Fransa’da CPE’ye Karşı Boykot, Barikat, İşgal, Grev!
Fransa’da Şubat ayından bu yana “İlk İş Sözleşmesi” (CPE) yasasının geri çekilmesi için özellikle öğrenciler militan eylemler gerçekleştiriyorlar. İşsizliğe çare olacağı bahanesiyle yasalaştırılan CPE, 26 yaşın altındaki işçilerin 2 yıllık deneme süresi içinde patronlar tarafından neden göstermeksizin işten çıkarılmalarını sağlayan düzenlemeler içeriyor. Yasa meclisten geçmeden önce yapılan eylemler meclise yansımış ve oylama yapılamamıştı. Fakat yasayı geçirmekte kararlı olan Fransa Başbakanı Dominique de Villepin, CPE’yi meclise sunmadan yasalaştırmıştı. 8 Martta CPE’yi içine alan “fırsat eşitliği” adlı proje Fransa Parlamentosunda oylanarak kabul edilmişti. 9 Martta ise proje, Nisan ayında yürürlüğe girmek üzere senatoda oylanarak kabul edildi. Sermayenin esnek çalışma ihtiyacını karşılayacak olan CPE saldırı yasasına karşı Fransa’da verilen mücadeleler, işçi sınıfı mücadelesine moral taşıyacak nitelikte.
Kasım ayında varoşlarda yaşanan gençlik eylemlerini özellikle göçmenlerin Fransa’ya entegre olamamasına ve işsizliğe bağlayan Fransız hükümeti, bu eylemleri kökünden çözecek uygulamalara gidileceğini açıkladı: CPE! Ama bu yasa sadece göçmenlere değil tüm genç işçilere yönelik bir saldırıydı ve burjuvaziye cevap sokakta verildi: işgal, boykot, grev! Fransa’da kitlesel sokak eylemlerinin yanı sıra öğrenciler, 68’in mirası ile üniversiteleri işgal ettiler, boykot düzenlediler, polisle çatıştılar. Ve burjuvazinin yüreğini bir kez daha ağzına getirdiler.
Yasaya karşı, lise ve üniversite öğrencileri sendikalarıyla birlikte işçi sendikalarının da geniş katılımıyla çeşitli gösteriler, eylemler, boykotlar gerçekleştirildi, genel grevler yapıldı. 7 Şubatta Fransa’nın 150 ayrı yerinde yapılan toplam 300 bin kişilik eylemlerin başlangıç niteliğinde olduğu zamanla ortaya çıktı. Şubat ayını eylemle geçiren öğrenciler asıl eylem planlarını parlamentoda yapılacak oylama öncesi 7 Mart tarihinde yapmak üzere yoğun hazırlığa giriştiler.
7 Martta ilk olarak Sorbonne Üniversitesinde başlayan işgal kısa sürede diğer üniversitelere ve liselere yayıldı. Sorbonne Üniversitesinde öğrenciler polisi üniversiteden uzaklaştırmak için ellerine geçirdikleri her maddeyi polisin üzerine fırlatarak polisin geri çekilmesini sağladılar. Ama polis gece yarısı baskınıyla öğrencilere azgınca saldırdı. Göz yaşartıcı bomba, tazyikli su ve cop kullanarak öğrencileri üniversiteden çıkarttı ve bazı öğrencileri tutukladı. Üniversite yönetimi o gün üniversitenin kapatıldığını açıklamıştı, buna rağmen öğrenciler camları kırıp içeri girerek işgal eylemlerini gerçekleştirdiler. ‘68 fırtınasının sembolü olan Sorbonne Üniversitesinde öğrenciler 36 yıl sonra yine aynı bahar ayı olan Martta mücadelenin bahar tohumlarını ektiler.
7 Marttan itibaren Fransa’da 84 üniversitenin yarısı işgal edilmiş durumdaydı. Üniversite öğrencileri, genç işçiler ve liseliler eylemlere yoğun olarak katıldılar. Üniversitelerde işgaller, barikatlar ve sokaklarda protestolar burjuvazinin hiç ummadığı kadar uzun süre boyunca devam etti ve sular durulmadı. Sokak gösterilerine katılım milyonlara ulaştı.
