Latin Amerika’da yükselmiş olan sol dalganın üzerine binerek iktidara gelen sol popülist liderler, kısmi reformlara bile tahammülü olmayan karşı-devrimci güçlerin tehdidini giderek daha yoğun hissediyorlar. Venezuela’daki darbe girişimlerinde ve Bolivya’daki referandumlarda istediğini elde edemeyen, yapılan seçimlerde yenilgi üstüne yenilgi alan, buna rağmen her durumu, sol popülist hükümetlere geri adımlar attırmak için fırsata dönüştürmeye çalışan karşı-devrimci güçler, Honduras’ta 28 Haziran 2009 günü gerçekleşen darbeyi de tüm kıtadaki sol yükselişin yarattığı havayı kırmak için bir manivelâ haline getirmeye uğraşıyorlar.
Devlet başkanı Manuel Zelaya’nın, halka “2009 Kasım seçimlerinde, yeni bir anayasa hazırlayacak bir Kurucular Meclisinin oylanmasını kabul ediyor musunuz?” sorusunu sormasına saatler kala ordu tarafından apar topar derdest edilip başkanlık uçağıyla Kostarika’ya gönderilmesiyle başlayan süreç[*] devam ediyor. Bir yanda, özellikle ABD’den gelen örtülü desteklerle yoluna devam eden darbe hükümeti varolan durumu seçimlere kadar sürdürme gayreti gösterirken, diğer yanda Zelaya, yönetime tekrar dönebilmek için, kitle desteğini arkasına alarak direnişini sürdürüyor.
Darbe, Zelaya’nın da içinden çıktığı Liberal Parti ile birlikte üç burjuva partinin (Ulusal Parti, Hıristiyan Demokratik Parti ve Sosyal Demokrat Yenilik ve Birlik Partisi) yanı sıra, Katolik ve Evangelik kiliselerinin liderlikleri ve büyük medya patronlarının desteğiyle ayakta duruyor. Bunun karşısında ise, darbenin ilk saatlerinden itibaren ağır silahlarla donanmış binlerce askere karşı meydanları doldurarak ve Başkanlık Sarayı’nın önünde toplanarak sokaklara akan ve o zamandan bu yana darbe hükümetini kitlesel seferberlikler, yol kesme, kamu binalarını işgal vs. gibi eylemlerle protesto eden emekçi kitleler yer alıyor.
Ancak dört aydan bu yana devam eden direniş ve mücadele, işçilerin ve yoksul köylülerin sahiplenmesine ve uluslararası desteğe rağmen, Zeleya’nın kararsız, geri dönüşler ve ikircimler içeren tutumları nedeniyle sonuca ulaşamıyor.
Honduras’ta son durum
Direnişe karşı tüm eylemler, bu süreçte oluşturulmuş bir çatı örgütü olan Darbeye Karşı Ulusal Cephe (FNGE) tarafından örgütleniyor. Darbeye karşı olan toplumsal kesimlerin çoğunu birleştiren ve ulusal çaptaki harekete önderlik eden FNGE, işçi ve köylü örgütlerinden, darbeye karşı olduklarını ilan eden sol ve merkez parti ve hareketlerden oluşuyor.
Honduras işçi sınıfı, başından beri halk direnişine aktif biçimde katılıyor. Darbenin gerçekleştiği tarihten üç hafta kadar sonra, 23 ve 24 Temmuz günlerinde, ülkenin üç merkezi sendikası (CUTH, CGT ve CTH) ülke çapında 48 saatlik iş bırakma eylemi örgütledi. Genel grev bir hafta sonra tekrarlandı. Üstelik bu sendikalarla dayanışma halinde olan El Salvador ve Nikaragua’daki sendikalı işçiler de, Honduras’tan mal girişini durdurarak işçi sınıfının uluslararası dayanışmasının olumlu bir örneğini sergilediler. Ne var ki bu grevler işçi sınıfının inisiyatifi ele alarak öz örgütlenmeleriyle darbecilerin karşısına çıkması noktasına kadar ilerletilemedi. Zeleya’yı destekleme içeriğiyle sınırlı kaldı.
