15 Ağustosta TEOG’la ilgili bazı yeni düzenlemeler yapılmışken 16 Eylülde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG’un kaldırılması lazım. Biz TEOG’la mı geldik?” açıklamasında bulunmuş ve AKP bürokrasisi “Reis”inin emrine uyup canhıraş bir şekilde bir haftaya varmadan bu “TEOG canavarından” öğrencileri kurtarmıştı!
Sınavı kaldırmaya karar verdikten sonra da, o güne kadar küçük yaşta öğrencilerin sınav cenderesinin içine girmesini yanlış bulan tüm muhaliflere, öğrencilere, ailelere kulak tıkamış olan AKP hükümeti, sınavın zararını, ziyanını anlatma yarışına girdi. Hükümet yetkililerinin konuşmalarını dinledikçe sanırsınız ki, bu sınav sistemini başka bir iktidar getirmiş!
Yıllardır çocukların yarış atı olmasının, dershanelere, etüt merkezlerine, kurslara, özel derslere mahkûm olmasının sorumlusu olan Milli Eğitim Bakanlığının şu günlerdeki bakanı İsmet Yılmaz TEOG’u neden kaldırdıklarını basın karşısında şu sözlerle anlattı: “... uygulamada herkes görecektir ki, ya gerçekten iyi oldu, teşekkür ederiz diyeceklerdir. İnanın bak şimdi bu TEOG’un kaldırılmasına karar verildi. TEOG’un kaldırılması da Türkiye’nin önünün açılması. Evlatlarımızı yarış atı konumuna koyduk yani. İnanın evlatlarınız büyüyor, büyüdüğünü fark edemiyordunuz. ... Etüt merkezleri ne kadar arttı değil mi, niye arttı, sırf TEOG’dan dolayı arttı. Dolayısıyla daha çocukluktan başlayaraktan her evladımızın yarış atı konumuna girmesini hangi anne baba ister? Ya biraz sevin, biraz sayın, biraz evinde kalsın, ailesiyle kalsın, kardeşleriyle kalsın. Son sözümüz şu, bize güvenin. Niyetimiz halis. Türkiye’yi hep beraber 21. yüzyıla taşıyacağız.” Yaptıkları her hatadan sorumluluk almadan tereyağından kıl çeker gibi sıyrılan bu zihniyetin sorunu çözme tarzına bakın. Sanki sınavı getiren onlar değil! Çocukların küçük yaşta dershanelere veya etüt merkezlerine koşturmalarının nedeni onlar değil!
TEOG sisteminin getirildiği ilk zamanlarda dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı şunları söylemişti: “Bir okulun değerlendirme kriterleriyle bir okulun değerlendirme kriterleri birbirini tutmuyor. Bunun, çok kibar bir ifadeyle, büyük öğretmen camiasını rencide etmeyecek bir ifadeyle söylemek gerekirse, öğretmenlerin not verirken bazılarına çok cömert, bazılarına daha tutumlu olabildiklerini, bu yüzden öğrencilerin notlarında bir standart oluşmadığını, bu yüzden o notların daha sonraki değerlendirmelerde kullanılamadığını görmüşüz. Şimdi bu sınavlardan bazılarını, yani bazılarını Matematik, Türkçe, Fen Bilgisi, Sosyal Bilgiler’den sene içerisinde okullarda yapılan sınavlardan bazılarını, birer tanesini merkezden yapalım, Milli Eğitim Bakanlığı olarak biz yapalım. Gerek sınavın hazırlanışını, uygulanışını, değerlendirilişini biz üstlenelim. Değerlendirmenin de nasıl yapılacağını biz denetleyelim. Böylece standart, daha adil, genel bir not havuzumuz oluşsun. Öğrencilerin notlarında bir standardizasyon bu yolla sağlanmış olsun. Bunları biz daha sonra farklı amaçlarla, okula girişlerde, okul tercihlerinde kullanabilelim. Bunun çalışmasını yaptık, yapıyoruz.” Bu ne yaman çelişkidir ki aynı bakanlık sınav getirildiğinde öve öve, kaldırıldığında da yere yere bitiremiyor!