Eylemlerin ardından uzlaşma sinyalleri veren başbakan, yasayı geri çekmeyeceklerini ama deneme süresi olan iki yıllık süreyi tartışabileceklerini açıkladı. Kapitalist sistemin yara almasından korkan üniversite rektörleri, başbakandan yasanın altı ay ertelenmesini talep ederken, sendika bürokrasisi de başbakanın görüşme talebine yeşil ışık yaktı. Fakat bu manevralar öfkeli işçi ve öğrencileri durultmaya yetmedi. Öğrenci sendikaları, başbakanın bu manevralarını boşa çıkararak yasa geri çekilinceye kadar eylemlere ve boykota devam kararı aldılar. İşçiler de genel grev yönünde basınç uyguladılar ve bunun sonucunda 16 Martta ve 18 Martta gerçekleştirilen eylemlere Fransa genelinde 1 milyonun üzerinde işçi ve öğrenci katıldı.
18 Marttaki coşkulu ve kitlesel eylemin ardından öğrenci ve işçi sendikaları 28 Martta bir günlük genel grev kararı almışlardı. Bu genel grev o güne kadar yapılan eylemlerin en kitleseli ve coşkulusuydu. 3 Milyon kişinin katıldığı grev nedeniyle şehirlerarası ulaşımda, postane ve diğer kamu kuruluşlarında, elektrik-gaz dağıtım işlerinde de ciddi aksamalar yaşandı ve Fransa’da işçiler, öğrenciler hayatı önemli ölçüde durdurdu. Renault, Peugeot, Alcatel gibi büyük tekellerde de grev ve iş yavaşlatma eylemleri yapıldı. Okullarda öğretim görevlileri de greve katılanlar arasındaydı. Uçak seferleri aksamalı olarak yapılabilirken bazı gazeteler de, çalışanların greve katılması nedeniyle çıkmadı. Televizyonlarda haber bültenleri aksamalı olarak yayınlanabildi.
Fransa genelinde yüzün üzerinde bölgede gösteriler düzenlendi. En yüksek katılım 700 bin kişi ile Paris’teydi. Paris’te miting Republique meydanında yapıldı. Miting başlamadan önce öğrencilerle polis arasında saatlerce süren çatışma yaşandı. Polis eylemcilere gaz ve copla saldırdı. Yaşanan çatışmada 100 kişi gözaltına alındı. İkinci yüksek katılım 250 bin kişi ile Marsilya’da oldu. Bordo’da ise 100 bin kişi greve katıldı. Diğer bölgelerde de onbinlerce kişi alanlara çıktı ve CPE yasasının geri çekilmesini istedi. Hükümetin geri adım atmayacağı mesajı üzerine sendikalar ve öğrenciler greve devam kararı aldılar.
Sınıf hareketinin üzerindeki ölü toprağını atma çabası içinde olduğu bu dönemde, Fransa’da yaşanan işçi ve öğrenci eylemleri taşıdıkları coşku, cesaret ve kararlılıkla sınıf mücadelesine taze kan taşıdı. bu eylemler sınıfın hafızasını tazelemesi ve mücadele ruhunu diriltmesi açısından oldukça önemlidir.
Kapitalist sistemin gençliğe karanlık bir gelecekten başka bir vaadi bulunmuyor ve tam da bu nedenle işçi sınıfı gençliğinin mücadeleden başka çaresi yok. Ne var ki işçi sınıfı halen sistemle bütünleşen sendikal bürokrasinin esaretinden kurtulabilmiş değil ve siyasal mücadele açısından örgütsüz ve öncüsüz durumda. Fransa’da yaşanan öğrenci eylemleri 68’i çağrıştırıyor ama 68’de işgaller sadece üniversitelerde değil, kapitalistleri can damarından vuracak fabrikalarda yapılıyordu. Ve işçi sınıfıyla öğrenci hareketinin birleşik mücadelesi doruktaydı. O dönemde ortalığı kasıp kavuran işçi ve öğrenci hareketi devrimci Marksist bir önderlikten yoksun olduğundan sönümlendi. Bugün yine aynı eksiklik yakıcı bir şekilde ortadadır. Bu eksikliği giderme görevi yerine getirilmeksizin kapitalist sistemle baş edebilmek ve alaşağı edebilmek mümkün değildir.