İşçi sınıfının bu eylemlerinin ardından, 5 Ağustosta başlayan ve 11 Ağustosta başkent Tegucigalpa ve San Pedro Sula’da biten ulusal yürüyüş de, 11 Ağustos “Honduras İçin Küresel Eylem Günü” kampanyasıyla birleşerek darbe hükümetinin yıpratılmasında etkili oldu. Bu eylemlerden ve Latin Amerika’nın diğer ülkelerinde iktidarda bulunan sol popülist liderlerin desteğinden cesaret bulan Zelaya da Honduras’a dönme girişimlerini yoğunlaştırdı. 28 Hazirandan bu yana Honduras’a dönmek için iki kez teşebbüste bulunup başarılı olamayan Zelaya, 21 Eylül günü, 4 gün boyunca gizlice sürdürdüğü yolculuğunun ardından nihayet başkent Tegucigalpa’ya ulaştı ve Brezilya Büyükelçiliği binasına sığındı.
Bu tarihten itibaren de Honduras’taki gerilim iyice tırmandı. Brezilya Büyükelçiliği önünde toplanarak Zeleya’ya destek veren binlerce kişi, polis saldırısına uğradı. 21 Eylül günü sıkıyönetim ilan eden darbe hükümeti, ilerleyen günlerde de elçilik etrafındaki kitleyi dağıtıp bölgeyi boşaltmak amacıyla şiddet kullandı. Polis ve askerler aynı zamanda Zelaya’nın döndüğü haberinden beri ülkenin dört uluslararası havalimanını da kuşattılar ve hükümet tüm uçuşları durdurdu.
Zelaya hâlâ Brezilya Büyükelçiliği binasında. Darbe hükümeti, binaya elektrik, su ve tıbbi hizmetlerin ulaşmasını engelliyor. Kitlelerin zor yoluyla dağıtıldığı 22 Eylül sabahından bu yana elçilik çevresi asker ablukası altında. Binaya yalnızca Birleşmiş Milletler ve ABD Büyükelçiliği görevlilerinin girmesine izin veriliyor. Binanın içerisindeki 300 Honduraslının ve Brezilyalının ihtiyaçlarını ise bu görevliler temin ediyor. Asker ve polis, Brezilya Büyükelçiliği etrafındaki binaları boşaltarak işgal etmiş durumda. Elçiliğin tam karşısına devasa bir ses sisteminin yerleştirildiği, kulaklara zarar verecek düzeyde bir sesle düzenli olarak milli marş çalındığı söyleniyor. Zelaya yaptığı açıklamalarda kendisine ve beraberindekilere karşı bu ses cihazıyla tam bir işkence yapıldığını, uyuyamadıklarını, inanılmaz bir rahatsızlık duyduklarını söylüyor. Bu ses cihazı, G-20 zirvesi sırasında Pittsburgh’da eylemcilere karşı denenen aletin aynısı. ABD’de üretilen Uzun Dalga Akustik Cihazı (LRAD) denilen cihaz, çıkardığı sesle 500 metre yarıçapındaki bir daire içerisinde bulunan insanların kulaklarına 150 desibellik bir ses dalgası ile “işkence” edebiliyor.
Darbe hükümetinin sıkıyönetim ilanına ve sokağa çıkma yasağına rağmen Tegucigalpa’nın neredeyse tüm mahallelerinde insanlar sokaklara çıkıyor ve gösteriler yapıyorlar. Hatta bazı mahallelerde direnişçiler karakolları basıp polisleri bütünüyle o bölgeden uzaklaştırmış durumdalar. Kolluk güçleri imkân buldukları her durumda göstericilere sert şekilde saldırıyor. Örneğin INFOP sendikası başkanı, Brezilya Büyükelçiliği önünde 21 Eylül günü yapılan gösteride başından aldığı kurşun yarası sonucu ağır yaralandı. Zelaya’nın dönüşünden bu yana yapılan gösterilerin ardından gözaltına alınan ve yaralananların sayısı tam olarak bilinmiyor. Ama Honduras İnsan Hakları Savunma Komitesi’nin (CODEH) son yayınladığı rapor, darbenin gerçekleştiği 28 Hazirandan bu yana 101 kişinin katledildiğini ortaya koydu. Ayrıca başkentteki bir beyzbol stadyumu açık hava hapishanesine dönüştürülmüş ve gözaltına alınanlar buraya toplanmış durumda.