Bu kaldırılan sınav sistemi TEOG’un ne olduğuna kısaca değindikten sonra, AKP’nin bu sınavla ne planladığına, istediklerini elde edip edemediğine ve bununla bağlantılı olarak da kaldırılmasının asıl nedenlerine işaret ederek devam edelim.
TEOG sınavı 2013-2014 yılından bu yana yılda iki kez yapılan bir sınavdı. TEOG’da öğrenciler 6 dersten (Türkçe, Matematik, Fen bilimleri, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük) sınava giriyor, bu sınavların sonucunda yaptığı net sayısına ve 6, 7 ve 8. sınıf not ortalamasına göre liselere giriş yapabiliyordu.
TEOG ve ondan önceki tüm sınav sistemleri, çocuklarının daha iyi bir liseye geçiş yapabilmesi için ailelerin birkaç yıl boyunca yemelerinden içmelerinden kesip ücretlerinin büyük bir kısmını dershanelere akıttıkları sistemlerdi. Çocuklar 6. sınıftan itibaren bu sınavlara hazırlanmak için dershanelere, kurslara, özel derslere, kitap setlerine mahkûm oluyordu. TEOG’un bir aileye maliyeti (kitap setleri, özel ders ücretleri ayrı tutulursa ) ortalama 3500-4000 TL civarında idi. Ama başta Erdoğan olmak üzere AKP’liler ve yandaş medya, işin ekonomik boyutunu ancak sınav kaldırıldıktan sonra gündeme getirir oldu ve bunu aileleri ikna etmek için öne çıkardı.
Oysa eğitimcilerin ve muhalif sendikaların TEOG sisteminin getirilişinden bu yana dile getirdikleri sıkıntılar saymakla bitmiyordu: Sınava hazırlanma maliyeti ve sınav stresi; sınav sonrasında herhangi bir okula yerleştirilmeyip açıkta kalan öğrencilere açık liselerin veya imam-hatip liselerinin dayatılması; on binlerce öğrencinin birkaç saatlik mesafedeki bir okula kayıt yaptırmak durumunda kalması; istediği okula giremeyip nakil talebinde bulunanların bekleme zorunluluğu; TEOG yüzünden strese giren ve hatta intihar eden öğrenciler...
15 yıldır eğitim sistemi niye bu kadar değişiyor?
AKP iktidarı eğitim sistemini 15 yıl boyunca defalarca değiştirerek, eğitimcilerin ve her düzeyde öğrencinin bir sonraki yıl ne olacağına dair net bir bilgisinin olamayacağı duruma getirdi. AKP iktidarı boyunca eğitimdeki birçok değişikliği bir yana bırakırsak, sadece ortaokul öğrencilerinin girmek zorunda olduğu sınav sistemleri bile bunu ortaya koyuyor: LGS, OKS, SBS, TEOG... 2004 yılında LGS’den (Liselere Geçiş Sınavı) OKS’ye (Ortaöğretim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı) geçildi. 2008 yılında, “öğrencileri dershaneye gitme zorunluluğundan kurtarıyoruz” palavrasıyla 6, 7, 8. sınıflar için SBS (Seviye Belirleme Sınavı) getirildi. Böylece daha önce dershaneye sadece son sınıf öğrencileri giderken o yıl tüm sınıflar bu sınava hazırlanmak için dershane yollarına düştü. Şikâyetlerin artması üzerine 2009’da SBS’nin yalnızca 8. sınıflarda yapılmasına karar verildi. 2012 yılında SBS’nin kaldırılmasına karar verildi. 2013 yılında SBS son kez yapıldı ve 2014’ten itibaren 8. sınıf öğrencileri TEOG sınavına girmeye başladılar.
Yıllardır yap-boz (boz-boz) tahtasına döndürülmüş olan eğitimde her değişim ya reform adıyla ya da daha iyi olacağı gerekçesiyle yutturulmaya çalışıldı. TEOG’dan önce getirilen sınavlardan itibaren ailelerin şikâyet ettiği gibi çocuklar daha küçük yaştan itibaren dershanelere mahkûm edildiler. Bu dönemde gençleri ağırlıklı olarak dershanelerde kuşatmaya çalışan bugün “FETÖ’cü” dedikleri Gülencilerle bir sorunu yoktu Erdoğancıların. Onların önünün daha fazla açılması için ne istiyorlarsa verdikleri dönemlerdi. Sonra bu “hizmet” adamlarıyla “hizmet sevdalısı” hükümet arasındaki çatışma ayyuka çıktı ve sınav sistemi de buna uygun olarak tepetaklak edildi.