Almanya’da Grevler Devam Ediyor!
Almanya’da kamu işverenlerinin, toplu sözleşmelerle çalışma saatlerinin ücret artışı olmaksızın 38,5 saatten 40 saate yükseltilmesini dayatmaları karşısında Ver.di sendikasının başlattığı grev Mart ayında da devam etti. Ülke tarihindeki en uzun kamu çalışanları grevi unvanına sahip olan bu grev, 8 haftayı geride bıraktı. Sermaye sınıfının saldırı paketinin içinde yer alan çalışma saatlerinin yükseltilmesi talebine haftalar boyunca hayır diyen kamu çalışanları pek çok gösteri düzenledi. Şubat ayında başlayan eylemler giderek yayıldı ve 11 eyalette kamu çalışanları hizmet durdurarak alanlara çıktı. Belediyeler çöp toplamadı, çocuk bakım evlerinde hizmet durdu, acil tıbbi müdahaleler haricinde sağlık hizmeti verilmedi.
Mart ayı boyunca farklı tarihlerde ve farklı eyaletlerde kitlesel gösteriler gerçekleştirildi. Eylemlere, belediye çalışanları, itfaiyeciler, polisler, öğretim görevlileri ve tiyatrocuların da dahil olduğu pek çok kamu çalışanı katıldı.
Grevlere doktorların katılımı da dikkate değer boyutlardaydı. Almanya genelinde greve çıkan doktorlar 24 Martta yapılan kitlesel eylemle %30 ücret zammı ve çalışma saatlerinin kısaltılması talebini bir kez daha haykırdılar. Berlin’de yapılan eyleme 50 bin civarında doktor katıldı. Doktorların iş yükleri artmasına rağmen maaşlarından yapılan kesintiler de giderek artıyor. Hangi meslekten olursa olsun kapitalist sistem işçi ve emekçilere asla insanca bir yaşam sunamaz.
Grev içinde bazı çatlamalar da yaşandı. Örneğin Hamburg’da çalışma saatlerinin yaş ve ailevi duruma göre düzenlenmesini içeren bir sözleşme kabul edildi. Bu durum grevci işçiler tarafından tepkiyle karşılandı.
Diğer yandan Almanya’da 20 Ocak tarihinden bu yana devam eden AEG grevi 43. gününde anlaşmayla sona erdi. 2007 yılında kapatılacak olan AEG fabrikasında yapılan grev, kapatılma sonrası tazminat miktarlarının belirlenmesine yönelikti. IGM Sendikası ve Elektrolux yöneticileri arasında yapılan anlaşmanın bazı önemli maddeleri şöyle: ilk tazminat olarak her yıl için 1,8 aylık maaş ödenecek (sendika 3 maaş istiyordu), 53 ve 63 yaş arasındaki işçiler ise emekli oluncaya kadar maaşlarını alacaklar. Sendikanın yaptığı anlaşma işçilerin %80 oyuyla kabul edildi.
Dubai’de Gökdelen Sömürüsüne Hayır!
Zenginliğiyle ve ihtişamıyla ünlenen Dubai, Mart ayında, bu zenginliği yaratan işçilerin eylemlerine tanık oluyor. Birleşik Arap Emirliklerinin en büyük tekellerinden biri olan Al Naboodah bir yandan dünyanın en yüksek binasını yaptırırken diğer yandan işçileri yaptırdığı binanın ihtişamıyla yarıştırırcasına sömürüyor. 22 Mart tarihinde Dubai Burj inşaatında çalışan işçiler, bu saldırgan sömürüye karşı dur demek için eylem yaptılar.
