“Sokağın başındaki nöbetçi, tahliye memurlarını görünce elindeki çanı çalmaya başladı. Duyulan çan sesiyle birlikte kadınlar evlerinden dışarı çıkıp sokağı doldurdular. Kiminin elinde un, kiminin elindeyse bezelye dolu torbalar vardı. Ellerindeki torbaları tahliye memurlarının üzerine fırlatarak sokağa girmelerine engel oldular.”
Bahsi geçen olaylar Birinci Dünya Savaşı yıllarında İskoçya’nın liman kenti Glasgow’un Govan bölgesinde geçiyordu. Glasgow, 1900’lerin başında gemi endüstrisi ve silah sanayiinin geliştiği bölgelerden biriydi. Sanayinin gelişimiyle birlikte işgücüne gereksinim artmaya başlamış ve bölgeye büyük bir işçi göçü gerçekleşmişti. Öyle ki Govan, İskoçya’nın en yoğun nüfuslu bölgesi haline gelmişti. Bu durum konut sorununu da beraberinde getirdi. İşçilere kiralanmak üzere yapılan konutlarla Govan’da büyük işçi mahalleleri oluştu. Elbette bu konutlar pek sağlıklı olmayan küçük konutlardı. Ama iş bulup çalışmak için uzaklardan gelen işçiler için büyük önem taşıyordu. Tüm dünyada savaş tamtamları çalmaya başladığında liman kenti Glasgow’da da hayat tamamen değişecekti.
Birinci Dünya Savaşının çıkmasıyla birlikte liman işçilerinin yaşadığı mahallelerde hayat gittikçe zorlaşıyor ve pahalılaşıyordu. Savaşın daha ilk yılında Govan’a 20 bin civarında yeni işçi yerleşmişti. Bunu fırsat bilen ev sahipleri hükümeti de arkalarına alarak kiralarda %25’lere varan artışlar yapmaya başladılar. Yüksek kiraları ödeyemeyen işçi aileleri evlerinden çıkartılıyor, yerlerine iş bulmak için farklı kentlerden gelen çaresiz aileler yerleştiriliyordu. Sokağa atılan ailelerin sayısı arttıkça işçilerin öfkesi de artmaya başladı. Glasgow liman işçilerinin eşleri yüksek kiralara ve sokağa atılmalara karşı bir şey yapmak zorunda olduklarını düşünüyorlardı. Govan’daki konutlarda yaşayan emekçi kadınlar nihayet “taşınmıyoruz” diyerek kira grevlerini başlattılar.
Emekçi kadınlar toplantılar, mitingler organize ediyor, bu eylemlerde konuşmalar yapıyor ve daha çok işçiyi, emekçi kadını greve destek vermeye çağırıyorlardı. Hızla yayılan hareket kısa zamanda 20 bin aileye ulaştı. Çocuklar ellerinde “babalarımız Fransa’da savaşıyor, biz burada evlerimiz için savaşıyoruz” yazan dövizler taşıyorlardı. Evlerin camlarına “Kira Grevi, Taşınmıyoruz” pankartları asılıyordu. Kadınlar tahliyeye gelen memurlara karşı çeşitli direniş yöntemleri gerçekleştiriyordu. Tahliye memurlarının üzerlerine atılan un torbalarının dışında, planlı evden atmalara karşı grev komitesi öncülüğünde harekete geçiyorlardı. Örneğin, evlerden birine tahliye tebligatı gelmesi üzerine grev komitesi o bölgede yaşayan bebekli her anneyi, bebek arabalarıyla birlikte tahliye saatinde orada olmaya çağırıyordu. Tahliye memurları geldiğinde sokak 5 bin insanla doluyordu. Tahsilât şirketleri mahkemeye başvurup kiracıları ödeme yapmaya zorladıklarında fabrikalarda da grevler ilan ediliyordu. Fabrika işçileri kadınlarla birlikte yürüyüşler düzenliyor ve kira grevlerinin sürekliliği sağlanıyordu.
Bu mücadelede işçi eşleri elbette yalnız değildi. İşçi Partisi Konut Birliğinden mücadeleci kadın işçiler de oradaydı. Mary Barbour bu kadınlardan biriydi. Kendisi ve eşi de işçi olan Mary grevlerin başını çekiyordu. Kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden işçi ailelerini seferber ediyordu. Patronlar ve polis liman işçilerinin mücadeleci ve kararlı eşleri ile baş edemiyor, bu kadınlara “Mary’nin ordusu” diyorlardı.
Bu büyük azim sayesinde vicdansız ev sahipleri dize getirildi. Aylarca süren grevler sonucunda işçi aileleri taleplerini kabul ettirmeyi başardılar. Britanya Parlamentosu Kasım 1915’te Kira Kısıtlama Yasasını çıkartmak zorunda kaldı ve bu yasayla kiralar savaş öncesi dönemdeki düzeye çekilip donduruldu. Bu yasa Avrupa kira kısıtlaması üzerine çıkarılan ilk yasa oldu. Patronlar, o dönemlerde yaşadıkları yenilgileri asla unutmadılar. Govan kira grevlerinin de içinde olduğu 1910-1930 arası dönemi “Kızıl Clydeside dönemi” olarak adlandırdılar. Çünkü Govan’ın da bulunduğu Clyde Nehri civarındaki bu bölge yıllar boyunca işçi grevleriyle, savaş karşıtı eylemlerle, emekçi kadınların direnişleriyle sarsılıyordu. Clyde Nehri aktıkça işçilerin mücadelesi de zaferleri de büyüyordu.
Glasgowlu işçiler de o günleri asla unutmadılar. Bugün yüksek kira ve konut sorununun hâlâ devam ettiği Britanya’nın Govan kasabasında son beş yıldır “Kira Grevleri ve Mary Barbour” anmaları yapılıyor. İki yıl önce 8 Mart’ta Mary Barbour’un heykeli grevin gerçekleştiği işçi mahallesi olan Govan’a dikildi. Ama heykel için bir yarışma yapılmış ve pek çok heykel arasından bir tanesi özellikle seçilmişti. Bölgede yaşayan emekçilerin oylarıyla seçilen heykel sadece Mary’yi değil, onunla omuz omuza mücadele eden emekçi kadınları da gösteriyordu. Tam da olması gerektiği gibi. Heykeli seçen ve meydana diken emekçiler artık her sene 8 Mart’ta o meydanda buluşacaklarını ve tarihleriyle gurur duyduklarını ifade ediyorlar.
Bugün yoksul emekçilerin konut sorunu, yüksek kira sorunları hâlâ devam ediyor. Yaşam koşulları bugün de çok zorlu. Geçmişten tek fark, işçi sınıfının örgütsüz oluşu. Tam da böyle olduğu için kapitalistler dizginsiz bir şekilde saldırabiliyorlar. Elbet bu saldırıların püskürtüleceği günler de gelecek, yeter ki bizler de Mary’nin ordusu gibi mücadele azmimizi kaybetmeyelim. Yeter ki işçi sınıfının büyük bir güce sahip olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
link: Ayşe Çelik, 1915 Glasgow Kira Grevleri ve Mücadeleci Kadınlar, 24 Nisan 2020, https://marksist.net/node/6901
Aynı Denizin Dalgaları, Aynı Ağacın Yapraklarıyız
Algılarımızla Oynuyorlar!