İmam-hatiplere tam gaz
AKP son yıllarda dindarlık kılıfı altında itaatkâr, kanaatkâr ve kindar bir nesil yetiştirme çabasına hız vermiş durumda. Yaptığı bütün değişikliklerin motivasyonunda bu çaba var. Erdoğan’ın eteğini öpmekte yarışan AKP bürokrasisi yatıp kalkıp bu misyonu geliştirme konusunda kafa patlatıyor. Her yıl eğitimin içeriğini buna yönelik olarak dolduracak yeni projeler üretiliyor. Özellikle 2014’ten bu yana pıtrak gibi yayılan ama diledikleri ölçüde ilgi görmeyen imam-hatip okullarının doldurulması temel sorunları durumunda. Bu okullarda sınıf mevcutlarının tüm dayatmalara rağmen beklentilerin çok altında kalması, yeni yollar ve yöntemleri denemeye itiyor.
İlk TEOG sınavı sonuçları açıklandığında, herhangi bir tercihte bulunmayarak açıkta kalan öğrencilerin büyük bir kısmının imam-hatip liselerine otomatik olarak kaydedilmesiyle bu sınavdaki gerçek niyet açığa çıkmıştı. Özel Pangaltı Ermeni Ortaokulundan mezun olan Arda Christof A., Ayazağa Anadolu İmam-Hatip Lisesine yerleştirilmişti. Başka bir Ermeni öğrenci de Şişli Yunus Emre İmam-Hatip Lisesine kaydedilmişti. Puanı yaptığı tercilere yetmeyen öğrenciler de aynı şekilde imam-hatip liselerine kaydedilmişti.
AKP hükümeti imam-hatipleri doldurmak için zaten doğru düzgün bir sistemi olmayan eğitim alanına saldırmış durumda. Özellikle 2014’ten bu yana imam-hatip okullarının açılmasına, daha önce birçok ilköğretim, anadolu ve meslek lisesi statüsündeki okulların bir gecede imam-hatip okullarına dönüştürülmesine hız verdi. Yine aynı tarihten itibaren tüm meslek liselerini Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerine dönüştürüp, devlet liselerinde 50, 60, bazen 80’leri gören sınıf mevcutlarını 34’e düşürerek okul kontenjanlarını sınırlamış oldu. Dolayısıyla kontenjanı düşen meslek liselerine giremeyen öğrenciler ağırlıklı olarak imam-hatiplere ya da açık liselere gitmek durumunda kaldı. Böylece AKP hükümeti eğitimcilerin yıllardır şikâyet ettikleri sınıf mevcutlarının kalabalık olması sorununu çözermiş gibi yapıp sinsi bir şekilde kendi planlarını devreye soktu. Ancak bütün dayatmalara rağmen ailelerin çocuklarını bu okullara göndermek istememesi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine sürekli uyguladıkları basınç üzerine MEB gönülsüzce meslek liselerinin sınıf mevcutlarını 40’a yükseltti. Eğitim sistemiyle her oynadığında asıl derdi çocukları ve gençleri imam-hatiplere doldurmak olan AKP, bunu hayata geçirmek için dört koldan saldırmayı ihmal etmiyor: Öğrencileri, velileri çeşitli mekanizmalarla yönlendirerek, cazip hale getirerek, destekleyerek, imam-hatiplerin açılmasıyla ilgili yönetmelikleri değiştirerek, imam-hatip okullarındaki eğitimin içeriğini değiştirmeye çalışarak, daha nitelikli öğrencilerin tercih ettiği okulların açılma koşullarını zorlaştırarak...