Dubai’de inşaatlarda çalışan ve sayıları bir milyonu bulan işçiler, Pakistan, Çin, Hindistan gibi çeşitli ülkelerden gelen göçmenlerden oluşuyor. Dubai Burj’da çalışan işçiler de bu göçmen işçilerden. Yaklaşık 2500 işçi ücretlerinin yükseltilmesini ve şeflerinin insanca davranmasını talep ederek şantiyede iş bıraktılar. İşçileri taşıyan servisin gecikmesi sonucu açığa çıkan öfke o gün işçilerin eylemlerine yansıdı. İş makineleri ve geçici ofisler ateşe verildi, bilgisayar sistemleri çökertildi. Dubai Burj işçilerinin eylemi, Dubai Uluslararası Havaalanı inşaatında çalışan işçiler tarafından da eylemle desteklendi. Devlet yetkilileri işçilerin eylemlerinin 1 milyon dolar zarara neden olduğunu açıkladılar.
İnşaat sektöründe çalışan işçiler hemen her ülkede düşük ücretlerle ve sosyal güvenceden yoksun bir şekilde çalıştırılıyorlar. Büyük bir çoğunluğunu farklı illerden ya da ülkelerden gelenlerin oluşturduğu inşaat işçileri, inşaatlar bitinceye kadar ailelerinin yüzünü bile görmüyorlar. Ayrıca yine inşaat bitinceye kadar inşaat bölgesindeki barınaklarda sağlıksız koşullarda yaşıyorlar. Ve bu kötü koşullardan kurtulmalarının tek yolu, Dubai’de olduğu gibi tüm dünyada da örgütlenmekten ve örgütlü mücadeleden geçiyor.
Kore İşçi Sınıfı Yasaklara Rağmen Grev Dedi!
1-4 Martta Kore’de demiryolu işçileri, ücretlerinin arttırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve saldırı yasasının geri çekilmesi için greve gittiler. Ayrıca hızlı trenlerde çalışan kadın işçilerin sosyal hakları ve iş güvenliğinin sağlanması da talepleri arasındaydı. Devlet Demiryolu Şirketi (Korail) çalışanlarının insanca yaşam taleplerine sermayenin kolluk güçlerinin saldırısıyla cevap verdiler. Hükümet bu grevi yasadışı ilan etti ve ardından polis sendika binalarına baskınlar düzenleyerek sendikanın evraklarına ve bilgisayarlarına el koydu. Sendika temsilcisi de dahil 67 işçi işten atıldı.
Kore Sendikalar Konfederasyonu (KCTU) üyesi işçiler saldırıyı protesto ettiler. Özellikle Kia Motor ve Hyundai fabrikalarında çalışan toplam 100 bin işçi iş bırakarak ve yürüyüşler düzenleyerek saldırıya uğrayan demiryolu işçilerine destek verdiler ve hükümetin çıkarmak istediği yasayı geri çekmesi talebini yükselttiler. Hyundai Motor patronları grevin ardından 12 sendika yöneticisine dava açarak birkaç koldan saldırmaya devam ettiler.
Kore’de sadece iş koşullarının ve ücretlerin düzeltilmesi talepleriyle gerçekleştirilen grevler yasal kabul ediliyor. Yasal düzenlemelere karşı grev yapmaksa yasadışı sayılıyor. Buna rağmen KCTU, hükümetin çıkaracağı yasa tasarısına karşı mücadeleye devam edeceğini ilan etti. KCTU ayrıca Güney Kore’nin ABD ile sürdürdüğü serbest ticaret görüşmelerine son vermesini de istiyor.
