Saray’ın OHAL’den istifade ederek tasfiye ettiği, işsiz bıraktığı 100 binden fazla kamu emekçisi arasında artık herkesin duyduğu iki isim var: Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça…
Bu iki eğitim emekçisi, İnsan Hakları Anıtı önündeki oturma eylemi ile işleri ve onurları için direnişe başladılar, direnişlerini açlık greviyle sürdürdüler. Niteliği malûm rejimin iftira ve karalama kampanyaları eşliğinde açlık grevlerinin 76. gününde tutuklanan Nuriye ve Semih cezaevinde de direnmeyi sürdürüyorlar.
22 Temmuz itibarıyla açlık grevinde 136. günü geride bırakan Nuriye ve Semih, günden güne ölüme yaklaşıyor. Her saniye hücreleri ölüyor, kasları eriyor, organlarında hasarlar oluşuyor. Bedenleri erirken onlar her an yeniden ve yeniden direnişi sürdürmekten yana kararlılıklarını ortaya koyuyorlar. Bu kararlı ve inatçı direniş sayesinde, haksız biçimde işinden edilmiş 100 binden fazla kamu emekçisinin uğradığı haksızlık kamuoyunun gündemi oluyor.
Direnişe yönelik onca saldırıya, sarayın emrindeki medyadan ve troller marifetiyle sosyal medyadan boca edilen onca yalana rağmen, haklı insanların haklı direnişi engellenemiyor, karartılamıyor.
Rejim, İnsan Hakları Anıtı’nı demir bariyerlerle ablukaya aldı; farklı illerde çeşitli kurumlarca gerçekleştirilen dayanışma eylemlerine hunharca saldırdı. Açlık grevinin 111. gününde 111 aydın ve sanatçının imzasıyla gazetelerde “Nuriye ve Semih ölmesin! Çalışma hakları geri verilsin!” çağrısı ile yayınlanan bir ilan üzerine İçişleri Bakanı nefret ve iftira kustu. Aydın ve sanatçıları teröre destek vermekle itham etti. İlanı yayınlayan gazeteleri tehdit etmekten de geri durmadı. Rejim, tutuklanmalarının ardından eşiyle dayanışmak için açlık grevine başlayan Semih Özakça’nın eşi Esra Özakça’ya da ev hapsi cezası verdi.
Bir yanda medyada ve sosyal medyada “Nuriye ve Semih ölmesin, hakları iade edilsin” diyen dayanışma mesajları yayınlayan on binlerce insan; öte yanda açlık grevi eylemine nefret kusan saray beslemesi sosyal medya trolleri… Ahlâksızca rejime yamanmış, çanak yalamayı meslek edinmiş kiralık kalemler de Nuriye ve Semih’in direnişine saldırırken rezil bir dil kullanıyorlar. Açlık grevinin 130. gününde Esra Özakça’nın twitter üzerinden “Herkes yapabileceğini artık yapmalı” çağrısını Sabah gazetesinin bir kiralık kaleminin (Brüksel temsilcisi Mehmet Solmaz) “Cezaevine 2 dürüm söyleyebilirim” laflarıyla aklınca dalgaya alması, rejimin kiralık kalemlerinin ahlâki düzeyini ortaya koymaktadır. Daha önce cezaevlerinde gerçekleştirilen açlık grevlerinde ve ölüm oruçlarında olduğu gibi Nuriye ve Semih’in direnişini de “onlar gizli gizli yemek yiyorlar; yemeseler bu kadar zaman hayatta kalamazlar” biçimindeki adi iftiralarla karalamaya kalkışıyorlar. Hak arayanların “terörist”, dayanışma gösterenlerin “terörist destekçisi” diye yaftalanması; insan hakları örgütlerinin temsilcilerinin, yabancı gazetecilerin “ajan” olarak suçlanması gündelik sıradan iftiralar haline getirildi. İftira kampanyalarının yürütülme biçimi ibretliktir. Saray birileri için “ajan” dediğinde, yandaş medya bu iftiraya inandırıcılık kazandırmak için hikâyeler uydurmaya başlıyor.
Eşi ölüme adım adım yaklaşan bir kadının dayanışma çağrısına bile dalga geçerek yanıt verecek kadar alçaklaşabilenlerin rejim nezdinde “makbul” sayıldığı, böylelerinin kariyer basamaklarını tırmandığı bir ortamda ruhunu, vicdanını, ahlâkını çürümeye terk edenler elbet olacak. Ama böyleleri de iyi bilsinler ki emekçilere, halka ve insanlığa karşı işledikleri suçlar unutmayacak, affedilmeyecek, yanlarına kâr bırakılmayacak. Gün gelir devran döner!
link: Marksist Tutum, Nuriye ve Semih’e Dil Uzatanlar, 23 Temmuz 2017, https://marksist.net/node/5762
Hayal Et