Öğrencilerin imam-hatiplere yönlendirilmesi için yapılanlar
Başbakan Binali Yıldırım TEOG’un kaldırılması üzerine bir türlü açıklayamadıkları yeni sistemi şu şekilde övüyor: “Ortaokulda yönlendirileceksiniz. Okul yönlendirecek. Öğretmenlerimiz yönlendirecek ve anne babalarınız yönlendirecek. Mesele bu. Sistem değişikliği diye bir şey yok. Amacımız yavrularımızın ortaokuldan sonra gönül rızası ile istedikleri, kabiliyetlerinin en uygun olduğu lise kısmına devam etmeleri. İstenmeyen aş ya karın ağrıtır ya baş.” Bu sözlerde yönlendirmeyi duyanlar safiyane bir şekilde öğrencinin gerçekten yeteneklerine, becerilerine, isteklerine göre bir okula yönlendirileceğini hiç düşünmesin! Bugüne kadar bu yönlendirme ile ilgili yaptıkları, yaptırdıkları ne yapacaklarını net bir şekilde gösteriyor. Siyasi iktidara kendilerini kanıtlamak için uğraşan Milli Eğitim Müdürlükleri, karın ağrısı olan meslek liselerinin yerine imam-hatip liselerini ikame etmek için canhıraş çalışıyor. 2014’ten bu yana birçok ilde İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri, ortaokuldan mezun olan öğrencilerin ve özellikle başarılı olanların mutlaka imam-hatip liselerine yönlendirilmesi için okul idareleri üzerinden öğretmenlere baskı uyguluyor.
2014 yılından bu yana öğrencileri imam-hatip liselerine yönlendirme çalışmaları birçok ortaokulda resmi ya da gayri resmi olarak öğretmenlerin yılsonu seminerlerinin ana gündemleri arasında yerini almaya başladı. Ankara’da, 2014-2015 eğitim yılında, imam-hatip liselerinin niteliğini ve akademik başarısını üst düzeye yükseltebilmek amacıyla, başarılı öğrencileri bu okullara çekmek için okul müdürlüklerinden azami çaba göstermeleri ve bunu da kayıtlar öncesinde raporlayarak ispatlamaları istenmişti. 2015 Temmuzunda Mersin İmam-Hatip Okulları Platformu Yenişehir İlçe Koordinatörlüğü, Milli Eğitim Müdürlüğü aracılığıyla telefonlarını aldığı yüzlerce öğretmene SMS göndererek, öğrencileri imam-hatip okullarına gönderme konusunda destek istemişti. Geçtiğimiz Ağustos ayında Antalya’nın Kepez İlçe Milli Eğitim Müdürü okullara faksla yazı göndererek 2017-2018 eğitim öğretim yılında ortaokuldaki öğrencilerin %35’inin imam-hatip okullarına kazandırılması için gereğinin yapılması talimatını vermişti. Eğitim-Sen’in suç duyurusunda bulunması vesilesiyle basına yansıyan bu tür uygulamalar birçok ilde yapılmaya devam ediyor.
Daha fazla imam-hatip açılması için yapılanlar
2002 yılında ülke çapında 450 olan imam-hatip lisesi sayısı, 2017 yılında 517 bin öğrencisiyle 1408’e çıkmış durumda. Gençliği kıskaca almak için her türlü kanalı zorlayarak bu okullara akmasını sağlayan AKP için bu sayı bile yeterli değil. Bu yüzden MEB, Haziran ayında bir yönetmelik yayınlayarak, daha önce Anadolu imam-hatip lisesi açılması için gerekli olan 50 bin nüfus koşulunu “okulun açılacağı yerleşim birimi merkez nüfusunun 5000 veya yerleşim birimine bağlı mahalle ve köyleri ile birlikte en az 10.000 olması gerekir” şeklinde değiştirdi ve böylece imam-hatiplerin yaygın bir şekilde açılmasının önünü açtı. Ancak bu değişikliğin de yeni imam-hatipler açılmasında engel olacağı düşünülmüş ki, Eylül ayında yeni bir değişikliğe gidildi ve bu okullar için nüfus kriteri toptan kaldırılıp her mahalleye imam-hatip açılabilmesi mümkün kılındı. Bakanlık gelecek tepkileri bertaraf etmek için olacak ki, Anadolu liseleri için de nüfus şartını kaldırdı. Fen liseleri ve sosyal bilimler liselerinin nüfus kriteri ise olduğu gibi bırakıldı. Başbakandan bakana tüm hükümet yetkilileri, TEOG sınavını, öğrencilerin sosyal etkinliklere daha fazla katılması, spor ve sanatla daha fazla ilgilenmesi için kaldırdıklarını iddia etmişlerdi. Oysa, Anadolu imam-hatiplerin açılma kriterleri değiştirilirken, bunun apaçık bir yalan olduğunu kanıtlarcasına, güzel sanatlar ve spor liselerinin açılmasını zorlaştıran engeller kaldırılmadı!