Buna rağmen FNGE’nin telkinleriyle eylemlerin radikalleşmesinin önüne geçiliyor, polis ve askerle mümkün olduğunca karşı karşıya gelinmiyor. 30 Eylül 2009’da FNGE adına açıklamada bulunan Delfina Bermudez şu çağrıda bulunuyordu: “Kara ulaşımını ve limanlarını tutmalı, ülkenin dört bir yanında yüzlerce, binlerce küçük fakat etkili otoyol işgalleri yapmalıyız. Böylece yollara, gümrüklere ve limanlara yakın her küçük köyün içindeki insanları da içimize katabiliriz. Bunlar yarım saatlik, yüz kadar insanla trafiği durdurduğumuz, tekerlek yaktığımız, elimizde ne varsa barikata koyduğumuz ve geçmekte olan arabaların tekerleklerini patlatmak için kırık camlar gibi materyaller yerleştirdiğimiz işgallerdir. Yarım saat kadar dayanıyoruz ve kesinlikle polis veya askerle karşı karşıya gelmiyoruz. Tekrar ediyorum, polis veya askerle karşı karşıya gelmiyoruz.”
Aslında Eylül başından beri, şehirlerin ana yollarında devam eden kolektif yürüyüşler ve protestolar köylere, mahallelere ve kasabalara kadar genişlemiş durumda bulunuyor. Direniş sayesinde, darbe hükümeti durumu kontrol altına alamamış, kitleleri alt edememiş ve bu yüzden de gerçek bir hükümet olamamış halde.
Ne var ki, kitlelerin düzenin gerçek güçleriyle yüzleşmeleri, kendi güçlerinin büyüklüğünün farkına varmaları mevcut önderlikçe istenmiyor. Tavsiye edilen tutumlar ve Zelaya’nın burjuva korkaklığı, işçi ve yoksul köylü kitlelerin devrimci enerjisinin açığa çıkmasının önüne geçiyor. Devrimci öfke tavsatılıyor, karşı-devrimci güçler diplomatik manevralarla geriletilmek isteniyor. Daha ileri adımlar atmak söz konusu olduğunda, sınıfsal pozisyonu gereği, Zelaya’nın nefesi ve yüreği buna yetmiyor.
Devrimci yükselişlerin burjuva sol önderlikler eliyle önünün kesildiği Latin Amerika’nın pek çok ülkesi, önümüzdeki süreçte Honduras’ta yaşananların benzeri gelişmelere sahne olabilir. Çünkü kitlelerin devrimci heyecanını tavsatan sol popülist önderlikler karşı-devrim selinin önünü de açmıştır. Küçücük tavizlere bile tahammülü olmayan burjuva güçler hazırlıklarını yapmış, karşı tarafın bileğinin gücünü yoklamaktadır. Bu güçler, Honduras’tan başlayarak Guatemala’da, Nikaragua’da, El Salvador’da, Bolivya’da ve benzeri sol popülist hükümetlerin bulunduğu diğer ülkelerde inisiyatifi tekrar ellerine almaya çalışacaklardır. Başka çareleri yoktur, çünkü kapitalizmin küresel olarak düştüğü kriz kuyusunda ancak işçi sınıfına ve haklarına daha fazla saldırarak ayakta kalabilirler.
Obama’nın ABD başkanı olmasıyla dünyadaki siyasal iklimin yumuşayacağına inananlar açısından da Honduras’ta yaşananlar ders niteliğindedir. Obama’nın, Honduras’taki darbecilere darbeci diyememesi ve gerçek bir karşı tutum alamaması, hatta darbeyi örgütleyenlerin önde gelenlerinin ABD ile sıkı ilişkileri, vaaz edilen yumuşak politikaların ve demokrasi söyleminin yalandan ibaret olduğunu göstermiştir. Bush’un yerine Obama’nın gelmesi, Honduras’ta da görüldüğü üzere, özünde hiçbir şeyi değiştirmemektedir.
Honduras’taki gelişmeler de gösteriyor ki, sertleşen sınıf mücadelesi ikliminde bütün gelişmeler işçi sınıfının önderlik kriziyle karakterize olmaktadır. Burjuva sol önderlikler, değil işçi sınıfının haklarını gerçekten geliştirebilmek için mücadele etmek, kendi iktidarlarını diğer burjuva güçlere karşı savunma konusunda bile acz içindedirler. Bu yüzden gelişen karşı-devrimci darbe tehditleri ve faşizm tehlikesi karşısında bu güçlerden anlamlı bir mücadele beklemek beyhudedir. İşçi sınıfı karşı-devrimci darbe tehditleri ve faşizm tehlikesine karşı sadece özgücüne ve örgütlülüğüne güvenmelidir, burjuva ve küçük-burjuva önderliklere değil.
link: Selim Fuat, Honduras’ta Darbeye Karşı Direniş Sürüyor, 1 Kasım 2009, https://marksist.net/node/2298
Yüz Binlerce Alevi Kadıköy’deydi
“Kürt Açılımı” ve İşçiler