İnsanlar zaman zaman hayaller kurarlar. Kimi çalıştığı tezgâhın başında, kimi bir araçta seyahat halindeyken, kimi ise evinde televizyon izlerken dalıp gider hayallere. İçinde yaşadığı dünya o kadar kasvetlidir ki bir kaçış, kurtuluş olur hayal kurmak insanlar için. Bazen hayallerinde yaşadığı sorunlardan biraz uzaklaşıp nefes alır insan. Bazense karşılaştığı zorlukların üstesinden gelir. Umutsuz yaşayamaz insan, o yüzdendir ki hayal kurmak umut etmekten gelir.
Henüz örgütlü mücadeleyle tanışmadığım zamanlarda, şu dünyanın adaletsiz düzenine nasıl son vermeli diye düşünüp dururdum. Çelişkiler o kadar çok ve dehşet vericiydi ki, insanların yaşananları nasıl kabullendiğini aklım almazdı. İçinde yaşadığımız kapitalist sistemin, emek sömürüsüne dayalı bir sistem olduğunu düşünür ve çevremdekilerin neden bunun farkına varamadığına şaşardım. Bunun nedeninin işçi ve emekçi kitlelerin örgütsüz ve bilinçsiz olmasından kaynaklandığını bilmiyordum ki. Yalnız olduğum yanılgısıyla ben de haksızlıklar karşısında bireysel yollara başvururdum. Bazılarının üstesinden gelirdim, bazılarınaysa gücüm yetmezdi. Sorunlar büyüdükçe hayallere dalar, tüm zorlukların üstesinden gelip kahraman olurdum bu hayallerin içinde.
Bir zaman makinem olsa, daha sanayinin yeni gelişmeye başladığı zamanlara gidip, başlamadan bitirsem işçi ve patron ayrımını diye düşünürdüm. Herkes çalışsa ve ortakça paylaşsa her şeyi. Hem böylece hiç savaş da olmaz dünyada diye sevinirdim. Hitler, Mussolini hiç çıkmasaydı tarih sahnesine, Alman ve İtalyan halkları faşizmi yaşamaz, bu kadar acı çekmezdi diye düşünürdüm. Hayal bile olsa, tarihin bir noktasına müdahale etsem, başka bir yerde bir savaş, bir yıkım yaşanırdı. Anlayacağınız yetişemiyordum tek başıma ve hayallerimde bile bir şeyler yolunda gitmiyordu.
Örgütlü mücadeleye katıldıktan sonra tarih anlayışı ve sorunlarla nasıl mücadele etmem gerektiği konusunda taşlar yerine oturmaya başladı. Tarihin öyle tekdüze ilerleyen, keskin hatlarla ayrılan bir şey olmadığını öğrenmeye başladım. Her şeyin nedenleri ve sonuçlarını olduğunu, sonuçların etkileşimleri ve onların da çeşitli yansımaları olduğunu öğrendim. Geriye dönüp tarihi değiştirme şansımızın olmadığını, ne olanları olmamış gibi ne de olmayanı olmuş gibi gösteremeyeceğimizi öğrendim. Tarihin yaşananlardan ders çıkarmak için sonsuz bir hazine olduğunu, dönüp şöyle bir baktığımızda savaşlar, yıkımlar, devrimler nice felâketler yaşandığını gördüm.
Ama tarih sahnesinde 1917 Ekim Devriminin bir dönüm noktası olduğunu da gördüm. Rusya’da işçi sınıfı savaşları, yoksulluğu, işsizliği, açlığı ortadan kaldırmak için iktidarı ele almıştı. İnsanlığın ortak hayalini gerçekleştirecek büyük bir atılım gerçekleştirmişti. Bugün de anlaşılıyor ki, Ekim Devrimi, işçi sınıfının örgütlü gücüyle neler yapabildiğini kanıtladığı şanlı bir zaferdir! Kapitalizme karşı mücadelemizde, umutlarımızın her daim canlı ve diri kalmasını sağlayan bir deneyim pınarıdır. Kapitalizmin nihai bir sistemmiş gibi gösterilmesine ve Ekim Devriminin hafızalarımızdan silinmeye çalışılmasına karşın, tarih bütün gerçekleriyle ortadadır. Geçmişe dönüp bir şeyleri değiştiremeyiz. Fakat geçmişin deneyimleri sayesinde geleceği şekillendirebiliriz. Kaynağında kapitalizmin olduğu sorunları tüm gerçekliğiyle ortadan kaldıracak, insanlığın daha güzel bir dünya hayalini gerçekleştirecek ve geleceği elleriyle var edecek olan örgütlü ve bilinçli işçi sınıfıdır!
link: Gebze’den bir kadın metal işçisi, Zaman Makinesi: Hayaller ve Gerçekler, 15 Kasım 2017, https://marksist.net/node/6048
Genç İşsizler “Rahatsız”!
Hong Kong’un Tabut Evleri!