İmam-hatip liselerine 2017-2018 eğitim-öğretim yılında özel statü tanınarak, kendi programlarının yanı sıra fen, sosyal bilimler, yabancı dil, sanat ve spor liselerinin programlarını uygulama hakkı verildi. Amaç fen liselerinin ve iyi düzeydeki Anadolu liselerinin potansiyelini buraya çekmek, rağbet görmeyen imam-hatip liselerini daha fazla doldurmak. İki yıl önce, TEOG sınavında en yüksek puan alan öğrencilerin aktığı liseleri “proje okulu” statüsüne alarak kadrolarını kendine bağlı unsurlardan oluşturmaya başlayan hükümet, bununla yetinmemiş, bu nitelikteki okulların potansiyelini imam-hatip okullarına kanalize etmenin yollarını döşemeye başlamıştı.
Meslek liselerinin ve diğer devlet okullarının tüm giderlerini “bütçe yok” diyerek velilerin sırtına yükleyen AKP, ne yaparsa yapsın imam-hatip liselerini istediği düzeyde dolduramayınca, devletin bütün maddi imkânlarını seferber ediyor. İmam-hatip liselerini doldurmak için Milli Eğitim Müdürlüklerinden yandaş kurumlara kadar herkes seferber olmuş durumda. Milli Eğitim genelgesi kapsamında başlatılan çalışmalara bazı illerde müftüler, dernek ve vakıf yöneticileri de katılıyor. İmam-hatip liselerinin kontenjanlarının dolması ve yeni imam-hatip liselerinin açılması için bazı müftülükler, dernekler ve vakıflar eliyle, devlet olanakları seferber edilerek bu okullara her türlü altyapı, teknoloji, araç gereç, yemek, servis, maddi zorlukları olan öğrencilere burs, kılık kıyafet desteği sağlanarak buralara öğrencilerin akması için kampanyalar yürütülüyor. Öğrencileri imam-hatip liselerine yönlendirmek için projeler geliştiren AKP, Suriyeli çocuklara da göz dikti. Milli Eğitim Müdürlükleri eliyle Suriyeli çocuklar imam-hatip okullarına yönlendiriliyor.
Son yıllarda imam-hatip okullarının sayısında bir patlama yaşandı. Ama TEOG’dan düşük puan alan öğrencilerin ailelerinin çoğunun çocuğunu imam-hatiplere göndermek yerine meslek liselerini tercih ediyor oluşu, hükümeti ve tabii ki başta rejimin başı Erdoğan’ı kara kara düşündürmeye başladı. TEOG, imam-hatiplerin önünde bir engel olmaya başlamıştı adeta! Rejimin “Reis”i Erdoğan, bu rolüne yakışır bir edayla son dönemlerde neredeyse tüm meselelerde yaptığı gibi vuruşunu yaparak kurmaylarının cesaret edemediği TEOG açmazını halletmiş oldu. Daha önceleri bu tip meselelerde AKP herhangi bir karar almışsa, en azından bu meselelerin uzun uzadıya tartışıldığı, yeni yol haritalarının hazırladığı izlenimini yaratır, halkı toplumda o konuda ciddi bir rahatsızlık olduğuna ikna etmeye çalışarak yeni projeler getirirdi. Ama artık içinde olduğumuz bu yeni süreçte özellikle rejimin fiili başkanı olan Erdoğan, hiç kimseye hesap verme zorunluluğunun olmadığını ortaya koyuyor.
En iyi okul hangi okul olacak?
