm tantanasıyla, en ummadığınız yer ve anda devrim karşınıza yeniden çıkacak ve haykıracaktır: Vardım, varım, var olacağım!”
Özetle Rosa komünist mücadeleyi tutkuyla ve tam anlamıyla aşkla severek yaşadı. Leo Jogiches’i de yoldaşı ve hayat arkadaşı olarak mücadelenin içerisinde tutkuyla sevdi. Ve uğruna her şeyini adadığı mücadele içerisinde aramızdan kanat çırparak sonsuzluğa gitti. Ama her an da mücadelede yanı başımızda hissederiz Rosa’yı.
Korkak burjuvazi Rosa ve Karl Liebknecht’i katlederek yok edeceğini sandı, ama yanıldı. Aramızdan ayrılışlarının üzerinden 106 yıl geçtiği halde onlar dünya işçi sınıfının komünist bir dünya kurma mücadelesinde capcanlı yaşıyorlar. Rosa’nın kendi sözleriyle ifade edersek “bir buçuk asır değil binlerce asır da geçse” sınıfsız, sınırsız yani komünist bir dünya mücadelesi içerisinde, Rosa ve Ocak ayında yitirdiğimiz yiğit komünist liderlerimiz yanı başımızda mücadelemizde yaşayacaklar.
link: İzmir’den MT okuru bir işçi, Rosa Kızıl Kanatlı Bir Kartaldı ve Hep Öyle Kalacaktır…, 21 Ocak 2025, https://marksist.net/node/8425
Çürüyen Kapitalizmin Bir Semptomu: “Kalabalık Yalnızlık”