10 Haziranda Makine ve Kimya Endüstrisi A.Ş.’nin (MKE) Ankara/Elmadağ’da bulunan roket ve patlayıcı fabrikasında bir patlama meydana geldi. Bu patlamada 5 işçi feci şekilde hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin üçü 1-2 ay önce işe başlayan deneyimsiz işçilerdi. Çok değil 40 gün sonra bu sefer de 18 Temmuzda MKE’nin Ankara/Kayaş’ta bulunan kapsül fabrikasının AR-GE bölümünde bir patlama yaşandı ve 1’i ağır olmak üzere 4 işçi yaralandı. Güvenlik önlemleri alınmadığı için göz göre göre gelen tehlikenin bedelini yine işçiler ödediler.
MKE’ye bağlı çeşitli fabrikalarda 1986 yılından bugüne çok sayıda patlama yaşandı, bu patlamalarda onlarca işçi hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Patlamalar aynı fabrikalarda yaşanmasına, her seferinde eksiklikler sözde tespit edilmesine ve raporlarda bu eksikliklerin tamamlanması gerektiği belirtilmesine rağmen, değişen hiçbir şey olmadı. Son vakanın ardından emek ve meslek örgütlerinin bir araya gelerek yaptığı açıklama da buna işaret ediyor: “MKE bünyesindeki tesislerde çok ağır ve çok tehlikeli bir iş yapılmasına rağmen kurulduğundan bu yana neredeyse hiçbir teknolojik değişiklik görmemiştir. Daha önceki patlamalardan sonra hazırlanan raporlardan bilindiği üzere; mekanik, elektronik ve pnömatik cihaz, kumanda sistemleri ve ekipmanlarının çoğu ya yıpranmış ya eskimiştir. Modern hale getirilmeyen teknik ve eksik denetimlerle üretime devam etmek, fabrikalarda ve atölyelerde işin tehlike derecesine göre mekânsal organizasyonların ve işgücü planlamasının yapılmaması, yeterli ve prosedürlere uygun koruyucu ekipman tedarik edilmemesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği koşullarını ortadan kaldırmaktadır” denildi.
2018’de Elmadağ’da dört işçinin yaralanıp bir işçinin hayatını kaybettiği patlamanın ardından AKP’li Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli “MKE’nin tüm üretim tesislerinin modernize edilmesine ilişkin kapsamlı çalışma başlattık. Kazaların önlenmesi için modernizasyon çalışmamızı hızlandıracağız. Patlama olan atölyede üretilen yakıtlar, dünyanın en kaliteli yakıtlarından biri. Ürünlerin kalitesinde bir problem yok” demişti. Dört işçi yaralanmış, bir işçi hayatını kaybetmiş ama neyse ki ürünlerin kalitesinde bir problem yokmuş! Bakanın söyledikleri bile bize sermayenin pervasızlığını, işçilerin canının burjuva sınıf nezdinde bir kıymetinin olmadığını yeterince açıklamıyor mu?
Her kazadan sonra ailelere başsağlığı ve acil şifalar dileniyor. Eksiklikler neyse tamamlanacağı söyleniyor ama bunların hepsi lafta kalıyor. Her şey kaldığı yerden devam ediyor. Üstelik patlamalara davetiye çıkaran uygulamalara geçilerek! Nitekim anonim şirkete dönüştürüldükten sonra MKE fabrikalarında iş sağlığı ve güvenliği biriminin dağıtılarak, dışarıdan bir ortak sağlık ve güvenlik biriminden (OSGB) hizmet alınmaya başlandığı görülüyor. Petrol-İş sendikası bu konuya dikkat çekerek şöyle diyor: “Nitekim işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında, OSGB sisteminin kendi içerisinde barındırdığı handikaplar bilinmekte ve yol açtığı sorunlar tartışma konusu olmaktadır. Az tehlikeli sınıfta faaliyet gösteren ticari işletmelerde dahi sorun çözmekten çok uzak, sadece evrak üzerinde işleyen OSGB sisteminin, patlayıcı imal eden çok tehlikeli bir işletmede çözüm üretmesi mümkün değildir. MKE gibi barut ve patlayıcı üreten özellikli işletmelerde, iş sağlığı ve güvenliği biriminin kuruluş içerisinde ve yürütülen faaliyet konusunda uzmanlaşmış birimlerle sürdürülmesi gerekmektedir.”