TEOG kaldırıldıktan sonra liselere ne şekilde girileceğine dair net bir model henüz kamuoyuna açıklanmış değil. TEOG yerine en yüksek puanlı devlet okullarıyla özel okulların bir bölümünün yine sınavla öğrenci alacağı dillendiriliyor. Ama imam-hatip liselerinin yaygın bir şekilde açılması için son birkaç ayda değişiklik üzerine değişiklikler yapılması ve adrese dayalı kayıt modeli üzerinde yoğunlaşılması AKP’nin planlarını ortaya koyuyor. Birçok bölgede artık meslek liselerinin kapatılarak imam-hatip liselerinin açılmasından, öğrencilere zorunlu istikamet olarak imam-hatiplerin gösterileceği anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan TEOG’un kaldırılmasından sonra bir türlü açıklanamayan yeni sistemin nasıl olacağını emrivakiyle ortaya koyup “evine en yakın okul, en iyi okuldur” dedi ve bürokrasiye yine “elini korkak alıştırma, ne yapacaksan bir an önce açıkla, kime hesap vereceksin ki” demiş oldu.
AKP kendi ihtiyaçları doğrultusunda eğitimde değişikliklere tam gaz vermiş durumda. Meslek liselerinin müfredatında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin yanı sıra seçmeli adıyla dayatılan din derslerinin sayısı, seçmeli din dersi, Hz. Muhammed’in Hayatı, Kuran-ı Kerim dersleriyle arttırıldı. Seçmeli ders kategorisine giren onlarca dersi, öğretmeni olmadığı gerekçesiyle öğrencilerin seçmesi engelleniyor. Daha fazla din dersi almak istemeyen öğrencilere bu dersler adeta dayatılıyor. Tabelasında imam-hatip yazmayan liseler, yeni müfredat ve MEB’in politikalarıyla nerdeyse imam-hatip düzeyinde dinci bir eğitimle doldurulmaya çalışılıyor. Yeni eğitim öğretim yılı AKP’nin isteklerine göre şekillenen yeni müfredatla başlatıldı. Ekim ayında sonuçları daha iyi anlaşılacak olan “yeni sistem” AKP’nin imam-hatip okullarına açtığı kanalı genişletmek istediğini daha net gösterecektir.
AKP yıllardır çocukların, gençlerin, düşünebilen, hayatı sorgulayabilen, sorunlara karşı tepki gösterebilen bireyler olmamaları için eğitimi dincileştiriyor ve böylece itaat eden, boyun eğen, kindar bir nesil yetiştirmek istiyor. Ama bu konudaki tüm zorlamalarına rağmen istediği düzeyde ve hızda bu işi gerçekleştiremiyor ve çeşitli dayatmalarla toplumu istediği arenaya sürmek istiyor. AKP, yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca işçiye asgari ücreti, taşeron, sendikasız, güvencesiz çalışmayı dayatıyor. Fazla mesailere mecbur bırakıyor, işsizlikle terbiye etmeye, iş cinayetlerinde canını almaya devam ediyor. KHK kırbacıyla, grev dâhil birçok hakkını arayamayacak duruma getiriyor, yaşadığı ülkede geleceğine dair ciddi kaygılar duymasına neden oluyor. Tüm bunlar yetmiyor, çocukların, gençlerin eğitimiyle ilgili nerdeyse her yıl yeni bir karar alınıyor. İşçiler, emekçiler çocuklarının geleceğinin karartıldığını görüyor ama örgütsüz olmanın getirdiği güçsüzlük duygusu onu susmaya, aktif tepki vermemeye sürüklüyor. Kuşkusuz milyonların tepkisizliği ilânihaye sürmeyecektir ama hissettiği rahatsızlığın mücadeleye dönüşmesi de ancak mücadeleci unsurların desteği ile sağlanabilir. Bunun için her biri aynı zamanda “veli” olan işçi ve emekçilere yaşadıkları sorunların gerçek yüzünü anlatmak ve onları örgütlemek için sınıfın bilinçli, öncü unsurlarına büyük sorumluluk düşüyor.
link: Aylin Dinç, TEOG’un Kaldırılmasının Altından İmam-Hatipler Çıkıyor, 4 Ekim 2017, https://marksist.net/node/5928
Eğitim de Tutsak: Cezaevinde 69 Bin Öğrenci!
İspanya İşçi Komisyonları: Faşizm Koşullarında Sınıf Mücadelesi