5 Martta yaklaşık 180 bin işçi meclis önünde kitlesel oturma eylemi yaparak yasanın geri çekilmesini istediler. Fakat hükümet oturma eylemini de yasadışı ilan etti ve 231 işçiyi yasadışı oturma eylemine katılmaktan dolayı tutukladı. Bir yandan saldırılarla işçilerin mücadelelerini engellemeye çalışan Uri hükümeti yasa tasarısının görüşmelerini ertelemek zorunda kaldı. Esnek çalışmanın önünü açan ve işçilerin iki yıllık deneme süresiyle çalıştırılabilmelerine olanak tanıyan yasa tasarısının meclisin Nisan ayında yapacağı olağanüstü oturumda yeniden görüşülmesi kararlaştırıldı. Bunun üzerine KCTU, yasanın meclisten geçmesi halinde 3-14 Nisan arasında genel greve gideceklerini ve daha fazla katılım sağlayacaklarını açıkladılar. Nisan ayında Kore işçi sınıfını burjuvazinin saldırısına karşı çetin mücadele süreci bekliyor.
Kapitalist sistemde işçi sınıfı kolluk güçleriyle susturulmaya çalışılıyor, bu da yetmiyor olmadık suçlamalarla haklarında davalar açılıyor tazminat, tutuklama talepleriyle işçiler susturulmaya çalışılıyor. Sermaye sınıfının saldırganlığı, işçi sınıfının kapitalist sistemi yerle bir etme gücünden ölümüne duydukları korkunun yansımasıdır. Kore işçi sınıfı sermayenin saldırılarına militan eylemlerle karşılık veriyor ve mücadele bayrağına sarılıyor.
Bangladeş Tekstil İşçileri Can Güvenliği İçin Eylemdeydi!
“Kapitalizm öldürür, kapitalizmi öldürelim” sloganının ne kadar yerinde ve haklı bir slogan olduğu gün geçmiyor ki gelen acı haberlerle kendini kanıtlamasın. Savaşlarda ölen işçiler, açlıktan ölen işçiler, iş kazalarında, yangınlarda ölen yine işçiler. Geçtiğimiz haftalarda Bangladeş tekstil işçilerinden gelen acı haber kapitalizme öfkemizi bir kez daha biledi.
Bangladeş’te yaşanan bina çökmeleri ve yangınlar sonucunda, özellikle tekstil sektöründe işçiler diri diri yanarak ve toprağa gömülerek can veriyorlar. 1990 yılından bu yana 350 işçi yanarak can verdi ve 2500 işçi ağır şekilde yaralandı. 2006 yılında bu cinayetlere iki tanesi daha eklendi: Şubat ayında KTS Tekstil’de 50 işçi yanarak öldü, Phoenix Tekstil fabrikasında ise bina çökmesi sonucu 21 işçi öldü, 50’si yaralandı. KTS tekstil fabrikasında buhar kazanının patlaması sonucu meydana gelen ve üç kata yayılan yangında, yangın merdivenlerinin kapıları kilitli olduğundan işçiler dışarıya çıkamadılar. İşçilerin bazıları kendilerini üçüncü kattan aşağı attılar, bazıları da çıkan izdiham nedeniyle can verdiler.
Bangladeş Tekstil İşçileri Sendikasının çağrısı üzerine 2 Martta bir günlük grev yapıldı. 9 Mart ve 12 Mart tarihlerinde protesto yürüyüşleri gerçekleştirildi. Karwan Bazaar’da bulunan Bangladeş Tekstil Üreticileri ve İhracatçılar Birliği binası kuşatma altına alınarak protesto gösterisi yapıldı. İşçiler, yaptıkları eylemlerde, fabrikalarda can güvenliğinin sağlanmaması ve gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle Çalışma Bakanının istifasını ve fabrika patronlarının cezalandırılmasını istediler. Ayrıca ölen işçilerin ailelerine ve yaralanan işçilere tazminat taleplerinde bulundular. Tekstil işçileri ölen sınıf kardeşlerinin acılarını siyah elbiseler giyerek paylaştılar ve başka sınıf kardeşlerinin ölmemesi için sloganlarını haykırdılar: Kapitalist sistemi öldürelim, o, bizi ve sınıf kardeşlerimizi daha fazla öldürmeden!
link: Marksist Tutum, İşçi Hareketinden: Mart 2006, 3 Nisan 2006, https://marksist.net/node/845
Hürriyet Kavgası
Uyuşturan Kapitalizm