İş güvenliği önlemleri önemsiz olacak ki MKE’de iş güvenliği müdürü EYT düzenlemesiyle emekli olup işten ayrıldıktan sonra bu kişinin yerine üç ay gibi bir süre geçmesine rağmen başka bir iş güvenliği müdürü getirilmiyor. Kritik bir işyerinde bunun telafisi mümkün olabilir mi? İşçinin güvenliği sadece yasal bir mevzuattan ibaret değildir. Onun hayatı, sağlığı söz konusudur. MKE 2000 yılında Millî Savunma Bakanlığına bağlı bir kurum haline geldi ve bugün Türkiye’nin ilk 100 Büyük Sanayi Kuruluşu arasında yer alıyor. “Milli gururumuz” diye övülüyor. Fakat işçilerin canı, kanı üzerinden büyüyen ve gurur duyulan bu işletmelerde onlarca işçi hayattan koparılıyor.
Bugün Türkiye’de her yıl 2000’e yakın işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor, binlercesi yaralanıyor, sakat kalıyor. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu pek çok eksikliği barındırarak 2012 yılında çıkarıldı, fakat bu mevzuat eksikliklerine rağmen uygulansaydı iş cinayetleri bu düzeye tırmanmazdı. Oysa bu sınırlı yasa bile hayata geçirilmiyor. Bazı maddeler çalışan sayısına sınırlama getirerek uygulanmıyor. Denetleme yapılmıyor, yapılan denetlemeler de kâğıt üzerinde yasaya uyduruluyor fakat gerçek önlemler birçok yerde maliyet olarak görüldüğü için alınmıyor. Kamuya ait işyerlerinde de bu yasalar uygulanmıyor. En kritik, çok tehlikeli ve ağır işlerde bile bunun böyle olduğunu biliyoruz. Örneğin Amasra, Soma, Kozlu, Ermenek, Şirvan ve bunun gibi birçok maden ocağında işçi katliamları yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor.
İSİG Meclisi verilerine göre 2023 yılının ilk altı ayında 889 işçi iş cinayetinde hayatını kaybetti. AKP’li yıllarda iş kazalarında sürekli bir artış söz konusu. Üstelik çok basit önlemlerle bu kazalar önlenebilecekken bile önlem alınmıyor. İşçilerin canından olması yetmezmiş gibi bir de ailelerine davalar açılıyor, para cezaları uygulanıyor, psikolojik olarak zaten kötü durumda olan işçi yakınlarına hakaretler, saldırılar bitmek bilmiyor.
İzmir/Bornova’da 32 katlı bir rezidans inşaatında vincin devrilmesi sonucu 6 işçi feci şekilde hayatını kaybetmişti. Şirket sahibi kazadan dolayı oluşan 12 milyon liralık masrafı ölen işçinin eşinden tebligatla talep etmekte zerre kadar utanç duymamıştı. Marmaray’da tren raylarında çalışırken trenin çarpması sonucu hayatını kaybeden işçi için tren seferleri bir süre durmuştu. Gencecik bir insanın feci şekilde ölümü TCDD’nin resmi hesabından “teknik arıza” olarak duyurulmuştu.
Amasra maden faciasında 43 madenci yaşamını yitirirken sorumlular gerekli cezaları almak bir yana davanın duruşmasında işletme müdürünün avukatı acılı madenci ailelerine “Belki de başınıza gelenleri hak etmişsinizdir” diyebilecek kadar pervasızlaşabilmişti.
Kapitalizmin gazabından emekçilerin çocukları da kurtulamıyor. Çocuk işçi çalıştırıp ölümüne sebep olan patrona 24 ay taksitle ödemek üzere sadece 30 bin lira para cezası veriliyor. Harun Yıldız Oto tamir atölyesinde çalışırken 13 yaşındaydı. Yük asansörünün altında kalarak can verdi. Ahmet Yıldız 13 yaşında başı pres makinesine sıkışarak feci şekilde hayatını kaybetti. Tuzla’da Hidrodinamik Tersanesinde çalışan 20 yaşındaki İbrahim Dal dubanın üstünde çalışırken denize düşüp boğularak hayatını kaybetti. Çok mu zordu bu ve bunun gibi kazalar için güvenlik önlemi almak!
Sayıların dili soğuktur denir. Ölen insanlar sayıdan ibaret değildir bizim için. Hayattan koparılan insanların bir yaşamı, ailesi, çocukları ve sevdikleri vardı. Sadece 2023 yılının ilk 6 ayında 889 işçi ölmedi, onlarla birlikte aileleri ve sevdiklerinin de hayatları karardı. Hakkını arayan işçi ailelerine ise devlet sopasını hiç eksik etmedi. Sendikalarla birlikte mücadele eden işçi ailelerini vazgeçirmek için sendikacılar gözaltına alınıyor veya avukatları tutuklanıyor. Öldüreni değil de öleni ve geride kalanları cezalandırıyor bu kokuşmuş düzen. Birçok iş cinayeti davasında da patronlara göstermelik cezalar verilerek adeta ödüllendiriliyorlar. Onlara arka çıkılıyor. Denetimsizlik, vurdumduymazlık ve cezasızlık, örgütsüzlük koşullarında daha nice canlar almaya devam edecek. Sermaye düzeninde adalet sadece laftan ibaret. Victor Hugo’nun bir sözü var: “Ucuz olan yalnız insan emeği kaldı, insan emeği sudan ucuz, bedavaya!” Ne yazık ki bu söze bir de canımızı eklememiz gerekiyor.
AKP iktidarı 21 yıl boyunca kapitalistler için öyle bir dikensiz gül bahçesi yarattı ki, işçilere yaşamı adeta zehir etti. Liyakat, deneyim gerektiren işlerde bile bu niteliklerden tümüyle yoksun kadrolarını, yandaşlarını her kuruma doldurdu. Patronlar işçileri düşük ücretlerle ve uzun saatler boyunca çalıştırıyor, iş güvenliği tedbirlerini de gereksiz maliyet olarak görüyorlar. Yasalar da onlardan yana işletildiği için istedikleri gibi davranabiliyorlar. Uzun saatler boyunca çalışan işçilerden dikkatli ve verimli olmalarını bekliyorlar. Özellikle ağır, riskli ve tehlikeli işlerde eğitim, deneyim, liyakat hayati önemde olmasına rağmen kritik işlerde bile ücreti düşük tutmak için vasıfsız işçi çalıştırmakta bir sorun görmüyorlar. Risklerin yüksek olduğu işyerlerinde haliyle ciddi sorunlar yaşanıyor. Gerekli eğitimler verilmiyor, zaman kaybı olarak görülüyor. Özellikle sendikasız işyerlerinde işçiler işi yaparken öğreniyorlar. Tüm bu kuralsızlık iş kazaları ve cinayetlerinin sıçramalı bir şekilde artmasına yol açıyor. Ülkeyi şirket gibi yönetmek mantığı ile çok tehlikeli bir işin yapıldığı MKE gibi bir işyerini gerekli önlemleri almadan anonim şirket mantığıyla yönetmek arasında bir fark yoktur. Bunlar aynı zihniyetin ürünleridir.
Sermayenin de, onun siyasal temsilcilerinin de bu kadar rahat ve pervasız davranabilmelerinin nedeni işçi sınıfının yeterince örgütlü olmayışıdır. 12 Eylül 1980 faşist darbesinden bu yana sermaye iktidarları, özellikle de 21 yıldır iktidarda olan AKP var olan örgütlükleri de dağıttı, işçileri bölüp parçaladı. Çalışan işçilerin sendikalılık oranının düştüğü herkesin malûmudur. Sendikal bürokrasinin hâkim olduğu sendikalarda kâğıt üzerinde örgütlü olmak da ne yazık ki yeterli değildir. Gerçek anlamda sendikalı olmak demek, işçilerin bilinçli olması, birbiriyle dayanışması, sendikalarda söz sahibi olması, istediğini tek yumruk olup sermaye sınıfından koparması demektir. Sendikalı olmak yasal bir hak olmasına rağmen sendikalılaşmak istedikleri için işten atılan on binlerce işçi var. Sermaye sınıfı doymak bilmez bir kâr hırsıyla işçilerin haklarını gasp etmek için canhıraş çalışıyor. Aynı gayretle işçi sınıfı da çalışmak zorundadır. Geleceğimizi, hayatımızı, çalışma koşullarımızı patronların insafına bırakmamalıyız. Bu gidişatı durdurabilmenin, yasaları işçi sınıfı lehine çevirmenin ve bu yasaları uygulatmanın tek yolu sendikalarda, işyerlerinde örgütlü bir güç olabilmekten geçiyor. Sağlığımızı ve can güvenliğimizi bile korumanın yolu örgütlenmekten geçiyor.
link: Çiğdem Berrak, İşçilerin Emeği ve Hayatı Sudan Ucuz!, 28 Temmuz 2023, https://marksist.net/node/8025
Kemal Türkler’i An(la)mak!
Birinci Dünya Savaşı Aynasında Burjuvazinin Kuyruklu Yalanları